Charlie Hebdo da seni kurtaramaz Mösyö!

Karikatür krizi diniymiş gibi görünüyor. Ama değil. İki ülke arasındaki yapısal farklılıklar hatta zıtlıklar nedeniyle, dergiyi, Fransa’yı, diplomasiyi bilmeyenlerin kör döğüşüne hayır.

Charlie Hebdo, kanun, kral, ilke tanımayan kısaca anarşist bir dergi. Le Monde’un karikatürsti Plantu’nun dediği gibi ‘’Charlie’cilerin 1 milyarlık İslam dünyasını aşağılamak gibi bir amaçları, niyetleri olduğunu düşünmüyorum, onlar karikatür çiziyor, mizah yapıyor, o kadar’’. Gerçekten de, radikal laikliği savunan Charlie Hebdo, sadece Müslümanlara değil, Hristiyanlara da, Musevilere de, Budistlere filan da…bütün dinlere karşı.  Bütün din adamlarını, bütün dini değerleri makaraya sarıyor.

Charlie Hebdo’nun tek mizah konusu Erdoğan değil. Şimdiye kadar başta Macron olmak üzere, Trump da, Putin de, Xi Jinping de, Bolsonaro da, bütün diktatörler Charlie de alay ve aşağılama konusu oldu.

Charlie Hebdo, dalında tek, yegane yayın organı. Bir de Canard Enchainé (Zincirli Ördek) vardır, siyasi-mizah gazetesi olarak ama onlar bir yandan daha habercidir, bir yandan da biraz daha dengeli, ölçülü yayın yapar. Gerçi Canard’ın dün çıkan sayısının manşeti de şöyleydi: Macron’a hakaret etti ve Fransız peynirlerini boykot etme çağrısı yaptı/ Erdoğan, Gülmeyen İnek. Burada bir kelime oyunu var. Çünkü ‘’La Vache qui rit’’ (Gülen İnek) Fransa’nın en ünlü üçgen krem peynirinin markası.

Charlie Hebdo, ancak Fransa’da çıkar. Çünkü Fransa’da kökleri Ortaçağ’a kadar uzanan bir siyasi-mizah geleneği var. Krallarla, İmparatorlarla, yerleşik düzenle alay eden şiirler, şarkılar, pamphlet’ler (Risaleler) sonra dergi ve gazeteler Fransız kültürünün önemli bir boyutu/parçası.

Charlie bilerek isteyerek seçtiği bu yolun faturasını çok ağır ödedi. IŞİD 2015 Ocak ayında dergiyi bastı 11 karikatürcü ve yazarını kalaşnikovla tarayarak katletti. Başta siyasiler ve dini kurumlar olmak üzere, Charlie’nin hedefindeki herkes dergiyi ağır tazminat davalarıyla boğmaya çalıştı. Charlie ise hala ayakta.

Şunu da unutmamak lazım ki, Türkiye ve Fransa çok çeşitli açılardan çok farklı iki ülke. Tarihi, siyasi, ideolojik, coğrafi, kültürel, demografik, din, tahayyül, müsamaha ve uygarlık açısından çok az ortak yanları var. Ahlak gibi sübjektif bir alanda da iki ülkenin kriterleri çok farklı. Belki bir tek Anayasa’larında laiklik ilkesinin yazılmasını sayabiliriz. Ama Fransa hala laik bir ülke iken, Ankara rejimi uzunca bir süredir politika ve uygulamalarıyla laikliğe açıkça savaş açmış durumda. Zaten Anayasa’sı da bir süredir derin dondurucuda.

 İki ülkeyi farklı kılan belki de en önemli unsur bence 1793 yılındaki yasal düzenleme sonucunda blasfeminin serbest bırakılması. Blasfemi, dini değerleri eleştirmek, kınamak hatta aşağılamak anlamını taşıyor.

1789’da burjuvazi, feodaliteyi yıkıp iktidarı ele geçirdikten sadece 4 yıl sonra, blasfemiyi suç olmaktan çıkardı. Çünkü blasfemi, aslında dini olmaktan çok siyasi bir araç işlevini görüyordu. Feodal dönemde, siyasi iktidarın en önemli kalkanı, koruyucusu Kilise yani ruhban sınıfı idi.  Ortaçağ karanlığı, Kilise ve ruhban sınıf sayesinde aristokrasiyi halka karşı koruyordu. Siyasi iktidara karşı çıkmak neredeyse günahtı. Gerçi bizde de Osmanlı Padişahının aynı zamanda Halife olması nedeniyle, siyasi iktidarın 1 numarasına muhalefet etmek, Allah’a karşı gelmekle özdeşleştirilebiliyordu. Hilafet kaldırıldı Cumhuriyet döneminde ama ‘’dini değerleri aşağılama’’ Türkiye’de hala suç.

Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü ve laiklik ile blasfemi, Fransa’nın, devletin ve toplumun tayin edici, olmazsa olmaz değerleri. Hiçbir iktidar bu değerlerden kolay kolay vazgeçemez. Katliam ya da tehditlerle terk edilecek değerler değil bunlar.

Fransa ile Türkiye arasındaki önemli farklardan biri de, biri kendi değerlerini ne pahasına olursa olsun savunuyor, geliştirmeye çalışıyor ama bu değerleri zorla başkasına empoze etmiyor. Hiçbir Fransız yetkilisi, yabancı hiçbir devlete, topluma kalkıp ‘’Siz de mutlaka blasfemi hakkını kanunlarınıza geçirin’’ ya da ‘’Siz de mecburen bir Charlie Hebdo yayınlayın’’ dememiştir ve demez.

İslamiyet ya da Hazreti Muhammed’in kutsallığı, bazı devlet yetkililerinin, toplumun önemli bir kesiminin hatta topyekün bütün devletin resmi ve tayin edici değeri olabilir. Buna kimse karşı çıkamaz. Islami Cumhuriyetlerde durum zaten böyle. Ama kendi kutsalını zorla başkasını kabul ettirmek de söz konusu olamaz herhalde.

Bir nokta daha: Batı’da çarmıha gerilmiş İsa, yaygın bir karikatür konusudur. Ne var ki şimdiye kadar hiçbir dindar, İsa karikatürü çizdi diye gidip bir karikatüristi öldürmemiş, karikatürü öğrencilerine gösteren bir öğretmenin kafasını kesmemiştir.  

Karşılıklı saygı, hoşgörü şunu gerektirir: Sen benim değerlerime saygı göstermeyebilirsin, bu senin tercihin. Ben de senin değerlerini ciddiye almayabilirim. Bu da benim tercihim. Ama değerlere saygı gösterilmediği için gidip birbirimizi öldürmeyelim. Sen beni olduğum gibi kabul et, ben de seni olduğun gibi kabul edeyim. Görüşürüz, konuşuruz ya da birbirimizin yüzüne bakmayız, o ayrı bir mesele.

Charlie Hebdo’daki Erdoğan karikatürüne Türkiye’den gelen tepkilere baktım. Korkunç! Ana avrat dümdüz küfür etmiş sosyal medyada bir çok insan. Hatta aralarında bir Bakan Yardımcısı da var. Saray’ın sözcüleri ‘’Faşistler’’ filan demiş. Kendi uygulamalarından biliyorlar herhalde. Birileri de ‘’Her Müslüman bir Kouachi’dir’’ diyerek Ocak 2015 katliamını savunuyor.

Cumhurbaşkanı da ipin ucunu kaçırmış görünüyor. Macron’a ağır hakaretler ediyor.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da Charlie Hebdo hakkında soruşturma başlatıyormuş. Kih kih…Cumhurbaşkanına hakaretten dava açacak herhalde. Hukuk Fakültesi birinci sınıf dersinde öğretiler: Bir ülkede işlenen suçları ya da suç olduğu iddia edilen edimleri, o ülkenin savcıları soruşturur, o ülkenin mahkemeleri yargılar. Egemen devletlerin en önemli imtiyazlarından biridir bu. Charlie Hebdo’nun karikatürü Fransız hukukuna göre suç değil, çünkü düşünce, ifade ve basın özgürlüğü ile blasfemi ayrıca da mizah kapsamında değerlendiriliyor orada. Başsavcılık kendi ‘’hukuk’’ anlayışını Fransa’ya da mı kabul ettirmenin peşinde. Fransız hukukçular omuzlarıyla gülüyordur bu girişim karşısında.

Karikatüre karşı kalaşnikovla yanıt vermişti IŞİD. Ankara, karikatüre karşı hakaretle yanıt vermeye çalışıyor. Şiddet ve hakaret, çaresizlerin, çapsızların, haklı bir yanıtı olmayanların silahıdır. Karikatüre karşıysan, tabi ki olabilirsin, en iyi yanıt yine karikatürle verilebilir. Tabi daha iyisini, daha mizahisini, daha etkilisini yapabilirsen.

Washington Post, bu kapışmanın aslında iki lidere de yaradığını savunan bir yorum yayınladı dün. Birileri Hazreti Muhammed aracılığıyla, çok zayıflamakta olan iktidarını kurtarmaya çalışıyor olmasın.

Son nokta: Ne tepki verirsen ver, Charlie Hebdo’ya karşı yönelik bu saldırı, Türk Lirasının değerinin düşmesini engelleyemiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi