Coşkun Aral: Olay bugün yaşansa o röportajı yapmazdım

Coşkun Aral: Olay bugün yaşansa o röportajı yapmazdım
Deneyimli gazeteci Coşkun Aral ile savaş muhabirliğini, açtığı belgesel kanalı ve deneyimlerini konuştuk.

Seda TAŞKIN


ARTI GERÇEK– Bir elinde fotoğraf makinesi, diğer elinde kamera, 1977 yılından bu yana dünyayı karış karış dolaştı. İnsanların gitmek istemediği yerlere gitti. Lübnan, Kuzey İrlanda, İran, Irak savaşları, muhabiri olarak katıldığı savaşlardan sadece bazıları. 40 yıl süren savaş muhabirliğinde defalarca ölümle burun buruna geldi. Kaçırıldı, işkence gördü ama asla geri adım atmadı. Çektiği fotoğraflar dünyanın önde gelen ajanslarında, gazetelerinde yayınlandı. Yurt içi ve yurt dışında açtığı fotoğraf sergileri ve yaptığı belgesellerle çok sayıda önemli ödülün sahibi oldu. Bugünlerde ise mesleğini açtığı belgesel kanal ile taçlandırdı. 

Gazeteci Coşkun Aral ile deneyimleri, savaş muhabirliğini ve yeni açtığı fotoğraf kanalını konuştuk. 

Aral, 1956 yılında Siirt’te doğdu. Çocukluğu Siirt’te geçti. Güneydoğu bölgesinde gazeteye erişimin zor olduğu günlerde aklının bir kenarında ya gazeteci ya da doktor olacağını kodladı. Dayısının doktor olduğu 1960’lı yıllarda, tedavi için sıra bekleyen hastaları gördükçe aklının bir kenarında hep doktor olma fikrini taşıdı. Diğer yanda ise günler sonra ulaşabildiği gazeteler, ilerleyen günlerde gazetecilik mesleğine başlamanın ilk adımları olacaktı. 

‘SÜREÇ BENİ MERAKLI KILDI’

Siirt’te 13 yıl kaldıktan sonra Aral İstanbul’a yerleşti. Terzilikten, battaniye tezgâhına kadar pek çok işte çalışarak geçinmeye çalıştı. Daha sonra eniştesinin yanında çıraklık yaptığı matbaada kendisine Siirt Mücadele Gazetesi ve Anadolu Ajansı diye basın kartı bastırıp, cezaevinde olan kuzenlerinin duruşmalarını izledi. Aral, "Okuduğum kitaplar ve yaşanılan bu süreç beni meraklı ve sorgulayıcı kıldı. Ama hiçbir zaman şiddeti de onaylamadım" diyor. 

DERSANE BOYKOTU LİSEDEN SÜRÜLMESİNE NEDEN OLUYOR

"Siyasetin etkili olduğunu ancak yanlış siyasetin insanları nerelere götürebileceğine o zamanlar tanık oldum" diyen Aral, hâlâ gazeteci ve doktor olma fikrinde kararlı olduğunu söylüyor. Aral, 1970’lerde lisede okuduğu yıllarda siyasi görüşlerinin ‘duvara’ yansıması ile birlikte disiplin kuruluna sevk ediliyor. O dönem bir dershane boykotunda yer alıyor ve Mecidiyeköy’de bir liseye sürgün ediliyor. Liseden sonra Tıp Fakültesini kazanamıyor ve İşletme bölümünü yazmak zorunda kalıyor. Ancak bu bölümü istemediği için bitirmiyor. Daha sonra yabancı dil okuluna gidiyor. Ama bir yandan da gazetecilik mesleğine ara vermeden devam ediyor. 

HAFIZALARA KAZINAN ‘KANLI 1 MAYIS’ FOTOĞRAFI

İlk Gün Gazetesi, daha sonra Politika gazetesinde çalıştıktan sonra Aral, kamuoyunda büyük yankı uyandıran ‘Kanlı 1 Mayıs" fotoğrafını çekiyor. O fotoğraf gönderdiği SIPA Press aracılığı ile bütün dünya kamuoyuna taşıyor. Ara Güler ile o zamanlar tanıştığını söyleyen Aral, o günü şu sözleri ile hatırlıyor: 

"Nisan 1977’de Savaş Ay’la "Dünyaya Açılma" diye adlandırdığımız Avrupa seyahatinden dönmüş; olay çıkması muhtemel olan Taksim 1 Mayıs kutlamaları için kendimizce bir çalışma planı hazırlamıştık. Muhabiri olduğum DİSK yanlısı Politika Gazetesi’nden edindiğim bilgiler, Mao’cu grupların asla korteje alınmayacağı yolundaydı. Savaş’ın çalıştığı bütün marjinal gruplara açık Vatan Gazetesi’ne göre de Mao’cu örgütler ‘her ne pahasına olursa olsun’ meydana gireceklerdi. Orada 34 insanımızın öldüğü olaylar içindeydim. Fotoğraflar çektim."

12 EYLÜL VE ARŞİVİNDEN ÇIKAN FOTOĞRAFLAR

SIPA Press’in muhabiri olarak Paris’e giden Aral, o dönemlerde vizenin olmadığını ancak yaşamın çok pahalı olduğunu söylüyor. Daha sonra Türkiye’de 12 Eylül Darbe sürecinin yaşanması ile arşivindeki fotoğrafların orada kullanılması ile birlikte koşullarının kolaylaştığını anlatan Aral, "Çektiğim fotoğrafların dünya dergilerinde yayınlanması birden beni Paris’te yaşanır bir konuma taşıdı" diyor. Aral bundan art arda Polonya’daki Grands Grevi, İran Irak savaşındaki tanıklıkları ile deneyimine deneyim katıyor. 

KAÇIRILAN UÇAKTA YAPTIĞI RÖPORTAJ DÜNYADA TEK 

Aral 14 Ekim 1980 yılında SIPA Press’in isteği ile Ankara’ya gitmek üzere Diyarbakır’da uçağa biniyor. Uçak havalandıktan sonra uçuş süresinin uzamasından işkilleniyor. O esnada uçağın kaçırıldığı anonsunu duyuyor. Aral, "Hemen F-2 ile fotoğraf çekmeye başladım. Korsanlardan birine ‘gazeteciyim konuşmak istiyorum’ dedim. Beni kokpite aldılar" diyor. Sonrasında uçak bir süre sonra yakıt almak için Diyarbakır’a indiriliyor. Kadınlar ve çocuklardan sonra kendilerinin uçaktan indirdiklerini söyleyen Aral, uçakta bulunan bir kadının "bu da terörist" söylemi üzerine havaalanında dayak yiyor. Aral, "Emniyet’teyken cezaevine götürüleceğini öğrendiği an ise ‘donuma sakladığım filmleri SIPA’ya göndermesi için verdiğim Osman Arolat, SIPA’ya göndermek yerine filmleri Adana’da gazeteye verip yıkatmış, renkli olanlar yanlış yıkandığı için de hepsi yanmış. Bir tek kurtulanlar siyah-beyazlardır" sözleri ile ilk olarak ‘terörist’ ilan edilmesinin ardından gerçeklerin açığa çıkmasıyla kahraman ilan edildiğini belirtiyor. Aral yediği dayak ve travmalardan dolayı hâlâ vücudunda izler taşıdığını söylüyor. 

‘OLAY BUGÜN YAŞANSA ASLA O RÖPORTAJI YAPMAZDIM’

O dönemde güçlü bir medyanın bulunduğunu söyleyen Aral, "Uluslararası Gazetecilik Federasyon’undan ustam Gökşin Sipahioğlu sayesinde cezaevinden çıktım. Yoksa aleyhime sahte tanık ifadeleri vardı. Benim korsanlarla çok iyi geçindiğimi söyleyen insanların açıklamaları vardı. Bu sözleri bizzat dayak yerken duymuştum. Şimdi böyle bir olay olsa yine aynı şeyleri yapar mısın diye sorarsanız asla yanıtını veririm. İnsan hayatı daha önemli. O insanlar suç psikolojisi ile bana zarar verebilirdi" diyor. 

‘SAVAŞ MUHABİRİ OLMAYIN İYİ BİR MUHABİR OLUN’

Geçtiğimiz günlerde 11 yaşındaki bir çocuğun ailesi aracılığı ile kendisini arayarak savaş muhabiri olacağını söyleyen Aral, "En büyük hayali savaş muhabiri olmakmış. Ona da söyledim ve tüm gençlere söylüyorum. Savaş muhabiri olmayın, iyi bir muhabir olun. Zaten savaşlar ve travmalara tanık olacaksınız. Benim derdim savaşlar bitsin, insan kendisine bahşedilen güzel gezegeni barış içinde, huzur içinde, birbirine acı vermeden, birbirinin acısı üzerinden kazanmadan güzellikleri yaşayalım. Biz sularımızı dahi yok ediyoruz. Bir oksijeni elde etmenin maliyeti trilyon dolarlar olabilir. Bizimle beraber doğayı paylaşan hayvan dostlarımızla beraber egoistçe değil, insanca yaşayalım. Başkalarının yaşam hakkına saygı duyalım. Burada öfkeye intikama gerek yok" diyor. 
Aral, savaş muhabiri olarak çalıştığı günlerde günde 40 kilo yükle kilometrelerce yol yürüdüğünü söyleyerek, "İnsan canının kıymetli olduğu ülkelerde, insanca yaşam hakkı olduğu ülkelerde bizim gibi belgesel yapanlar daha iyi şartlar ve donanıma sahip. O dönem taşıdığım yükler, sonrasında yürümeme engel oldu. Hatta bu nedenle 2 yıla yakın yürüyemedim" diyor. 

‘YAPMAK İSTEYİP YAPAMADIĞIM HABERLER VARDI’

Aral, gazetecilerin haberlerine, fotoğraflarına uygulanan sansüre ilişkin de "Her ülkenin devlet sırları vardır. Ama bu unsurları ortaya çıkaran gazetecileri cezalandırmak yanlıştır. Devletin içinde bir takım unsurları istediğiniz gibi yapıp, sonra özür dileyemezsiniz. Aldatıldık deyip, sonra bunu yapan gazetecilere hain diyeceğiz. Ne yazık ki çağdaş haberciliğe, evrensel gazeteciliğe uymayan şeyler. Sansür meselesine gelirsek, elbette benim de yapmak isteyip yapamadığım haberler vardı" diyor. 

İlk katıldığı Lübnan Savaşı’nda haber yapamadan geri dönmek zorunda kaldığını hatırlatan Aral, dilin özellikle savaş muhabirliği noktasında büyük önem taşıdığını belirtiyor. Aral, iyi bir savaş muhabirine ise şu önerilerde bulunuyor:

"Öncelikle dilin yanında yereli tanımak büyük önem taşıyor. Ben ilk defa gidip bir şey yapamadığım sahada ikinci kez gittiğimde gazeteciler ile kurduğum irtibat sonrası haber yapabildim. Yereli iyi araştırmanız gerekiyor. Savaş dediğiniz ritmik bir durumdur, aniden kartlar değişebiliyor. Senin geldiğin yere kötü bakanlar var. Bunun yanında bir de iliştirilmiş gazetecilik var. Sana taraf olarak gittiğin yerde, izin verildiği kadar çekim yapabilirsin. Yazarsan ya da habersiz haber yaparsan hapis cezası yatarsın. Gittiğin yerde hadi bir de ben karşı tarafa geçeyim diyemezsin."

‘ŞİDDETİ KABUL ETMEM’

Siyasi görüşlerinden kaynaklı şiddete uğrayan gazetecilere ilişkin "Sevmediğiniz bir kişiye dahi olsa bu şekilde davranılmayı asla kabul etmememiz lazım. Ne yazık ki biz bu uygulamaları 1980 öncesinde görüyorduk. Polis teşkilatı ikiye ayrılmıştı. Ne yazık ki şimdi de o hale getirmek istiyorlar. Cezası verilmeyip zaman aşımına uğrama durumu bizim gibi ülkelerde oluyor. Bu da bir ülkenin gelişmişliğini gösteriyor" diyen Aral, şiddeti hiçbir koşulda kabul etmediğini belirtiyor. 

YENİ BELGESEL KANALI HABİTAT TV KURULDU

Aral kurduğu Habitat TV, 11 Ocak 2021’de Türk Telekom’un dijital televizyon platformu Tivibu’da yayın hayatına başladı. Aral, belgesel kanalını, izleyiciye saygılı, özgün yerli yapımları bulunmamasından kaynaklı alternatif olarak kurduğunu anlatıyor:

"Kanallara bakıyorsunuz saçma sapan kadın programları var. Kadını meta olarak gösteriyor, şiddet olumlanıyor. Emperyalistler tarafından yayınlanan programlar bizlerin geleceğini etkiliyor. Amacımız para kazanmaktan öte genç fotoğrafçıların geniş bir bakış açısına sahip olması. Gençlere daha çok olanak sağlamak, daha çok bilgi taşımak istiyoruz."

Öne Çıkanlar