Chomsky: Trump kâbusundan çıkmak için umut işaretleri var

Chomsky: Trump kâbusundan çıkmak için umut işaretleri var
Noam Chomsky: Uğraşılacaksa, küresel ısınma, pandemi, silahsızlanma ile uluslararası düzeyde uğraşılmalı.

Uluslararası tehditlerin sınırsız bir hal aldığını belirten ABD’li düşünür Noam Chomsky, "Uğraşılacaksa, küresel ısınma, pandemi, silahsızlanma ile uluslararası düzeyde uğraşılmalı" dedi. Chomsky "Biden’ın yurt içi cephesindeki programlarında kolaylıkla ciddi eksikler ve kusurlar bulunabilir. Fakat Trump kâbusundan çıkmak ve gerçekten olması gerekene doğru harekete geçmek için umut işaretleri var. Buna karşın, bu umutların gerçekleşmesi koşullara bağlı. Teşvik paketindeki çocuk yoksulluğu ve başka birçok konudaki geçici önlemlerin kalıcılaştırılması ve geliştirilmesi gerekiyor. En önemlisi aktivist baskı durmamalı. Kainatın efendileri durup dinlenmeden sınıf savaşlarını yürütüyorlar; ancak, en az o ölçüde ortak faydaya adanmış, ayağa kalkmış bir halk muhalefeti onlara karşı koyabilir" diye konuştu.

 Filozof, tarihçi ve dilbilimci Avram Noam Chomsky, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin izlediği politikalar ve uluslararası hale gelen tehditlere ilişkin Truthout’ın sorularını yanıtladı. Yeni Yaşam Gazetesi’nden Taylan Doğan’ın Truthout’tan çevirdiği söyleşi şöyle:
 
- Biden yaklaşık iki aydır görevde ve bu sırada Donal Trump’ın politikalarını tersine çevirmeyi amaçlayan çok sayıda başkanlık emri imzaladı. Fakat barış döneminde bir benzeri olmayan devasa ve iddialı bir teşvik yasa tasarısını da Kongre’den geçirmeyi başardı. Amerikan toplumunun en acil meseleleriyle, yani Coronavirus salgını ve salgın dolayısıyla milyonlarca Amerikalının yaşadığı sıkıntılarla ilgili Biden’ın icraatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Beklendiğinden daha iyi. Önemli ölçüde daha iyi. Teşvik paketinin kusurları yok değil, ama koşulları göz önüne aldığımızda etkileyici bir başarı. Koşullar derken, yıllar önce büyük liderleri Mitch McConnell tarafından ilan edilen ilkeye kendini adamış hayli disiplinli bir muhalefet partisini kastediyorum. Bu ilke şuydu: Eğer iktidarda değilsek, ülkeyi yönetilemez hale getirmeli ve topluma ne kadar faydalı olursa olsun yönetimin yasama çabalarını engellemeliyiz. Ardından ortaya çıkabilecek sorunlardan iktidardaki partiyi sorumlu tutulabilir ve iktidarı ele geçirebiliriz. Bu ilke, Obama’nın büyük yardımlarıyla, 2009’da Cumhuriyetçiler açısından gayet iyi işledi. 2010’da Demokratlar Kongre’yi kaybetti ve 2016’daki hezimete giden yol hazırlanmış oldu.

Söz konusu stratejinin, bu kez daha karmaşık koşullar altında yenileceğini rahatlıkla varsayabiliriz. Trump’ın denetiminde olan seçmen tabanı da aynı hedefi benimsiyor, fakat durumu kimin tekrar toparlayacağı konusunda McConnell’dan ayrışıyor: McConnell ve partinin bağışçıları mı, yoksa Trump ve seçmen tabanı mı? Seçmen tabanının neredeyse yarısı, ülkeyi ...’den kurtarmak üzere Tanrı’nın gönderdiği bir peygamber olarak Trump’a tapıyor; bu cümledeki üç noktayı favori fantezilerimizle doldurabiliriz. Fakat şu gerçeği göz ardı etmemiz gerekir ki gülünç denebilecek bu durumun kökleri, süslü püslü retorik bir yana, Trump’ın katkısıyla uzayan son 40 yılın neoliberal küreselleşmesinin kurbanlarının yaşamlarında yatıyor.
 
Bu koşullar altında bir teşvik paketini yasalaştırmak büyük bir başarıydı. Yasa tasarısını destekleyen ve kendi seçmenlerinin de desteklediğini bilen Cumhuriyetçiler yine de Merkez Komite’nin belirlediği politikaya körü körüne itaat ederek karşı oy kullandılar. Bazı demokratlar ise ısrarla tasarıyı sulandırmak istedi. Fakat nihayetinde geçen yasada değerli unsurlar var ve bu unsurlar daha ileri gitmek için bir temel oluşturabilir.
 
Teşvik paketinde büyük boşluklar var. Hiç kuşkusuz paketin, tam bir skandal olan çok düşük asgari ücrette bir artışa gitmesi gerekirdi. Ama az sayıda Demokratın yanı sıra Cumhuriyetçilerin topyekûn muhalefetinin karşısında bunu gerçekleştirmek çok güçtü. Buna karşın, çocuk yoksulluğu, gelir desteği, sağlık sigortası ve diğer temel gereksinmeler hakkındaki kısa vadeli önlemler uzatılabilirse, Roosevelt Enstitüsü Başkanı Felicia Wong gibi dikkatli gözlemcilerin öngördüğü vaadin gerçekleşmesi yönünde çok önemli bir adım atılmış olur. Nitekim Wong, teşvik paketi hakkında şöyle düşünüyor: ‘Gördüğüm kadarıyla Amerikan Kurtarma Planı’nın gerek kapsamı gerekse istikameti, bir kuşak boyunca ekonomimizin içini boşaltan neoliberal, ‘açıklar ve enflasyon önce gelir’ kalıbını kırıyor.’ Uzun zamandır bu kadar umut yaratabilen herhangi bir şey görmemiştik.
 
- Ekonomik meselelere dair yapılan atamalar da umut vaat ediyor. Radikal ekonomi dergilerinin düzenli bir yazarının (Heather Boushey) ve emek mücadelesi yönelimli Ekonomik Politika Enstitüsü’nün kıdemli ekonomi danışmanının (Jared Bernstein) Ekonomik Danışmanlar Konseyi’ne atanacağı kimin aklına gelirdi?
 
Biden’ın Amazon işçilerine ve genelde sendikalara yönelik güçlü desteği memnuniyet verici bir değişim. Yıllardır yönetim organlarından buna benzer bir şey duymamıştık. Vergi değişiklikleri, Trump döneminde çıkarılan yasaların aksine, büyük ölçüde zenginlerin değil yoksulların gelirini artırıyor. Ekonomik Politika Enstitüsü Başkanı Thea Lee paketi şöyle özetliyor: ‘Milyonlarca çalışan aileye ciddi bir destek sunacak; krizin daha da kötüleştirdiği ırk, toplumsal cinsiyet ve gelir eşitsizliklerini çarpıcı şekilde azaltacak ve virüs kontrol altına alınıp insanlar normal ekonomik faaliyete başlayabildiğinde gerçekten sağlam bir toparlanmanın koşullarını yaratacak.’ İyimser, fakat gerçekleştirilebilir.
 
Temsilciler Meclisi’ndeki Demokratlar başka önemli yasalar da geçirdi. H.R. 1 yasası oy kullanma hakkını koruyor. Bu önemli bir mesele, zira Cumhuriyetçiler renklilerin ve yoksulların oy kullanmasını engellemek için gece gündüz çalışıyor; bunun, kendini zenginlere ve şirketlerin kudretine adamış bir azınlık partisinin ayakta kalmasının biricik yolu olduğunun farkındalar. İşçi cephesine gelince, Temsilciler Meclisi Örgütlenme Hakkını Koruma Yasası’nı (PRO) onayladı. Ekonomik Politika Enstitüsü yasanın, ‘işçilerin örgütlenme ve toplu pazarlık hakkının yeniden sağlanmasına yönelik kritik bir adım olduğunu’ bildiriyor; bunun, ‘işverenler mevcut yasadaki zayıflığı istismar ettiği için erozyona uğrayan’ temel bir hak olduğunu ifade ediyor. Muhtemelen bu yasa Senato’da etkisiz hale getirilecek. Parti sadakatinden bağımsız olarak Cumhuriyetçi saflarında işçilere hiçbir sempati duyulmuyor.
 
Fakat böyle olsa da örgütlenme ve eğitim için bir temel oluşturuyor. Reagan ve Thatcher’dan bu yana neoliberal projenin başlıca hedefi olan işçi hareketini yeniden canlandırmak yönünde bir adım olabilir. Neoliberal projenin mimarları Reagan ve Thatcher, işçi sınıfının kendini saldırıdan koruyacak araçlardan mahrum bırakılması gerektiğini gayet iyi anlamışlardı. ‘Halkın, süper-zengin küçük bir grup tarafından soyulması’ demek olan artan eşitsizliğin başlıca nedeninin, sendika üyeliğindeki düşüş olduğu artık ana-akımda bile kabul ediliyor. Ekonomik Politika Enstitüsü olguları düzenli olarak ele alıyor, en son artan/azalan sendika üyeliği ile azalan/artan eşitsizlik arasındaki dikkat çekici bağıntıyı bir grafikte ayrıntılı olarak sunuyor.

Daha genel olarak, Trump’ın keskin şekilde işçi karşıtı Çalışma Bakanlığı’nın uğursuz mirasının üstesinden gelmek için güzel bir fırsat. Bu bakanlığın başında görev süresini, en kötüsü pandemi sırasında olmak üzere işçi haklarının içini boşaltmak için kullanan Eugene Scalia vardı. Scalia, Cumhuriyetçileri, Marco Rubio ve Josh Hawley’in bir propaganda zaferi sırasında veya sırf küstahlık olsun diye selamladığı üzere bir ‘işçi sınıfı partisine’ dönüştürmek için özellikle seçilmişti. Michael Regan’ın Çevre Koruma Kurumu yöneticisi olarak atanması, bu çok önemli kurumda şirketlerin açgözlülüğünün yerini bilim ve insan refahının almasıyla sonuçlanmalıdır; insan saygınlığına doğru bir adım ki bu durumda insanlığın bekası için bir ön koşuldur.
 
Biden’ın yurt içi cephesindeki programlarında kolaylıkla ciddi eksikler ve kusurlar bulunabilir. Fakat Trump kâbusundan çıkmak ve gerçekten olması gerekene doğru harekete geçmek için umut işaretleri var. Buna karşın, bu umutların gerçekleşmesi koşullara bağlı. Teşvik paketindeki çocuk yoksulluğu ve başka birçok konudaki geçici önlemlerin kalıcılaştırılması ve geliştirilmesi gerekiyor. En önemlisi aktivist baskı durmamalı. Kainatın efendileri durup dinlenmeden sınıf savaşlarını yürütüyorlar; ancak, en az o ölçüde ortak faydaya adanmış, ayağa kalkmış bir halk muhalefeti onlara karşı koyabilir.
 
- Biden’ın 50 bin dolar tutarında öğrenci kredisi borcunu silmeyi reddetmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Kötü bir karar. Samimi söyleyeyim, gerçekçi seçeneklerin neler olduğunu bilmiyorum. Yüksek eğitimin, yüksek bir seviyede temel ve ücretsiz bir hak olarak tanınması lazım. Nitekim komşumuz Meksika’da, Almanya, Fransa gibi zengin gelişmiş ülkelerde, İskandinavya ülkelerinde ve başka birçok ülkede böyledir veya en fazla cüzi ücretler ödenir. Bugüne göre çok daha yoksul bir ülke olduğu zamanlarda ABD’de de esas olarak böyleydi. Savaş sonrası Asker Hakları Yasası, aksi takdirde asla koleje gidemeyecek çok fazla sayıda beyaz erkeğe ücretsiz eğitim olanağı sağladı. Bugün bütün ırklardan gençlerin aynı imtiyazdan yararlanmaması için bir neden yok.
 
- 6 Ocak’taki ABD Kongre binasına saldırının ışığında Biden, ‘ifade özgürlüğüne ve sivil özgürlüklere saygı gösteren’ yeni bir yasa geçirerek yurt içindeki terörizmle mücadele etmeye yemin etti. ABD’nin yurt içine dönük yeni bir terörizm programına gereksinmesi var mı?
 
Bundan önce sorulması gereken soru, mevcut yurt içi terörizm programını muhafaza etmeli miyiz, sorusu olmalı. Bunu sorgulamayı gerektiren güçlü sebepler var. Söz konusu programın kapsamının genişletilmesinin ciddi bir endişe kaynağı olarak ele alınması gerekir. Bunu bir kenara bırakırsak, beyaz üstünlükçü şiddet gülüp geçilecek bir mesele değil. Trump’ın iktidarda olduğu yıllar boyunca FBI ve diğer izleme kurumları, beyaz üstünlükçü terörün düzenli şekilde arttığını bildirdi; artık bu terör tipi neredeyse kayda geçen bütün terör olaylarını kapsıyor. Trump’ın hayranlıkla bahsettiği ‘sıkı adamlar’, yani silahlı milisler gemi azıya almış durumda. Bu sorunlar göz ardı edilemez, ama büyük bir ihtiyatla ve istismara yönelik ayartmalara dikkat sarf ederek ele alınmalı.
 
- Biden sendikalaşmayı ve toplu pazarlığı teşvik ederek orta sınıfı güçlendirmeye dönük bir plan önerdi. Geçenlerde işçilerin sendikalaşma haklarını desteklemesi -ki yaygın olarak Alabama’daki Amazon işçilerinin örgütlenme haklarına destek olarak yorumlandı- ilericiler arasında büyük bir coşku doğurdu. Aslına bakılırsa Biden’ın sendikalara desteği, son birkaç yılda görülen sendikalara yönelik olumlayıcı tutumla uyumlu. Günümüzde sendikalara verilen desteğin ardında ne var?
 
Bunlardan biri, nesnel gerçeklik. Şiddetli eşitsizlik artışı, toplumun bütün kesimlerine dönük son derece zararlı etkileri olan, gittikçe büyüyen bir lanet. Az önce bahsettiğimiz gibi, eşitsizlik artışı gayet iyi anlaşılan nedenlerle sendikaların zayıflamasını yakından takip ediyor. Tarihsel olarak baktığımızda, sendikalar adalet ve haklar mücadelesinin ön saflarında yer aldı. Daha önce tartıştığımız üzere, sendikalar çevre hareketinin de öncülüğünü yaptı. Hizmetler ve bilgi temelli ekonomilerin büyümesiyle işçi örgütlenmelerinin karakteri değişiyor. Ortak çıkarları var, insanca bir gelecek umudunun dayanağı olan dayanışma ve karşılıklı yardımlaşma değerlerini besliyorlar. Birçok sendika ismindeki ‘enternasyonal’ sözcüğünü koruyor. Bu sadece bir simge veya hayal olmamalı. Karşı karşıya olduğumuz tehditler sınırsız. Uğraşılacaksa, küresel ısınma, pandemi, silahsızlanma ile uluslararası düzeyde uğraşılmalı. Daha genel olarak, işçi hakları ve insan hakları için de aynı şey geçerli. Her düzeyde, çalışanların bir araya gelip örgütlenmesi daha iyi bir dünyaya giden yolda bir kez daha öne çıkmalı, hatta başı çekmeli. (HABER MERKEZİ)
 

Öne Çıkanlar