Bodrum’daki korsan hoparlör terörü, S. Arabistan seviyesine yükselmezsek bitmez

Hoparlörle ezan terörünün iki tetikleyicisi olsa gerek: 1) Bodrum’u “bedroom” olarak algılamak yüzünden cezalandırma yöntemi; 2) Bedroom’u dine davet yoluyla ıslah etme yöntemi.

Böyle bir başlık atmayı bu sezona kadar düşünemezdim. Şaka olarak algılayabileceğiniz fakat gerçek olan S. Arabistan konusuna hemen geliriz, ama önce terörü anlatayım.

Aslında, "bayramınız kutlu olsun" yerine "Milleti İslam’dan soğutma programınız kutlu olsun" demek lazım. Çünkü kulak yırtıcı hoparlörlerden yükselen bildiğimiz disko müziği değil, ezan.

Çarşı içinde caminin yanından geçerken aniden bi patlıyor, sıçrıyorsun. Ama esas olay orada değil çünkü hiç olmazsa cami hoparlörü. Benim burada bahsedeceğim, geçen yılın sonunda cayır cayır neşriyata başlayan ve bu sezon bambaşka bi volümde çığrışan cami hoparlörü bile değil. Korsan bir hoparlör.

***

Evimizden yukarıda, Bodrum’a hâkim manastır tepesinin sol tarafında polis ve yargı lojmanları var. Onların üstünde sağda kaymakam lojmanı. Onun da üstünde, yine sağda, Bodrum’un en müthiş manzaralı, en eski ve kaliteli konaklama yeri Manastır Oteli.

Manastır Oteli’nin dibinde de Bodrum müftü lojmanı varmış, geçen sezonun sonunda bir vesileyle öğrendik.

Öğrendik, çünkü o kulak zarı parçalayıcı ezan sesi o lojmana monte edilmiş olan korsan hoparlörden çıkıyor ve en hâkim tepeden geldiği için bütün Bodrum’u, diğer ezan sesleriyle de birleşerek, dalga dalga kaplıyor.

Eğer sabahın dördünde yataktan fırlayarak pencereyi kapatmak istemiyorsanız, bu sıcakta pencereyi yatarken kapatmanız ve hiç sağlıklı olmayan klimayı açmanız gerekiyor.

Bütün gece elektrik masrafından ve hatta kendi uykumuzdan geçtim, esas olarak yabancı turistlerin kaldığı Manastır Oteli ne yapıyor, onu çok merak ediyorum.

Ama müdürüne soramıyorum. Hoş, bu "ölümü gösterip sıtmaya razı etmek" kategorisine giriyor ama, "Hiç olmazsa sabah ezanını biraz kıstıramıyor musunuz?" diyemiyorum.

İçinde bulunduğumuz ortamda müdürün ne diyeceğini duymak istemediğim için soramıyorum.

***

Hoparlörle ezan terörünün iki tetikleyicisi olsa gerek: 1) Bodrum’u "bedroom" olarak algılamak yüzünden cezalandırma yöntemi; 2) Bedroom’u dine davet yoluyla ıslah etme yöntemi.

Oysa, çocukluğumda içime huzur yayan o yanık ezan sesinin, artık bu hoparlör terörü yüzünden, hele de böyle bir tatil yerinde, İslam’dan buz gibi soğuttuğunu bu insanlara acaba ne yapmalı da anlatabilmeli?

Acaba, acaba, Suudi Arabistan din yetkililerinin tam 1 yıl önce yaptıklarını taklit etmeyi tavsiye etmek çözüm olabilir mi?

1 Haziran 2021 tarihli Gazete Duvar haberi özetle şöyle:

Suudi İslamî İşler Bakanlığı geçtiğimiz hafta ezanın, camilerdeki tüm hoparlörlerin azami ses seviyesinin en fazla üçte biri yüksekliğinde okunması kararı aldı.

Bakan Abdüllatif El Şeyh bu kararın, ezan sesinin aşırı yüksek olmasından gelen tepkiler üzerine alındığını, karara karşı çıkanların "Suudi krallığının düşmanı" olduğunu, bu kişilerin sorun çıkarmayı ve ulusal bütünlüğü bozmak istediklerini söyledi.

Şikâyet edenler arasında yaşlıların ve çocuklarının uykularının bölündüğünü söyleyen ailelerin bulunduğunu belirten El Şeyh, ezan sonrasında camilerde okunan duaların veya verilen vaazların hoparlörden yayınlanmayacağını, ezandan sonra hoparlörlerin kapatılacağını da sözlerine ekledi.

Suudi bakan, sosyal medyada bu kararı eleştirip restoran ve kafelerdeki yüksek sesli müziğin de kısılması gerektiğini iddia eden kesimlere de tepki göstererek, "Namaz kılmak isteyenlerin imamın sesini beklemesine gerek yoktur. Önceden camiye gitmiş olmaları gerekir" dedi.

Bilmem şimdi anlaşıldı mı "… S. Arabistan seviyesine yükselmezsek bitmez" deyişimin sebebi?

***

Eğer tam anlaşılmadıysa, "… Kuveyt seviyesine yükselmezsek bitmez" de diyebilirim.

Çünkü Ocak 2020’de Kuveyt TV’de yayınlanan bir tartışma videosunda, kefiyeli ve sakallı tipik bir Arap’tan, Türkiye’de yarısı yayınlansa TCK 216/3’ten ("dinî değerleri alenen aşağılamak") içeri atılmaya yol açacak şu sözleri dinliyoruz:

"Dinî metinler kesindir. Hayatımızı organize etmek için yarattığımız kurallardan farklıdır. Bu kurallar değişkendir. Doğası gereği dinamiktir. Bu yüzden seküler ve demokratik anayasalara sahip olan ülkeler hayatın her alanında daha ileridir.

"Şeriatın 6 ana yazılı kaynağı ve yüzlerce farklı yorumu var. Ve her teolojik okul şeriat üzerinde kendi hakları olduğunu iddia ediyor.

"Bugün Müslümanlar cemaatlere Allah’tan daha çok tapıyor. Dinin kendisine, yaratıcıdan daha çok tapıyor.

"Gerçekte biz mezhepçiyiz, diktatörüz ve baskıcıyız. Üzücü ama Arap zihniyeti böyle. Tükettiğimiz her ürün Avrupa medeniyeti tarafından üretiliyor."

Kuveyt TV’deki Arap konuşmacının bazı söylediklerini, başıma bela gelir diye aktarmıyorum; buradan anlayın cennet ülkemizdeki durumu.

Ama videonun adresini vereyim (), Türkçe altyazılıdır, ibret-i alem için dinleyin.

Bu arada, bizim İslamcı yandaşlardan Yeni Şafak’ın, S. Arabistan’daki ezan kararına tepkisini duymak isterseniz: "Ezan sesini kısan Suud’da konserler şehirleri inletiyor. Sokaklara taşan bir eğlence çılgınlığına şahit olunuyor.

***

Ezan deyince, bu memlekette hemen ardından bayrak diye gelir.

Ülkü Ocakları başkanı, Ege’de Yunanistan'a Lozan ve diğer antlaşmalarla verilmiş adaları Türkiye'nin işgal edeceği izlenimini bırakacak, "Denizlerdeki Misak-ı Millimiz" diye koca bir haritayı götürüp D. Bahçeli’ye sundu.

Bu ülkede son zamanlarda yandaşları tahrik için köpürtülen yayılmacı ideolojinin dik âlâsı, bu harita maskaralığı. Bahçeli de, partisinin yan kuruluşunun başkanı gencin bir ucundan tuttuğu bu rezil haritayı öteki ucundan tutarak, iftihar eder gibi poz verdi

Bunlar, 99 yıl önce Lozan'la ulusal sınırları kesin olarak tescil edilmiş ve başka ülke topraklarında gözü olmadığı ilan edilmiş Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politika doktrinine 180 derece aykırı durumlar. Bağımsız bir devletin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saldırı. İktidar için tam bir yüz karası.

Diğer yandan, çökmekte olan iktidarın, yandaşlarını tahrik için artık nelerden medet umacak hale düştüğünü gösteriyor, o da başka.

***

Anadolu kıyılarına yakın Yunan adalarının yanı sıra, bu rezil haritada Girit bile T.C. sınırları içinde gösterilmiş. Kıyılarımıza yakın bu adalardan bizim şikayetimiz bunların Ege'ye çıkışımızı sınırlıyor olmasından geliyordu hani? Şimdi Girit de mi dahil oluyor bu festivale?

Peki ya şimdi Yunanistan'daki faşistler de kalkıp, "Lozan'ın başlangıç görüşmelerinde önce bize verilmişti, sonra elimizden aldılar" deyip İmroz ve Bozcaada'yı Yunan sınırları içinde gösteren bir haritayla poz verirlerse?

Bunun Türkiye'de yaratacağı tepkiyi düşünün, bu rezaleti belki o zaman daha iyi anlamak mümkün olabilir.

Dış politikanın bu kadar felaket biçimde seçim malzemesi yapıldığını ülkemizde daha önce gördük mü, bilmiyorum.

Ama, kendi kendini tatmin amaçlı faşistçe davranışlar kaçınılmaz olarak karşı tarafta da faşistçe davranışları tetikler ve her iki ülkenin birden canına okur, onu iyi biliyorum.

***

Tabii, bu kasvetli ortamda kafa bulduran fantastik haberler de olmuyor değil, bin şükür.

Mesela, "Ege’de Yunan oyununu bozan Türk! Yunanistan’a adaların tahliyesi için "Nota" verdi!" diyen internet haberi:

"Bomba iddia: AKP 16 adayı Yunanistan’a satmış" manşetiyle ve "İktidar hükümetinin yapmadığını Londra’da yaşayan hukukçu bir Türk yaptı" başlığıyla Facebook’a da sıçramış:

"İngiltere’de yaşayan Türk hukukçu Kemal Gürpınar, Ege Denizi ve adalarda Yunan oyununu bozmak amacıyla Yunanistan’a adaları tahliye etmesi için nota verdi! Gürpınar, Yunanistan tarafından haksız ve hukuksuz olarak işgal edilen adaların derhal Türkiye Cumhuriyeti Devletine terkedilmesi gerektiğini belirtti."

Bu Kıbrıslı Türk’ün amacı az buz ulvi de değil, hani. Neden böyle yaptığını şöyle açıklamış:

"Ben Notayı sadece Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine vermedim. Avrupa Birliği Parlamentosu Başkanlığına ve Yunanistan Savunma Bakanlığına da verdim. Amacım 3. Dünya Savaşı’nın önüne geçmektir."

Vay koçum, vay civanım benim, offf…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baskın Oran Arşivi