Biden’ın Ortadoğu gezisinin anlamı ve İran’ın Erdoğan’a Suriye mesajı

Şu anda Ortadoğu kaotik de olsa bir istikrar içinde. Washington için ideal olan çarpık da olsa mevcut düzenin korunması, Rusya ile uğraşırken yeni sorunların başını ağrıtmaması.

Joe Biden başkan adaylığı sürecinde aralarında Türkiye ve Suudi Arabistan’a yönelik olumsuz değerlendirmelerde bulunmuştu. Göreve başladığında İstanbul Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda vahşice katledilen Cemal Kaşıkçı’nın ölümünden Prens Mohammed Bin Salman (MBN) sorumlu olduğuna ilişkin Amerikan istihbarat raporlarını yayınladı, Suudiler’in savaşmakta olduğu Houtsileri terörist listesinden çıkardı ve Prens’le muhatap olmadı. Tıpkı Erdoğan gibi… Erdoğan’ı aramak için yaklaşık dört ay bekledi, arama nedeni de Ermeni Soykırımı’nı tanıyacağını bildirmekti.

Arkasından Rusya’nın Ukrayna’yı işgali geldi ve tüm dengeler değişti, kartlar yeniden dağıtıldı. ABD Yönetimi Arabistan’a petrol üretimini artırmak, Türkiye’ye de Ukrayna Savaşı’nda Batı cephesinin yanında olması için muhtaç hale geldi. Adaylık sırasında söylenen unutuldu ve iki ülke lideri de muhatap haline geliverdi.

Biden’ın hakkında çok ağır sözler sarf ettiği Prensi ziyarete gidiyor oluşu kendisi açısından büyük bir taviz ve Demokrat Parti içinde bir çok ismi rahatsız edecek bir girişim. Muhtemelen Prensin bu koşullarda Amerika’ya gidişi mümkün olmayacağı için bizzat kendisi gitmeye karar verdi ve bu ziyarete aralarında Türkiye’nin olmadığı başka ülkeleri ekledi.

Biden’ın Amerikan ara seçimleri öncesi MBN’yi petrol üretimini artırmaya ikna etmesi gerekiyor. Suudi petrol üretimin artması, Rusya pazarının kapanmasıyla zora giren petrol arzının bir kısmını karşılayıp çılgınca artan petrol fiyatlarını baskılayabilir. Suudiler yaz boyunca üretimi artıracakları sinyalini ziyaret öncesi verdi zaten.

İran’ın nükleer silah hayaline her geçen gün daha yaklaşmakta oluşu bölge düzeni açısından bir başka önemli gelişme. Trump döneminde imzalanan Abraham anlaşmaları, İsrail’i İran politikalarından rahatsız bir çok ülkeyle yakınlaştırdı. Biden’ın gezisine İsrail ayağını eklemiş olması da bu açıdan önemli.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da İran’ı boş bırakmıyor. Irak ve Suriye’de adı konulmamış bir rekabet içinde olduğu ülkeyi 19 Temmuz’da ziyaret edecek. Erdoğan’ın ziyareti öncesi İran Ankara’ya önemli bir mesaj gönderdi ve Suriye’de herhangi bir dış müdahaleye karşı olduğunu açıkladı.

İran cumhurbaşkanı Ebrahim Raisi pazar günü Beşar Esad'a Suriye'ye herhangi bir dış müdahaleye karşı olduğunu vurgulayarak Tahran'ın özellikle Suriye'de direniş eksenini desteklemeye devam ettiğini belirtti.

Bir telefon görüşmesi yapan iki cumhurbaşkanı, iki taraf arasındaki ikili ilişkileri ele almanın yanı sıra Kurban Bayramı vesilesiyle tebrik alışverişinde bulundu. İran devlet medyasının aktardığına göre Raisi, Esad’a "İran, barış ve istikrarın tesisini destekliyor ve Suriye'ye herhangi bir dış müdahaleye karşı çıkıyor" dedi.

Erdoğan Mayıs ayı sonlarında yaptığı açıklamada, Ankara'nın güney sınırında 30 kilometrelik bir "güvenli bölge" oluşturmak amacıyla yakında kuzey Suriye'ye yeni bir askeri operasyon başlatacağını söylemiş ve Münbiç ve Tel Rıfat bölgelerini hedef alacağını açıklamıştı.

Ancak Erdoğan, Biden’la Madrid’de yaptığı görüşmede bu konuda destek alamadığı gibi Rusya vetosu ile da karşılaşmıştı. Türkiye müdahelesine Erdoğan’ın ziyareti öncesi Tahran’ın da karşı olduğu en üst düzeyde açıklanmış oldu.

Şu anda Ortadoğu kaotik de olsa bir istikrar içinde. İstikrarı bozacak muhtemel gelişmeler Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye müdahaleleri, İsrail’in Lübnan’a saldırması, İran-Suudi Arabistan veya Suudi Arabistan-Yemen çatışması gibi gelişmeler. Amerika’nın şu anda bu bölgeye müdahale edecek ne gücü ne de morali var. Washington için idealin çarpık da olsa mevcut düzenin korunması, Rusya ile uğraşırken yeni sorunların başını ağrıtmaması.

Tüm bunlara Türkiye’nin Yunanistan’a karşı zaman içinde artan saldırgan ve yayılmacı söylemini de eklemek gerekir. Ancak tüm dünya Türkiye ekonomisinin iflas ettiğini ve yeni bir maceraya girecek durumda olmadığını biliyor ancak tek adam rejimlerinin akıl dışılığını İslamcı Cihadcılık ve ulusalcı Kuvayi Milliyecilik ile birleştirdiğinizde bölge her an risk altında demektir. Biden, Suudi Prens ile sonunda bir uzlaşmaya varır ancak Ankara Washington için baş ağrısı olmaya devam edecektir.

Biden’ın elinde şu anda iki koz var: F-16 satış süreci ve ekonominin kırılganlığı. Osmanlı’dan bu yana ekonomisi iflas eden yönetimler Batı’ya yanaşmış ve kaynak bulabilmek için reform yolunu seçmeyi kabul etmiştir. Tekrar böyle bir süreç yaşayabiliriz ama Batılı yorumcuların görmesi gereken gerçek tam demokrasiye geçmeyen bir Türkiye’nin hem komşuları, hem de Batı İttifakı için bir risk ve tehdit olduğudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ergun Babahan Arşivi