Büyüme havası atalım derken, krizi derinleştirdiler

Krediyle ekonomiyi büyüten ve havasını atan ekonomi yönetimi, 4. Çeyrekte kendisini bu zevkten neden mahrum bırakıyor? Çünkü, hem kredi takati kalmadı hem de dengesizlikler iyice derinleşti.

Üçüncü çeyrek büyüme rakamları tartışılıyor. Türkiye ekonomisi krizdeyse… Nasıl olur da yüzde 6.7 büyür? Küçülmesi veya haziran sonrasında açılma nedeniyle daha düşük bir büyümesi beklenmez miydi? Evet. Normalde öyle olması gerekirdi. Ekonomi kendi şartlarında işleseydi, öyle olurdu.

Ama ne yapıldı?

Enflasyonla mücadele diye marketleri "terörist" ilan eden, soğan depoları basan anlayış, bu defa ekonomi büyüsün diye özel bankaları "Kredi verin! Vermezseniz ceza!" tehdidiyle kırbaç altına aldı. Kamu bankalarına enflasyonun yarısı düzeyinde faizlerle, 6 ay ödemesiz krediler verdirdi.

 
 


Şu tabloyu Gizem Uzuner hazırlamış:

 

40 civarında ülkenin 3. Çeyrek büyüme rakamlarını veriyor. Çin ve Tayvan’ın büyümesi normal. Salgını çok erken kontrol ettiler. Peki Türkiye neden böyle yüksek bir büyüme gerçekleştirmiş olabilir?

Bütün ekonomilerde, ABD ve Avrupa’da trilyon dolarlık parasal genişlemeler oldu. Onlarda neden büyümemiş ekonomiler?

Çünkü oralarda parasal genişleme ekonomiyi desteklemeye odaklandı, bizde büyütmeye. Oralarda para, şirketlerin, işletmelerin kapanma kayıplarının belli bir oranını karşılamaya harcandı. Bizde şirketler yatırıma yönlendirildi. Orda tüketiciye gelir desteği verildi. Bizde düşük faizli ev, araba kredisi. AKP aklı, "ekonomiyi büyüttük, çok başarılıyız" havasına, algısına müptela olduğu için ekonominin dengesizliklerini daha da artırma pahasına salgında ekonomi politikasını büyüme hedefli kurguladı.

İç talepte kredilerle özel olarak azdırılmamış kalıcı bir talep canlanması gözlemeden, dış talepte (ihracatta) gözlenebilir bir artış olmadan hangi aklı başında ekonomi yönetimi böyle yüksek bir büyüme isteyebilir? Türkiye’de büyümeye katkılar nereden gelmiş, bakıldığında özel tüketim (% 5.4) ve yatırım (%5.2) kadar stok (%5.1) payı olduğunu görüyoruz. Yani? Üretim, tüketim kadar stoka gitmiş. AKP büyüme rekorunun ürünleri fabrika stoklarında yatıyor! Çünkü gerçekte bu üretimi karşılayacak bir talep yok.

Peki özel tüketim nasıl bu kadar yüksek katkıda bulunmuş gözüküyor? Salgında herkes tasarrufa yönelmez mi? Normalde eğilim bu olurdu. Ama AKP ne yaptı? Müteahhitleri kurtarmaya, otomotivi canlandırmaya çalıştı kredilerle. 3. Çeyrek aylarında sırasıyla,  230, 170, 137 bin konut satıldı! Bu rakamların hepsi aylık bazda rekor. Peki, çoğu ithal olduğu, kur etkisiyle fiyatları anormal yükseldiği halde otomotiv satışlarında nasıl patlama oldu? Türkiye otomobil ve hafif ticari araç toplam pazarı, 2020 yılı Ocak-Kasım döneminde yüzde 72 büyümüş. Bunlar AKP aklının eseridir, mevcut haliyle talebin sonucu değil, Enflasyonun yarısı düzeyinde faizle ödemesiz dönemli kredilerle tahrik ettiği talebin sonucu! Normal talep değil, krediyle tahrik edilen alanlardan gelen talep!

Sonuç? Sonuç şu: Sağlıksız, hatta krizdeki ekonomiler de büyür. Bunda bir sihir, bir olağanüstülük yok. Varsa verirsiniz ucuz krediyi ekonomi o dar aralıkta, bir çeyrekte büyür. Bunu ilk keşfeden Erdoğan veya Berat Albayrak değil. Verdiler krediyi, krizdeki ekonomi 3. çeyrekte yüzde 6.7 büyüdü. Geldik dördüncü çeyreğe. Büyüme her zaman iyi ve güzel bir şeyse… Şimdi niye kredi vermiyorlar? 3. çeyrekte kredi pompalayarak ekonomiyi büyüten ve bunun havasını atan ekonomi yönetimi, 4. çeyrekte kendisini bu zevkten neden mahrum bırakıyor? Bırakıyor çünkü, artık hem kredi takati yok hem de yarattıkları bu hormonlu büyüme büyük tahribat yarattı. Şu sıralar apar topar kredi, para musluklarını kısmaya uğraşıyorlar.

Ekonomiyi büyütme denince AKP’nin aklına güvenli, kurallı yatırım ortamı oluşturmak değil, kredi pompalamak geliyor. Bildiği tek şey bu. Kamu bankaları, baskıyla özel bankalar veya KGF ile piyasaya bol para vermek. Aşırı teşviklerle tırtıkçı burjuvaziyi harekete geçirmek. Bildiği tek şey bu olduğu için kaynak bulduğunda veriyor, ekonomi de büyüyor. Kaynak bitince ekonomi ya duruyor ya düşük büyümeye dönüyor. Bir-iki çeyrek büyüme geliyor, ardından küçülme, sonra kerdiler açılıyor, tekrar büyüme. Aynı yıl içinde 7.5 büyüme de gelebiliyor 2.7 küçülme de. İstikrardan yoksun, sersem, savrulan bir ekonomi tablosu.

2017’de KGF kredi hacmi yükseltildi. İş çevreleri, "Bu, yüzyılın en büyük inovasyonu" diye neşelendiler. Musluklar açıldı. KGF’ye Hazine tarafından sağlanan kefalet hacmi 250 milyar TL’ye, KOBİ başına kefalet 12 milyon TL’ye yükseltildi. Kefalet oranları artırıldı. Sonuç? Ekonomi 2017’de %7.5 büyüdü.

2018’de bol kredi yok. Büyüme düşük, yüzde 3.

2019’da büyüme yüzde 0.9!


Geldik 2020’ye. 1. çeyrek büyüme var. 2. çeyrek yüzde 9.9 küçülme, 3. çeyrek yüzde 6.7 büyüme. Kredi zoruyla büyüme olduğunu ispata uğraşmaya gerek yok. Aşağıdaki grafik TÜİK’in. K sütunu finans ve sigorta faaliyetlerini ifade ediyor. Bu sütundaki yüzde 41.1’lik zıpkın yükseliş, kredi büyümesinden.

Fransız felsefeci ve sosyolog Edgar Morin, ülkelerin kalkınması sözkonusu olduğunda rakam fetişizmini iki barbarlık şeklinden biri (diğeri iktidarların zalimliğidir) olarak tanımlar "Çağdaş uygarlığımızda git gide daha çok hegemonyasını yerleştiren ikinci barbarlık tipi, hesap ve rakam barbarlığıdır. Ekonomiyle ilgili her şey hesap ve rakam (kâr, yarar, GSYİH, büyüme, işsizlik…) sınırlarına alınmıştır. (…) Bu tek taraflı ve indirgeyici anlayış, kârın, uluslararası spekülasyonun, vahşi rekabetin zorbalığını pekiştirmektedir" der.


Bu yüksek rakam, "rekor" ve "en" şehveti, büyümenin nasıl bir büyüme olduğunu gizliyor. Bu rakam fetişizmi, arkasındaki trajediyi örtüyor. Aşağıdaki grafik de TÜİK’in. Gelir yöntemiyle bakıldığında bu büyümeden kim, hangi kesim ne pay almış gösteriyor. 3. Çeyrek’te ‘net işletme artığı /karma gelir’in payı, yani katma değer içindeki sermayenin payı 55.3’e yükselmiş. Bir önceki çeyrek yüzde 43. Geçen yıl aynı çeyrekte 50.5. Buna karşılık işgücü ödemelerinin (çalışanlara ödenen maaş-ücretler ile işverenler tarafından çalışanlar adına ödenen sosyal güvenlik katkılarının) payı yüzde 29.9’a gerilemiş. Bir önceki çeyrek 36.8, geçen yılın aynı çeyreğinde 32.9.

Türkiye gibi gelir dağılımın çok çok bozuk olan bir ülkede, işgücü ödemelerin payını her çeyrekte, her yılda bir tık artırmak, sömürünün vahşet düzeyinden bir parça uzaklaşmasını yansıtır. Düşürmek ise vahşet düzeyini artırmak anlamına gelir. Salgında ne gördük? Fabrikaların bulaş merkezi haline gelmesi ve hayat kayıpları pahasına (İSİG verilerine göre 8 ayda 368 işçi covid – 19 nedeniyle yaşamını yitirdi!) işçilerin baskıyla, işten çıkarma tehdidiyle çalıştırılmasını ve kapanma dönemi kayıplarını geri almak için mesai baskısını… Ücretsiz izni çıkarma uygulamalarıyla (işçiye asgari ücretin yarısından daha az bir ödeme yapılıyor!) oluşan gelir kayıplarını…

Bir de istihdam tarafı var. Türkiye ekonomisi büyümüş ama istihdam oranı (çalışan sayısının çalışabilir nüfusa oranı, iş başındakilerin sayısı) düşmeye devam etmiş. Bu da onu gösteren bir grafik. Sayın Hakan Kara hazırlamış. GSYİH yukarı, istihdam oranı aşağı gitmiş!

Şimdi büyümeye dönelim. Ekonomi büyüdü de ne oldu?

  1. Döviz borcu olan şirketler ucuz krediyle gidip döviz aldı. Bu kaynaktan talep döviz kurlarını yukarı itti.
  2. Tüketimin kredilerle tahrik edilmesi, kur tarafından zaten tahrik edilmiş enflasyonu iyice azdırdı.
  3. Aktif rasyosu ve cezalandırıcı zorunlu karşılık uygulamaları ile özel bankalara baskı yapılması hem mülkiyet tartışmaları yarattı hem de batık kredi, takipteki alacak oranlarını yukarı, sermaye yeterlilik oranını aşağı çekti.
  4. Kredi uygulamasında ödemesiz dönem bitti. Hem ertelenmiş hem de cari dönemin olmak üzere çifte vergiler, primler ve kredi ödemeleri üst üste geldi. Şirketlerin ve hanelerin borçluluğu arttı. Şimdi hacizler, iflaslar dönemine girilecek.
  5. Büyüme oldu ama istihdam yaratmadı. İş gücü ödemelerinin payını düşürerek gelir dağılımını daha da bozdu.
  6. Kamu bankalarının ucuz kredilerinden oluşan açık (görev zararı) kamudan (vatandaşın vergisinden) karşılanacak. Dolayısıyla büyük açık veren mali dengeler iyice bozulacak.

Rakam fetişistleri memnun, mutlu olabilir ama durum budur!

Dolar ucuzken, TL cinsi milli hasılayı dolara çevirip, "bakın AKP Türkiye’yi üç kat büyüttü" diyen ortalıkta dolaşan bu mutlu kimseler, bu çeyrek geliri dolara çevirdiğimizde 3.3 küçülme gözüktüğünden söz etmediler. Türkiye ekonomisinin yıllıkta 736 milyar dolara küçüldüğünden söz etmediler. "Cumhurbaşkanlığı sistemi" denen rejim döneminde 2019’un yüzde 0.9 büyüme ile kapandığını, 2020’nin de yüzde 0 civarında bir büyüme ile kapanacağından söz etmediler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi