'Boşa geçirilmiş bir 21 yıl yaşadık, inşaat cuntası kârına kâr kattı'

'Boşa geçirilmiş bir 21 yıl yaşadık, inşaat cuntası kârına kâr kattı'
Hukukçular, depremlerde hem müeahhitlerin hem de devletin cezai sorumluluğunu Artı Gerçek’e anlattı.

Derya OKATAN

ARTI GERÇEK- İzmir’de 114 kişinin yaşamını yitirdiği depremde yıkılan binaların müteahhitlerinin de aralarında olduğu 7 kişi tutuklandı. Savcılığın başlattığı soruşturmada hiçbir kamu görevlisi yer almazken, müteahhitler de kendilerini "Biz o zamanın şartlarına göre inşaat yaptık" diye savundu.

İzmir’de yıkılan binaların yaşı 22 ila 30 yıl arasında değişiyor. Yani hepsi ‘99 öncesi mevzuata göre yapılmış. Ancak hukukçular, bu durumun hem müteahhitlerin hem de devletin sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını belirtiyor. Hukukçular, İzmir depremindeki can kayıplarının, Büyük Marmara Depremi dahil diğer tüm depremlerde olduğu gibi cezasız kalmaması için çağrıda bulunuyor.

Artı Gerçek’e açıklamalarda bulunan Av. Can Atalay, her bir somut vaka üzerinden sorumluluk tayini gerekse de genel esaslara göre; müteahhitler, yapı denetimciler, zarardan ve can kaybından sorumluluğu tespit edilebilen teknik personel ve denetim görevini yerine getirmeyen yerel ve merkezi idare görevlilerinin cezai olarak sorumlu olduğunu ifade ediyor.

Gözaltındaki müteahhitlerin adliyedeki işlemlerinin sürdüğü saatlerde konuştuğumuz Atalay, "Muhtemeldir ki, ‘ben bunu ‘99 öncesi yaptım’ savunması yapacaklardır. Fakat Türkiye yargısı şu konuda bir karar verecek. Birinci derece deprem bölgesinde asgari statik özellikleri dahi karşılamayan binalarla ilgili bu savunma kabul edilemez" diyor. Atalay, ayrıca bu binaların İmar Kanunu’nun 39. Maddesi uyarınca yıkılması gereken binalar
olduğunun altını çiziyor.

‘İNŞAAT CUNTASI KÂRINA KÂR KATTI’

Sorumluluğu vatandaşa yükleyen açıklamalara da tepki gösteren Atalay, AKP iktidarının getirdiği yasal değişikliğin deprem güvenliğini sağlamadığını belirtiyor:

"Gerek Devlet Bahçeli’nin açıklaması gerekse Sayın Bakan’ın açıklaması utanç vericidir. Onların adına ben utandım. Bu insanlar ya da Türkiye’nin dört bir yanında on milyonlarca insanımız canları istedikleri için değil, tercih ettikleri için değil, mali durumları nedeniyle mecbur kaldıkları için deprem güvenliği olmayan binalarda yaşıyorlar. 99 Ağustos ve Kasım depremlerinin üzerinden 21 yıl geçti. Bu 21 yılın 18’i AKP iktidarı dönemi. AKP, iktidarının 10. yılında, 2012’de bütün bu sorunları çözeceklerini iddia ettikleri bir yasal değişiklik yaptı. Bu yasal değişiklik kârın yüksek olduğu mahallelerde binaların yıkılıp yeniden yapılması ya da TOKİ’nin kamu arazilerine lüks konut yaparak betonlaştırması sonucunu doğurdu. Neredeyse tümüyle boşa geçirilmiş bir 21 yıl yaşadık. Türkiye’de TOKİ ya da inşaat cuntasının kârına kâr katmasının deprem güvenliği sağlamayacağını anlamış durumdayız.

Devletin canı istediği zaman birilerini zengin etmek için kullandığı deprem gerekçesi, esas olarak uygun koşullarda, deprem güvenlikli yerleşimler yaratılması için kullanılmalıdır. İnsanlar ev sahibi olmak zorunda bırakılmamalıdır. Bu gelir durumunda ucuz, elverişli, kiralık konut ihtiyacı karşılanmalıdır. Daha fazla betona gömecek paramız yok. Hızlıca deprem güvenliğine ihtiyaç var."

AV. MAZILIGÜNEY: TCK 83’DEN YARGILANMALILAR

Av. Levent Mazılıgüney ise müteahhitlerin savunmasına "Yapılar 1975 yönetmeliğine uyumlu olsa idi bu depremden az hasarla çıkardı" diye yanıt veriyor. Mazılıgüney’e göre, yıkılan binaların sorumluları TCK 83’den yargılanmalı. Yani, "Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi." Ya da "Olası kastla adam öldürme" suçunu düzenleyen TCK’nın 81. Maddesi yorumlanarak.

Av. Mazılıgüney, ayrıca zaman aşımı kavramının da kaldırılması gerektiği görüşünde. Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunda zaman aşımı 20 yıl olsa da, bir binanın ekonomik ömrü 50 yıl olduğu için Mazılıgüney’e göre, zaman aşımı süresi de 50 yıl olmalı. Çünkü, "Binayı yapan, projesini yapan, kontrolünü yapan 50 yıllık asgari sorumluluk aldığını bilerek bunu yapması gerekir. Dolayısıyla burada 20 yıllık zaman aşımı uygulanması anlamsızdır."

‘BU BİR CİNAYET’

Av. Mazılıgüney, aynı zamanda bir inşaat mühendisi. 

Mevzuata göre, müteahhit ya da mühendisin yaptığı binanın her türlü arızasından 5 yıl boyunca sorumlu olduğunu, 15 yıl içinde ortaya çıkan gizli kusurlardan da sorumlu olduğunu, 15 yıldan sonra sorumluluğunun ortadan kalktığını anlatan Mazılıgüney, ancak deprem nedeniyle yaşanan yıkımların "gizli kusur" kapsamına giremeyeceğini, bu nedenle İzmir’de yıkılan binalar için de 15 yıllık zaman aşımının söz konusu olamayacağını belirtiyor ve şöyle devam ediyor:

"Burada bir cinayet söz konusu. Müteahhit o işi yaparken yönetmeliğe uygun yapmadığında bir yıkım olacağı belli. Bu basit bir kusur değil. Kanalizasyonda sorun oluşması gibi bir gizli kusur değil. Dolayısıyla burada zaman aşımı olmamalıdır."

‘ŞİMDİYE KADAR HİÇ KİMSEYE CAYDIRICI CEZA VERİLMEDİ’

"Mahkeme kararlarıyla sorumlulardan hesap sormazsak bu işin devamı gelecek, daha büyük acılar yaşayacağız" diyen Mazılıgüney, cezasızlık politikasına dikkat çekiyor. Av. Mazılıgüney, Marmara Depreminde kamuoyunun gündemine geldiği için Veli Göçer gibi müteahhitlere sembolik cezalar verildiğini, ancak kısa sürede serbest bırakıldıklarını hatırlatarak, ekliyor: "Şimdiye kadar hiç kimseye caydırıcı bir ceza verilmedi. Caydırıcı cezalar verilmediği için de maalesef devam ediyor. Caydırıcı yaptırımlar olur ve bu işin sonunda bu sorumluğun ağır olduğunu görürlerse bu işi daha sağlıklı yapacaklardır."

‘DEVLET GÖREVLİLERİ İÇİN KUSURSUZ SORUMLULUK İLKESİ GEÇERLİ’

Peki, devletin sorumluluğu?

Av. Mazılıgüney, bu konuda ise şunları söylüyor: "Yapılan işin kontrol edilmesi lazım. Çizilen projeden sahaya yansımasına kadar her aşamada kontrol sorumluğu devlettedir. Belediyeden Bakanlığa kadar her aşamada sorumlulukları vardır. Devletin çalışanlarının kusuru yok, şeklinde bir savunma öne sürülemez. Burada kusursuz sorumluluk ilkesi vardır. Maddi kayıpları tazmin etmesi gereken de devlettir."

"Türkiye’de kamu görevlilerinin cezalandırıldığı bir örnek var mı" sorumuza ise "Olsaydı bilirdim, uzun yıllar bu alanda çalıştım" yanıtını veriyor. Bu konuda yargının yeterli içtihadı bulunmadığının altını çizen Av. Mazılıgüney, kanunlarda boşluk varsa bile yargının bütüncül ve insan odaklı bir bakış açısıyla kanunları yorumlaması ve geleceğe emsal olacak içtihatlar üretmesi gerektiğini ifade ediyor. 

Öne Çıkanlar