'Cenazelerimiz teslim edilsin, ATK ve DNA işkencesine son verin’

'Cenazelerimiz teslim edilsin, ATK ve DNA işkencesine son verin’
'Devlet ‘DNA testi’ adı altında aileleri oyalayarak onlara işkence ediyor,'

DNA sonuçları açıklanmayarak cenazelerin teslim edilmemesine tepki gösteren STÖ’ler, ATK’lerin psikolojik savaşın bir aracı haline geldiğini belirterek, cenazelerin teslim edilmesi çağrısında bulundu.  

İstanbul, Dersim ve Ankara’da bir araya gelen Sivil Toplum Örgütleri (STÖ), farklı tarihlerde yaşanan çatışmalarda yaşamını yitirenlerin cenazelerinin ailelerine verilmemesine ilişkin basın toplantısı düzenledi.

Anadolu Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (ANYAKAY-DER), Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri (PŞTA), Yeni Demokrasi Aileleri Birliği, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği ve Ölümsüzlerin ve Tutsakların Sesi Platformu (ÖTSP), İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde düzenlediği basın toplantısına, Hakların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekilli Dilşat Canbaz Kaya ve birçok yurttaş destek verdi. 
 
Ankara’da PŞTA, Yeni Demokrasi Aileler Birliği (YDAB), Ölümsüzlerin ve Tutsakların Sesi Platformu (ÖTSP) ve HDP, İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkez’inde basın toplantısı düzenledi. Dersim’de ise PŞTA, İHD Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi. Her üç kentte yapılan açıklamalarda ortak metin okunarak, Adli Tıp Kurumu’nun sonuçları bir an önce açıklaması istendi. 
 
‘İŞKENCEYE SON VERİLSİN’
 
"Cenazelerimiz teslim edilsin, DNA işkencesine son verilsin" başlıklı ortak açıklamasının bir kısmı şöyle:

"Devletin devrimci ve yurtsever güçlere karşı faşist saldırı politikası, şehit düşen devrimcilerin, yurtseverlerin cenazeleri üzerinden fiziki ve psikolojik bir savaş olarak devam ediyor. Vücut bütünlüğü bulunmadığı, DNA testi yapılacağı gerekçesiyle cenazelerimiz haftalarca, aylarca ailelerine teslim edilmiyor, kimsesizler mezarlığına defnediliyor ve yine cenaze törenleri üzerinden faşist bir devlet terörü estiriliyor. Cenazelerimiz üzerinden izlenen bu politika ailelere yönelik bir cezalandırma, yıldırma siyaseti olarak işlev görürken esas olarak emekçi ve ezilenlerin haklı mücadelelerini bastırma, halkta gözdağı yaratma amacı taşıyor. İşkence edilen ve parçalanan cenazelerimizden dahi korkan devlet, cenazelerimizi defnetmemizi engelliyor, türlü yalan ve oyalama taktikleri izliyor.
 
'PSİKOLOJİK SAVAŞ ARACI'
 
Devletin cenazelerimiz üzerinden ailelere yaptığı işkence ve zulmün son örneklerinden biri 6-9 Eylül ve 2-4 Ekim tarihlerinde Dersim Ovacık'ta gerçekleştirilen bombardıman sonrasında ortaya çıktı. Hayatını kaybeden gerillaların isimlerini doğrudan İçişleri Bakanı açıklamasına karşın Erol Volkan İldem ve Fadime Çakıl'ın cenazeleri ‘vücut bütünlüğü bulunmadığı, DNA testi yapılacağı’ gerekçesiyle ailelerine teslim edilmedi. Ailelerin cenazeleri teşhis etmesine izin verilmediği gibi ATK, savcılık ve polisler tarafından (ATK) sonucunun haftalar, aylar alabileceği, cenazeleri alamayacakları belirtilerek adeta ailelerle alay edildi. Ali Kemal Yılmaz'ın Malatya ATK önüne gelen ailesine çocuklarının cenazesi hiç gösterilmezken, Gökçe Kurban'ın cenazesini teşhis eden ailesine ise yine cenazeyi vermeyecekleri, DNA sonucu bekleneceği söylendi. Ailelerden birinin yaptığı teşhiste Gökçe Kurban ve Ali Kemal Yılmaz'ın cenazelerinin baş kısmının bulunmadığı, Gökçe Kurban'ın kasıklarında morluklar olduğu görüldü. Cenazelerde hiçbir kurşun, şarapnel, yara ve yanık izi bulunmazken baş kısmının bulunmaması ve tespit edilen morluklar, cenazelere sonradan işkenceye yapıldığı ve başlarının koparıldığı ihtimalinin güçlü olduğunu göstermektedir.
 
Malatya ATK, normalde bir günde yapılması gereken işlemleri, pandemiyi bahane ederek iki haftada yaparken, örneklerin gönderilmiş olması gereken İstanbul ATK ise dipsiz bir kuyu gibi hiçbir talebe cevap vermemektedir. ATK’ler, doğrudan İçişleri Bakanlığı'nın yönlendirmesiyle psikolojik savaşın bir aracı haline getirilmiş, haklı mücadeleler karşısında bir baskı ve savaş aygıtına dönüştürülmüş durumdadır. Bu sadece son gerilla cenazelerinde ortaya çıkan bir gerçeklik değil özellikle son yıllarda onlarca, yüzIerce örneği bulunan sistematik bir baskı ve işkence politikasıdır.

 ‘Vücut bütünlüğü yok’ ve ‘DNA testi gerekli’ diyerek sistematik bir oyalama politikası izleyen devlet, teşhis edilemeyen cenazelerden de birinci derecede sorumludur. Kimyasal bomba kullanarak hava bombardımanlarında ve çatışma adı altında katledilen çocuklarımızın ölü bedenlerine işkence uygulandığı, çocuklarımızın bedenlerinin yakılıp parçalandığı, cenazelerin bilinçli olarak birbirine karıştırıldığı birçok uygulamayla ortaya çıkmış durumdadır.
 
'İÇİŞLERİ BAKANLIĞI DNA DAYATIYOR'
 
İnternette faşist hesaplar ve asker hesapları, henüz resmi kurumlar açıklama yapmadan bilgi ve fotoğraf Paylaşmakta, devlet ise daha sonradan parçalanarak tanınmaz hale getirilmiş cenazelerimizle ilgili yalana başvurmaktadır. İçişleri Bakanı ve faşist düzen medyası isimler açıklarken, ATK'lerde ise ‘kimliği tespit edilemedi’ denilmektedir. Cenazelerin kime ait olduğu belli değilse, İçişleri Bakanı, faşist hesaplar ve düzen medyası hangi bilgiyle isim açıklamaktadır? Otopsi sırasında çekilen fotoğraf ve görüntülerden çocuklarını vücut bütünlüğü içerisinde teşhis eden ailelere, yüzü dağıtılmış ve yanıklar içinde cenazeler teslim edilmektedir. Cenazelere yapılan işkenceler için ‘çürüme’ raporları düzenlenmekte ve kovuşturmaya yer olmadığı kararları alınmaktadır. TSK, İçişleri Bakanlığı, ATK'ler, savcılık ve mahkemeler; apaçık gerçeklerde bile kendi hukuklarını ve tıbbi gerçekleri hiçe sayarak en faşist ve zorba uygulamalara imza atmaktan dün olduğu gibi bugün de geri kalmamaktadır. Özellikle Malatya ATK ve Malatya'daki savcılığın, bu savaş politikasının özel yetkili organları işlev gördüğü, emir-komuta zinciri dahilinde hareket ettikleri görülmektedir.
 
Dün, bir işkence ve yıldırma politikası olarak ‘teşhis’ adı altında onlarca parçalanmış, yanmış cenazeyi ailelere gösteren devlet, bugün ise hiçbir aileyi teşhise sokmuyor, teşhis edenler olsa bile cenazeleri haftalarca, aylarca teslim etmiyor. Devlet ‘DNA testi’ adı altında aileleri oyalayarak onlara işkence ediyor, cenazeleri kimsesizler mezarlığına gömüyor, cenazelerimizi kaçırıyor ve cenaze töreni yapılmaması için her türlü yöntemle ailelere baskı ve tehdit uyguluyor.
 
'AİLELERİN ÇIĞLIĞINA KULAK VERİLMELİ'
 
Çocuklarını kaybeden ailelere yaşatılan bu baskı, işkence ve yıldırma politikası; halka, Kürt ulusuna ve ezilen tüm kesimlere uygulanan faşist politikalardan bağımsız değildir. Daha dün helikopterden atarak Kürt köylülerini katleden, her yerde faşist linç kampanyaları örgütleyen devlet ve faşist oluşumlar, halkı ve muhalif tüm kesimleri susturmayı amaçlamaktadır. Yakınları gözaltında kaybedilen, kaçırma, işkence ve tecavüze maruz kalan, cenazeleri parçalanan, çocuklarını defnedemeyen, yakınları tecride maruz kalan ve on yıllarını hapishane kapılarında geçiren aileler, bu ülkenin acı ve isyan çığlığıdır. Bu çığlığa kulak verilmeli; faşizmin azgın saldırıları karşısında en büyük büyük bedelleri ödeyen devrimciler, yurtseverler ve yalnızlaştırılarak yıldırılmak istenen ailelerimiz sahiplenilmelidir. Bu bizlerin olduğu kadar bu ülkede faşizme karşı mücadele iddiasındaki tüm devrimci demokrat ve ilerici kesimlerin de bir görevidir.
 
Cenazelerimizi uğurlama törenlerine katılan devrimcileri, duyarlı insanları saldırılarla, gözaltı ve tutuklamalarla yıldırmaya çalışılıyor. Bir kez daha söylüyoruz; ölümsüzleşen devrimcileri sahiplenmemizi ve uğurlamamızı engellemenize izin vermeyeceğiz. Biz imzası bulunan şehit aileleri olarak, bir kez daha ilan ediyoruz ki faşizmin işkence ve katliam politikaları karşısında yılmayacak, çocuklarımızı, yakınlarımızı sahiplenmekten ve onların ideallerini yaşatmaktan bir an olsun geri durmayacağız. Duyarlı tüm kesimleri bu çığlığa kulak vermeye, sesimizi büyütmeye ve faşizmin cenazeler üzerinden uyguladığı işkence politikalarına karşı mücadelemize omuz vermeye davet ediyoruz." (Mezopotamya Ajansı)

Öne Çıkanlar