Çocukları Apê Musa’yı anlattı

Çocukları Apê Musa’yı anlattı
Katledilişinin 30'uncu yılında Musa Anter'i, mücadelesini, dava sürecini çocukları, kamuoyunda pek de bilinmeyen özel anıları ile birlikte +Gerçek'e anlattı.

Esra Çiftçi


+GERÇEK- "Apê Musa" olarak bilinen Kürt aydın, yazar, şair Musa Anter 30 yıl önce bugün 20 Eylül 1992 yılında Diyarbakır’ın Seyrantepe mahallesinde uğradığı silahlı saldırı sonucu katledildi. Eski JİTEM elamanı Abdülkadir Aygan, Anter’in kendisinin de içinde bulunduğu tim tarafından JİTEM adına öldürüldüğünü açıkladı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu’nda Anter cinayetinin "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından planlandığı ve işlendiği belirtildi. 

Anter cinayetiyle ilgili davada 2000 yılına kadar etkin bir soruşturma yapılmadı. Anter ailesi, 22 Şubat 2000 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne  (AİHM) başvurdu. AİHM, 2007 yılında "yaşam hakkının hem maddi hem de usul açısından ihlal edildiğine" dair karar verdi. Dava süreci ise aradan geçen yıllarda sonuçlandırılamadı. 15 Eylül’de yapılan 36'ıncı celsede  duruşma 21 Eylül tarihine yani zamanaşımının dolacağı 20 Eylül’den bir gün sonraya ertelendi. 

BİR DÖNEMİN HEM TANIĞI HEM SANIĞI

"Kürt Bilgesi" olarak bilinen Musa Anter, 1944 yılında Abdurrahim Rahmi Zapsu’nun kızı Ayşe Hale Hanım ile evlendi. AKP’nin kurucularından Cüneyt Zapsu’nun halası olan Ayşe Hale Hanım ile evliliğinden büyük oğlu Anter 1945’te, kızı Rahşan 1948’de, küçük oğlu Dicle ise 1950 yılında dünyaya geldi.  JİTEM tarafından öldürülen binlerce kişi arasında yer alan Anter, tüm hayatını Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kimliğinin inkâr edilmesine karşı mücadele ile geçirdi. Yargılandı, tutsak ve sürgün edildi. Anter cinayetinin aydınlatılması demek, o dönemde paramiliter güçler tarafından işlenmiş birçok 'faili meçhul' cinayetin nasıl gerçekleştirildiğine ilişkin mekanizmaların da ortaya çıkarılması anlamına geliyor. "Türkiye’nin 55 yıllık girdisinin, çıktısının yeminli, canlı bir şahidiyim. Hem yalnız şahidi mi? Değil! Sanığıyım. Mahkumuyum" diyen Apê Musa’yı katledilişinin 30. yılında çocukları +Gerçek’e anlattı.  

'LİSE YILLARIMDA BABAMLA ÇOK YAKINDIK'

Anter Anter, ilk çocuk olması sebebiyle dedesinin ismi olan "Anter" ismini alıyor. Anter Anter, babası Musa Anter ile en yakın olduğu, en haşır, neşir olduğu yılların lise yılları olduğunu, en güzel anıları da o yıllarda biriktirdiğini belirtiyor. Anter Anter, mimarlık fakültesinde okurken, sol düşüncelerle tanıştığını,  dönemin tarihe geçmiş eylemlerinden 6. Filonun protestolarına katıldığını, başına bir şey gelmesinden kaygı duyan ailesinin 1969 yılının Nisan ayında kendisini yurt dışına gönderdiğini anlatıyor: 

"Ben o yıllarda futbol oynuyordum. Beni yurt dışına göndermek istediklerini söylediklerinde,  "sen futbol oynuyorsun. Burada yeterli malzeme yok, ayakkabısı yok, forması yok gidip Münih’ten alalım" dendi ve ben bu nedenle yurt dışına gittim. Ben o yıllarda mimarlık fakültesinde okuyorum, sınavım falan olduğunu söyleyince, "bir hafta kalıp alışveriş yapıp geleceğiz" dendi, meğer amaç burada başıma bir şey gelmesin diye beni yurt dışına göndermekmiş, benim gidiş o gidiş oldu. Bir süre Almanya’da kaldım, sonra da İsveç’e gittim. Babamla teşviki mesaim koptu sadece mektuplarla haberleştik"

'RESTORANDA PARA YERİNE KREDİ KARTI VERİNCE BABAM KIZDI'

1970 yılında Türk vatandaşlığından çıkarılan ve uzun süre Türkiye’ye gelemeyen Anter Anter,  yasaklı olduğu için babası katledildiğinde cenazesine de katılamadı ancak 2012 yılında Türkiye’ye dönebildi. Özal döneminde yani, 1988-1991 arası yıllarında birkaç kere kaçak olarak Türkiye’ye geldiğini ve babası ile görüştüğünü söyleyen Anter Anter, babasıyla bir anısını gülerek bizimle paylaşıyor: 

"O yıllarda kredi kartı kullanımı bugünkü gibi yaygın değildi. Çok az insan kullanıyordu. Bir gün babamı bir restorana yemeğe götürdüm. Restoranın sahipleri babamı tanıyor, garsonlar tanıyor. Babamla fotoğraf çektirenler, elini öpenler, imza isteyenler var. Böyle kalabalık bir ortamda yemeğimizi yedik, sonrası hesabı istedim ve kredi kartımı verdim. Babam, "oğlum para versene" dedi. Bende kartın para yerine geçtiğini söyledim. Babam, "oğlum çok ayıp, bunlar tanıdık" dedi. Bende baba kimseyi dolandırmıyoruz, bu kart para yerine geçiyor merak etme desem de yine de bozuldu. Hesap ödendi, baktı herkes memnun babam sonra ikna oldu"

'BU DAVA ZAMANAŞIMINA UĞRAMAZ'

Musa Anter davasının zamanaşımına uğrama olasılığının 21 Eylül’deki duruşmada çok yüksek olacağını söylediğimizde, Anter Anter, bu davanın asla zamanaşımına uğramayacağını şu sözlerle anlatıyor: 

"Bin sene de geçse bu dava zamanaşımına uğramaz. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi ve nicelerinin ölümü gibi babamın da davası zamanaşımına uğramaz. Bu ucube sistem kalktıktan sonra bu katliamların hepsinin hesabı verilecek, bunun kaçarı yok. Musa Anter benim biyolojik babam ama milyonların Apê Musa’sı. Mandela’yı, Che Guavere’yi halkın yüreğinden söküp alabildiler mi?  Sevgili Esra ben 63 senesinde üniversitede okurken Kürtçe konuştuğum için o yıllarda 45 lira para cezası verdim. Bir radyom vardı, yarım saat İran’dan Kürtçe yayın yapılıyordu, onu dinlerken oturduğum yerden gelip dipçikle radyomu kırdılar. Ben yaşadıklarımızı asla unutmuyorum, babama yapılanları da asla affetmiyorum. Kardeşim babamın dosyasını CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na verdi. Keşke 6’lı masanın hepsine verseydi, bakalım onlar ne diyecekti? Helalleşmek diyorlar. Zamanla göreceğiz helalleşmeyi" 

"BABAM RENKLİ BİR İNSANDI"

Musa Anter’in ikinci çocuğu ve tek kızı olan Rahşan Anter Yorozlu, babasının kendisini sevdiren, hayvanları, çiçekleri seven, bir kadınla, bir kız çocuğuyla nasıl diyalog kuracağını bilen, birçok yönüyle renkli bir insan olduğunu söylüyor. Babasının kendisine çok şey kattığını belirten Rahşan Anter, babasıyla çok beraber olamadıklarını da anlatıyor. "Zaman zaman düşünüyorum. Nerelerden çıkıp geliyordu? Hangi işkenceleri görmüştü. İnsan daha yetişkin yaşlarında çok daha fazla sorguluyor. Özellikle ne annem ne babam gördükleri baskıları bize yansıtmadıklarından, "babam ne zaman gelecek?" diyerek hayatımız özlem ile geçti" diyen Rahşan Anter, babası ile yaşadığı birçok anı olduğunu, babasının insana da hayata da özenle bakan özel bir insan olduğunu belirtiyor:"Abim 1969 yılında, kardeşim 1971 yılında, ben de 1983 yılında İsveç’e gittik. Yani gönderildik. Sürgün gibiydi bizim için. Biz bu ülkede doğmuş, büyümüş insanlarız. Bulunduğumuz yerde koşullar ne kadar iyi olursa olsun, insan bir yerde yine ülkesini özlüyor. Daha sonra annem de İsveç’e geldi. Babam hiçbirimizin burada kalmasını istemedi. Bunun nedeni elbette bizim üzerimizden babama yapılan baskılardı. Abim üniversitedeyken "oğlunu alırız" diyerek babamı oğlu üzerinden sindirmeye, baskılamaya çalıştılar." 

 

'BABAMIZI GÖMMEMİZE BİLE İZİN VERMEDİLER'

Evinin önünde sürekli duran Toros marka bir araba olduğunu, çocuklarına pasta, çikolata almak isteyen tanımadığı insanları gördüğünü, olur olmaz zamanlarda telefonlarının,  kapı zillerinin çaldığını, çocuklarının mahallede özgürce oyun oynayamadıklarını söyleyen Rahşan Anter, bu duruma tahammül edemediğini, çocuklarını ve ailesini korumak için 1983 yılında İsveç’e gittiğini söylüyor. Babasının ölüm haberini aldıktan sonra kardeşi ve annesi ile Türkiye’ye geldiğini belirten Rahşan Anter'e babasının cenazesini bile gömmeye izin verilmemiş, geldiklerinde cenaze alelacele gömülmüş. Rahşan Anter, bunun kendisinde hala bir travma olarak kaldığını ekliyor sözlerine:  

"Çocukken babamı kaybetmeye dair bir korkum yoktu. O benim daima kahramanımdı. Nerede olursa olsun gelecekti ve benim saçlarımı tarayacaktı. Köpeğimize neler öğrettiğimi görecek, bahçedeki domatesin ne kadar büyüdüğüne şahit olacaktı. Babamı hep ölümsüz gördüm, hoş o hala ölümsüz" 

'BU DEVLETİN İDARE EDİLİŞİ HERKESİ MAHVETTİ'

Musa Anter cinayeti davasının zamanaşımına uğraması için ellerinden geleni yaptıklarını söyleyen Rahşan Anter, o ünlü "bir tuğla yıkılırsa, bütün duvar çöker" benzetmesini hatırlatıyor: 

"Babamın cinayeti, devletin "pardon" dediği bir cinayettir. JİTEM’in içinde olduğu devletin öldürdüğü açık seçik ortada bir cinayettir. 90’larda çok sayıda faili meçhul cinayet oldu. Bizim aile olarak, kardeşler olarak derdimiz tüm cinayetlerin ortaya çıkarılmasıdır. Hatırlarsanız Mehmet Ağar, "duvardan bir tuğla çeksem, bütün duvar yıkılır" demişti. Çeksinler o tuğlayı bakalım arkasında neler var" 

Bunları söykledikten sonra da davanın üstünün kapatılmasına asla izin vermeyeceklerini de ekliyor:

"Babam bir sembol. Bizim asıl derdimiz arka planda ne olduğudur. Cumartesi annelerinin arayış ve direnişlerinde de oradayız, bütün kaybedilen insanların da, sadece yazdığı için düşündüğü için öldürülen, hapislere atılan her bireyin yanındayız" 

'BABAMLA BELKİ DE İLK TANIŞMAMIZ HARBİYE CEZAEVİ'NDE OLDU'

Musa Anter’in küçük oğlu Dicle Anter, çocukluğuna dair ilk olarak babası Musa Anter’in yedek subaylığını yaptığı Çanakkale’yi hatırladığını, orada denize girdiklerini, yüzmeyi orada öğrendiğini anlatıyor. Dicle Anter, daha sonra babasının Diyarbakır’a gittiğini ve "Qimil/Kımıl" şiirinden dolayı tarihe geçen "49’lar Davası"ndan 1958 yılında tutuklandığını ve 1959 yılında Harbiye cezaevinde babasını görmeye gittiklerini hatırladığını belirtiyor: 

"Harbiye cezaevi sonrasında askeri müze oldu. Hilton’a çok yakın olduğu için, Hilton esprisi de oradan çıkıyor. "Nerede kalıyorsun?", "Hilton’da kalıyorum" denilirdi. Babamla belki de ilk tanışmamız Harbiye cezaevidir. 9 yaşındaydım. Harbiye cezaevinden çıktıktan sonra bir süre evde kaldı. 1963 yılında tekrar tutuklandı. Cezaevinden çıktıktan sonra, 1965 yılında Mardin’de milletvekili seçimlerinde bağımsız aday oldu. Çok büyük oy almasına rağmen kazanamadı, daha doğrusu kazandırtmadılar"

'KUVVETLİ VE SİVRİ BİR KALEMİ VARDI'

1967 yılında babasının Çanakkale’ye sürgün gittiğini söyleyen Dicle Anter, kendisinin de o yıllarda Mardin’de kaldığını ve liseyi orada okuduğunu belirtiyor. Babasını sadece yaz aylarında görebilen Dicle Anter, babasının sürekli misafirleri olduğunu, onları ağırladığını, onlarla sohbet ettiğini, bu durumdan dolayı o yıllarda paylaşımlarının çok fazla olmadığını hatırlıyor. 12 Eylül’de Musa Anter’in tutuklandığını, zaten en ufak bir olayda babasının üç günlük, bir haftalık gözaltılar yaşadığını, sürekli taciz edildiğini vurgulayan Dicle Anter, 1986 yılında tekrar yazmaya başlayan  Musa Anter’in kaleminin kuvvetli olduğunu ve sivri bir kalem olarak yeniden ortaya çıktığını ekliyor sözlerine. 

'BABAMIN TEHLİKEDE OLDUĞUNU HEP BİLİYORDUK'

Dicle Anter 1971 yılında babasının isteği üzerine yurt dışına gitmiş ve 1979 yılına kadar babası ile fiilen bir görüşmesi olmamış, sadece telefon ve mektup ile  görüşebilmişler. 8 yıl aradan sonra 1979 yılında ilk görüşmeleri İzmir’de olmuş, sonra birlikte İstanbul’a geçmişler  ve birlikte zaman geçirebilmişler. 

Bir sonraki buluşmaları ise askerlik için Türkiye’ye geldiği 1988 yılında olmuş. O dönem doya doya konuştuklarını, fikirdaşlıklarının orada başladığını, bu buluşmanın kendisi için iyi bir başlangıç olduğunu söyleyen Dicle Anter, Musa Anter’in ölümünden bir ay önce de İstanbul’da beraber olduklarını ifade ediyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:  

"Babamın tehlikede olduğunu hep biliyorduk. Dikkat etmesini söylemiştik, elimizden bir şey gelmiyordu çünkü yurt dışındaydık hepimiz. Babamın yurt dışına çıkma yasağı vardı. Kaçabilirdi ama kaçmak istemedi. Katledildiği günü hiç unutmuyorum. Bir arkadaşım telefonla aradı, ondan öğrendim. Hemen ailecek toplandık. Annem, Rahşan ben üçümüz Türkiye’ye geldik, abim yasaklı olduğu için gelemedi. Tabi babamızın cenazesini göremedik, askerler kaçırıp gömmüşlerdi. Ölümünden bir yıl sonra 93 yılında annemin girişimleriyle o zamanki Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın katkılarıyla babamın mezarı alınarak vasiyet ettiği yere gömüldü." 

'MUSA ANTER’İN ÖLDÜRÜLMESİ HATAYDI. O BU İŞİN FELSEFESİ İLE UĞRAŞIYORDU'

20 Eylül’de babasının katledilmeşinin 30'uncı yılının dolacağını hatırlatan Dicle Anter, "Bu davanın bu kadar uzamasına gerek yoktu. 1996 yılında Susurluk Raporu hazırlandı. Raporda, "Musa
Anter’in öldürülmesi hataydı. O bu işin felsefesi ile uğraşıyordu" sözü bile yeterlidir. Bu işi devletin yaptığını ortaya koyan bir ifadedir" diyor ve şöyle sonlandırıyor sözlerini:: 

"Bir hukuk devletinde bu sözün üzerine gidilmeliydi. Dava süreci boyunca sanıklar hep kendini aklamaya çalıştı. En komiği de "Musa Anter’i tanımıyorduk, öldürüldükten sonra tanıdık" demeleriydi. Babam" denklemini yanlış kurarsan, sonuçta yanlış çıkar" derdi. Temel bozuk, o yüzden denklemi doğru kurmak lazım. Ülkenin çıkarını düşünen insanlar çıkarsa, adaletli, demokratik, özgürlükçü bir toplum yaratabilirler. Tabi o cesareti ve samimiyetleri varsa" 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar