​​Dimitar Bechev: Türkiye-Rusya ile sürtüşmelerin daha sık olması muhtemel

​​Dimitar Bechev: Türkiye-Rusya ile sürtüşmelerin daha sık olması muhtemel
Rusya-Türkiye ilişkileri karmaşık ve çelişkilerle dolu. Herkesin aklındaki soru, 2016'da başlayan balayı devam edecek mi, yoksa rekabetin damgasını vurduğu yeni bir döneme mi girildi?

Al Sharq Forum'da Kıdemli Yardımcı Araştırmacı olan Dimitar Bechev, özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesine yönelik Rus dış politikasına odaklanan bir isim. Harvard Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi'nde misafir akademisyen ve aynı zamanda Sofya merkezli bir düşünce kuruluşu olan Avrupa Politika Enstitüsü'nün direktörü. Bechev, Ukrayna Savaşı’nın Ankara-Moskova ilişkilerini Al Sharq için değerlendirdi:
 

ÇATIŞMA İKİ UCU KESKİN KILIÇ

Ukrayna'daki savaş, Rusya-Türkiye ilişkileri üzerinde şimdiden ciddi bir etki yaratıyor. Ankara, tepkisini ayarlamak için elinden geleni yapıyor. Bir yandan meşhur Bayraktar TB-2 gibi silah malzemeleriyle Kiev'i desteklerken, diğer yandan da iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya çalışıyor. Bu arada NATO ortaklarıyla ilişkilerini sıfırlama fırsatını da yakaladı. 

Mart ayında Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Hollanda Başbakanı Mark Rutte Ankara'yı ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Brüksel'deki NATO zirvesine katıldı ve burada son yıllarda Türk hükümetinin başına bela olan bir başka lider olan Fransız Emmanuel Macron ile el sıkıştı. 

Savaşın ekonomik yansımalarına dair başka soru işaretleri de var. Halihazırda kontrolden çıkmış enflasyonla kösteklenen Türkiye, artan gaz ve petrol fiyatlarının yanı sıra yüksek gıda ithalatı faturalarına karşı özellikle savunmasız durumda. Bu, Ankara'nın, Rusya'nın 2014'te Kırım'ı işgalinde olduğu gibi, Rusya'ya yönelik Batı yaptırımlarına katılma konusunda isteksiz olmasının nedeninden biri. Sonuç olarak, çatışma iki ucu keskin bir kılıç: her ikisi de Erdoğan'a hem fırsatlar yaratmakta ve hem de ciddi iç ve dış riskler oluşturmakta.

Bununla birlikte, şu an resimde eksik olan şey, savaşın daha geniş çapta yansımaları. Rusya ve Türkiye'nin ortak ve rakip olarak etkileşime girdiği bölgeler için çıkarımlar ve etkiler var. Bu liste, Türkiye ve Rusya'nın güvenlik, siyaset ve ekonomide kilit oyuncular olduğu Güney Kafkasya, Orta Doğu ve Balkanları içeriyor.

Ayrıca Batılı güçlerle de bir dizi karmaşık ilişkileri var: ABD, Avrupa Birliği ve başlıca üye devletleri. Diğer bir deyişle, yukarıdaki mahallelerdeki gelişmeler kuşkusuz Moskova ve Ankara'nın birbirleriyle nasıl ilişki kurduğuna ve birbirlerine ve Batı'ya yönelik dış politikalarını nasıl tasarlayıp yürüttüğüne bağlı olacak.. Bu makalenin amacı, savaşın üç bölge ve Rus-Türk ilişkileri üzerindeki olası etkilerinin anlık görüntüsünü sağlamaktır.

GÜNEY KAFKASYA

2020'de Dağlık Karabağ'da alevlenen çatışma, Türkiye'nin kendisini Rusya'nın "ayrıcalıklı bir etki alanı" olarak gördüğü alana dahil etmesine izin verdi. Çatışma, nihayetinde Moskova'nın bölgedeki başlıca hakem rolünü yeniden teyit etmesine ve ona temas hattı boyunca konuşlanmış bir Rus barışı koruma birliği aracılığıyla Azerbaycan'da "karaya çıkma" fırsatı vermesine rağmen, Ankara için de kazanımlar sağladı. 

Türkiye ile Ermenistan arasındaki yenilenen yakınlaşma bunun çarpıcı bir örneği. İki ülkenin Dışişleri Bakanları Ararat Mirzoyan ve Mevlüt Çavuşoğlu, 12 Mart'ta Antalya Diplomatik Forumu marjında bir toplantı yaptı. Mirzoyan, Ermenistan ve Türkiye'nin diplomatik ilişkileri yeniden kurma zamanının geldiğini savunuyor. Dağlık Karabağ çevresindeki altı tampon bölgede Ermeni denetiminin Azerbaycan zaferinden sonra ortadan kalkması sonucu artık daha gerçekçi bir olasılık.

Ukrayna işgalinden önce normalleşme süreci devam ediyordu, mevcut çatışma şüphesiz buna daha fazla ivme kazandırıyor. Ermenistan'ın başlıca güvenlik ve ekonomik ortağı olan Rusya, Ermenistan üzerinde de olumsuz etkileri olacak sakatlayıcı yaptırımlarla karşı karşıya. Erivan'ın ilişkileri çeşitlendirme zorunluluğu her zamankinden daha güçlü.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Rusya’yı Ukrayna ve Gürcistan'da korkutan ve muhtemelen mevcut çatışmanın yolunu açan daha önceki "renkli devrimlere" benzer Batı yanlısı bir devrim sayesinde 2018'de iktidara geldi. Bu nedenle, kendisi ve destekçileri doğal olarak Batı ile bağları derinleştirme arzusunda. Ancak, bu siyasi noktada, böyle bir hareket kuşkusuz Rusya'nın geri itilmesine yol açacaktır. Buna karşılık Türkiye’ye yakınlaşma Rusya'nın çıkarlarıyla uyumlu olmasa da Kremlin için daha kolay kabul edilebilir bir durum olacaktır.

Türkiye için bir başka fayda da Rus askeri güçlerinin bölgeden kısmen çekilmesidir. Güney Osetya'da (Moskova'nın 2008'de bağımsız bir devlet olarak kabul ettiği Rus işgali altındaki Gürcistan'ın bir parçası) Tsikhinvali'de konuşlu birliklerin Ukrayna'ya gönderildiğine dair raporlar var. Rusya'nın  Türkiye ile Ermenistan sınırında, Gümrü’deki üste bulunan askeri personelini bölgeden alıp almayacağı henüz belli değil. 

Elbette riskler de var. Ermeniler arasında, Azerbaycan'ın dikkati dağılmış bir Rusya'nın sunduğu fırsat penceresini Dağlık Karabağ'a saldırısını yenilemek için kullanabileceğine dair korkular var. 23-4 Mart'ta gaz arzının kesilmesi özellikle endişe yarattı. Bölgede yeni bir tırmanış kaçınılmaz olarak hem Rusya'yı hem de Türkiye'yi kendine çekecek. Böyle bir gelişme Erivan ile Ankara arasındaki diplomatik müzakereleri durdurabilir, hatta rayından çıkarabilir.

ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA

Bu bölgede savaş dolaylı sonuçları şimdiden hissediliyor. Birincisi ham petrol fiyatlarındaki yükseliş. Bu artış COVID-19 sonrası ekonomik toparlanmayı engelliyor.. Petrol fiyatındaki artış Körfez monarşilerini ve İran’a daha fazla nefes payı vererek bölgesel güç dengesini etkiliyor. İkinci olarak, hem Rusya ve Ukrayna buğday ihracatının sekteye uğraması siyasi istikrarı bozarak ülkeler arasında ciddi gerginlikler yaratabilir Ortadoğu'da bazı bölgelerinde siyasi istikrarı tehdit etmektedir. 

Üçüncüsü, Rusya'nın bölgeye odaklanmak için artık çok daha az zamanı ve kaynağı var. Ancak ABD'nin Putin'i kontrol altına alma çabası için destek sağlaması gerekiyor. Sonuç olarak, bölgesel güçler Türkiye, Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelere buradaki çıkarlarını gerçekleştirme konusunda yeni fırsatlar doğabilir.

YÜKSELEN PETROL FİYATLARI

Ham petrol şu anda varil başına yaklaşık 110 dolardan işlem görüyor. 2021'de ortalama varil 71 dolardı.  Yükselen fiyatlar uzun süre boyunca devam edecek olsa da (tüketicileri petrol ve diğer fosil yakıtlardan uzaklaşmaya ve yenilenebilir ve karbonsuzlaştırma yatırımlarını artırmaya itiyor), kısa vadede İran ve Körfez üreticilerinin kasaları doluyor. Hükümet verilerine göre, 2022'nin ilk üç ayında İran'ın enerji ihracatından elde ettiği kazanç 2,5 kat arttı.

Biden yönetimi, yükselen petrol fiyatlarını dizginlemek ve bir kongre seçim yılında yerel ekonomi üzerindeki olumsuz etkiyi dizginlemek için Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer petrol üreticileriyle yoğun bir şekilde konuşuyor. Amacı, başta Avrupa olmak üzere diğer ülkelerin Rus ham petrolünden vazgeçmesini kolaylaştırmak için üretimi artırmalarını sağlamak. 

Ancak şimdiye kadar Riyad ve Abu Dabi, özellikle Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ile Rusya Federasyonu arasındaki OPEC+ kapsamındaki koordinasyon göz önüne alındığında, Moskova ile Batı arasındaki soğuklukta baskıya direniyor ve tarafsızlığı korumaya çalışıyor. ABD ayrıca önemli bir sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatçısı olan Katar ile paralel görüşmelerde bulunuyor.

Petrol ve gaz piyasasındaki istikrarsızlık, ABD'nin İran ile anlaşma arayışına girmesinde ek bir neden. Yaptırımlar kaldırılırsa, İslam Cumhuriyeti günde 3,8 milyon varil (b/d) ihracat yapabilir. Ancak 14 Mart'ta Viyana'da yürütülen müzakereler, anlaşmanın imzacılarından Moskova'nın ek koşullar öne sürmesi nedeniyle bir engelle karşılaştı.

Moskova, bu anlaşmayı bozmak için kasten yapmadığını savunuyor. 2015'in başından beri Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın (KOEP) sadık savunucusu olduğunu belirterek yalnızca ekonomik çıkarlarının korunmasını sağlamaya çalıştığını söylüyor. Her iki durumda d bu  müzakerelerinin sona ermesi zaman alacak.

Sonuç olarak, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, hem Körfez monarşilerini hem de İran'ı güçlendirdi. Tahran'ın vekilleri geçen ay Irak Kürdistan bölgesinin başkenti Erbil'e açıkça roket saldırıları düzenlediğinde, Washington bu küstah saldırıya zar zor yanıt verdi. Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri de ABD'yi sıkıştırmaya çalışıyor. 

Biden'dan taleplerini yerine getirme karşılığında istihbarat paylaşımı, Yemen'de Husilere karşı devam eden savaşa destek, ortak tatbikatlar gibi güvenlik tavizleri istiyorlar. Bu arada, Türkiye açısından bakıldığında, petrol fiyatları düşerse Türkiye rahat bir nefes alacak olsa da, petrol fiyatlarındaki mevcut artış, Ortadoğu'daki rakiplerinin ilerleme kaydetmesi anlamına geliyor.

ORTADOĞU’DA YAKLAŞAN GIDA KRİZİ

2011 Arap Baharı'nın dolaylı nedenlerinden biri, Rusya'da bir önceki yaz yaşanan kuraklık ve yaygın yangınların yol açtığı yetersiz hasattı. Şimdi, buğdayın %85'inin Rusya'dan ithal edildiği Mısır gibi ülkelerdeki yetkililer, yeni bir şokun yaklaşmasından korkuyorlar.

Fiyatlardaki böyle bir şok, toplumsal kızgınlığı besleyecek ve kamu bütçelerini ekmek sübvansiyonlarını sürdürmek için zorlayacak. Sudan ve Cezayir'de son birkaç yıldır yaşanan halk ayaklanmaları, bölgedeki rejimlerin istikrarlı olmadığını ve oynaklığın büyük ölçüde bir olasılık olarak kaldığını gösterdi. Moskova fazla yardım sunacak durumda olmayacak.

Ssavaş, dünyanın en büyük üçüncü ihracatçısı olan Ukrayna'daki mahsulleri yok ettiği için, bölge ülkelerinin durumunu daha da kötüleştirebilir.

Türkiye'nin bu durumdan faydalanabilmesi şüpheli. 2010'ların başlarından farklı olarak, Türk ekonomisi zor durumda ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki mücadele eden ülkelere cömert sübvansiyon sağlaması için gücü yok. Aksine, Erdoğan BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden ekonomik destek talep ediyor ve şimdi İsrail ile de yumuşama peşinde. 

Türkiye, önümüzdeki yıl yapılacak seçimler beklentisiyle, Arap ayaklanmalarının hareketli günlerinde kazandığı revizyonist itibarını kaybetmeye ve kendisini statükocu bir oyuncu olarak yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Özetle, en olası senaryo, hem Moskova'nın hem de Ankara'nın değişen durumdan yararlanmak yerine buna uyum sağlamak zorunda kalması…

BÖLGESEL JEOPOLİTİK

Rusya'nın 2015'te Suriye'ye müdahalesi ve ardından Libya'ya müdahalesiyle, Orta Doğu'daki başlıca güç merkezlerinden biri olma iddiasında bulundu. Rusya bu konuda nispeten başarılı olsa da, Ukrayna'nın işgali hareket kapasitesini sınırlandırıyor. Moskova ordusu, sonu tahmin edilemeyen bir yıpratma savaşına saplandı. 

Ukrayna, Rusya'nın sadece Sovyet sonrası alanda küresel bir güç olma hırsı adına etkisini daha uzak yerlere genişletmek de dahil olmak üzere her şeyi göze almış Putin rejimi için varoluşsal bir mesele. Moskova, Esad rejimi gibi yerel yandaşlarına olan taahhütlerini yerine getirecek, ancak özellikle İran izolasyondan çıktıkça kaldıracının azaldığını görecek.

Elbette bu, bölgesel oyuncuların Rusya, Çin ve Batı arasındaki denge politikalarından vazgeçecekleri anlamına gelmiyor. Körfez, İsrail ve Türkiye özünde aynı tavrı sergiliyor: Eşit mesafede olmaya, arabuluculuk yapmaya ve muhtemelen durumdan çıkar sağlamaya çalışıyorlar. İlginç bir şekilde, Tel Aviv, Dubai ve İstanbul, ülke ekonomisi kötüleştikçe ve Putin rejimi her zamankinden daha baskıcı hale geldikçe kaçmak isteyen üst ve orta sınıf Ruslar için en popüler yerlerden üçü olma özelliği taşıyor.

BALKANLAR

Rusya ve Türkiye, Avrupa'nın güneydoğu köşesinde Batı'ya meydan okuyan, dini ve tarihi bağları araç olarak kullanarak otoriter modellerini yayan ve Batılı güçlerle rekabet eden tek yumurta ikizi olarak görülüyor. Özellikle Rusya örneğinde, bunda kesinlikle bir doğruluk payı var. Nitekim, Rusya'nın
Batı Balkanlar'daki (AB'nin yanı sıra Arnavutluk dışındaki Yugoslav sonrası beş cumhuriyet) temel hedefi NATO ve AB'nin genişlemesini engellemek gibi görünüyor. 

Ancak Türkiye'nin politikası daha kararsız. Ankara, yerel Sünni Müslümanlar üzerinde liderlik iddiasında bulunur ve ortak Osmanlı mirasına atıfta bulunurken Karadağ ve Kuzey Makedonya'nın sırasıyla 2017 ve 2020'de NATO'ya katılımını destekledi ve Sırbistan gibi Ortodoks Hıristiyan çoğunluklu ülkelerle yakın ilişkiler geliştirdi.

İlginç bir şekilde, Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic'in Ukrayna'daki savaşa tepkisi Türkiye'nin pozisyonunu çok iyi yansıtıyor. Kamuoyunun büyük ölçüde Rusya'yı kayırdığı Sırbistan, Batı ile Moskova arasında hassas bir denge kurmaya çalışıyor. Sonuç olarak, Türk politikası da Batı'nınkiyle kısmen örtüşmekte ve kısmen ayrılmaktadır.

Ukrayna savaşı büyük ihtimalle Türkiye ile Batı arasındaki farklılıkları azaltacak ve Rusya ile olan ayrılıkları ön plana çıkaracaktır. Bosna-Hersek bariz bir parlama noktası. Orada Rusya, merkezi devlet kurumlarının içini boşaltan Sırp Bosnalı lider Milorad Dodik ile aynı hizada. Aksine bir biçimde, Erdoğan kendisini Boşnakların (Bosnalı Müslümanların) koruyucusu olarak görüyor. 

Yine de Ukrayna'da dökülen kardeş katliamı, Bosna savaşının acı hatıralarını uyandırıyor ve Boşnakların korku ve endişelerine oynuyor. Türkiye, Rusya gibi, Dayton Barış Anlaşmalarını denetleyen ve Barış Uygulama Konseyi'nin bir üyesi ve üç toplum için tek bir Bosna devleti konusunda çok tutarlı. Dodik'in kesinlikle karşı çıktığı bir süreç olan NATO'ya entegrasyonu hızlandırma çağrıları artıyor ve Ankara muhtemelen ittifakın genişlemesini tartışıyor olacak.

Türkiye dolaylı olarak, NATO'nun Güneydoğu Avrupa'daki savunmalarını da geliştirme çabalarına da dahil oluyor. 24 Mart'ta Brüksel'deki zirvede ittifak, Rusya'yı caydırmak amacıyla doğu kanadında yeni savaş grupları kurulduğunu duyurdu. Bunlardan ikisi Türkiye'nin komşusu Romanya ve Bulgaristan'da. 

Ankara şimdilik ikisine de asker katkısı yapmayacak olsa da, bazılarının iddia ettiği gibi Rusya'nın "Truva Atı"nı oynamak şöyle dursun, kararı engellemedi. Savaş uzarsa ve Erdoğan'ın arabuluculuk çabaları duvara toslarsa, Türkiye'nin Doğu Balkanlar'da NATO'nun "ileri varlığına" katkıda bulunduğunu görmek sürpriz olmamalı.

Kriz aynı zamanda bölgedeki enerji güvenliğini de temel bir mesele haline getiriyor. Batı, Rus gazına bağımlılığı kritik bir zayıflık olarak görüyor. Sonuç olarak, kaynakların çeşitlendirilmesi yeniden gündemin başında yer alıyor. Son yıllarda Türkiye'yi Yunanistan üzerinden İtalya'ya bağlayan Transadriyatik Boru Hattı (TAP) ile Güney Gaz Koridoru'nun açılışına tanık ettik. Yunanistan ile Bulgaristan arasındaki uzun süredir ertelenen enterkonnektör boru hattının Eylül ayında devreye girmesi bekleniyor. 

Sonuç olarak, Azerbaycan gazı Türkiye üzerinden Balkanlar'a ulaşabilecek. Kapasitesini ikiye katlayan ve Gazprom'dan pazar payı talep eden TAP'a ilgi olacak. Türk hükümeti kuşkusuz bu sürecin merkezinde yer alacak

SONUÇ

Rusya-Türkiye ilişkileri karmaşık ve çelişkilerle dolu. Ukrayna'daki savaş, 2020'nin başlarında İdlib ve Libya üzerindeki çatışmanın ve aynı yılın sonbaharında Dağlık Karabağ'daki hesaplaşmanın ardından, ilişkide yeni bir test olarak ortaya çıkıyor. Türkiye, Batı'yla ilişkilerini yeniden kurma sürecinde ve bu, kuşkusuz birden çok etki bölgesinde duruşunu ve politikasını etkileyecek.

Rusya ile sürtüşmelerin daha sık olması muhtemel. Moskova'nın Ukrayna'nın büyük bir bölümünü, özellikle de Karadeniz'i Odessa'ya kadar işgal etmesi, Ankara ile bağları da gerecek. Herkesin aklında olması gereken soru, Rusya-Türkiye ilişkilerinde 2016'da başlayan balayının devam edeceği mi, yoksa tamamen rekabetin damgasını vurduğu yeni bir döneme mi girildiği…

Öne Çıkanlar