Beştaş: 6-8 Ekim'de sokağa çıkan paramiliterleri SADAT mı eğitti?

Beştaş: 6-8 Ekim'de sokağa çıkan paramiliterleri SADAT mı eğitti?
Meclis’te açıklamalarda bulunan Meral Danış Beştaş, 'SADAT’ın derin yapılarla ilişkileri nedir? 6-8 Ekim’de sokağa çıkanlar, paramiliter güçleri SADAT mı eğitti?' diye sordu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Beştaş’ın gündeminde Kobanê Davası, SADAT, Konya’da katledilen 7 kişilik Dedeoğulları ailesi ve TÜGVA’ya ilişkin açıklanan belgeler vardı. 

Kobanê Davası’na dikkat çeken Beştaş, "Bu dava ile HDP’nin siyaset yapması, demokratik siyasete olan katkıları önlenmek isteniyor. En önemlisi de iktidar, bu dava ile kendi işlediği suçların üstünü örtmek istiyor. Öncelikle; bu davada arkadaşlarımızın yargılanan değil, yargılayanlar olduğunu, orada bütün hakikatleri ifade ettiklerini her ne kadar sözleri Türkiye kamuoyuna duyurulmasa da bunun kısa sürede açığa çıkacağını ifade etmek istiyorum" dedi.

'VERGİ KAÇAKÇILARINA DOKUNULMUYOR AMA  DEMİRTAŞ 5 YILDIR İÇERİDE'

Beştaş konuşmasının devamında şunları söyledi: "Yüzlerce arkadaşımız rehin olarak tutuluyor. Neden? Siyaset yaptıkları için, barış mücadelesi verdikleri, ayrımcılığa karşı çıktıkları için. Üstelik önümüzde soruşturulması ve kovuşturulması gereken yüzlerce suç ilişkisi, çete ilişkisi, cinayetler ortada dururken yargılananlar siyasetçiler oluyor. Pandora belgelerinde isimleri çıkanlar yargılanmıyor. Ama Selçuk Mızraklı tutukludur. Vergi kaçakçılarına dokunulmuyor, ama Selahattin Demirtaş 5 yıldır içeride.

'KOBANÊ KUMPAS DAVASI HDP'YE YÖNELİK OLARAK GÖRÜLÜYOR'

Mann Adalarına para kaçıranlar tutuklanmadı, haklarında soruşturma açılmadı ama Sebahat Tuncel içerde. Büyük yoksuzluklar, rüşvetler ortada dururken Peker’in iddiasıyla tek bir kişi açığa alınmazken, sevgili Gültan Kışanak içeride tutuluyor. Mafya-çete ilişkileri bürokrasideki ilgililer hiçbir şekilde yargılanmıyor ama kadına karşı şiddetle mücadele edenler Ayla Akat ya da Gülser Yıldırım içeride tutuluyor. Panzerle çocukları öldürülenler hakkında hiçbir soruşturma açılmıyor, Miraç’ın anmasına katılan Silopi ilçe örgütümüz ve partililerimiz yargılanıyor. İşte, hakikaten Kobanî Kumpas Davası sadece HDP’ye yönelik olarak görülüyor, böyle gösteriliyor ama bugün Türkiye’nin büyük 3’üncü partisine böyle kumpas davası açanlar yarın bu haksız hukuksuz davaları herkese yöneltebilirler, zaten bunun işaretleri de güçlü bir şekilde veriliyor."

'SADAT’IN DERİN YAPILARLA İLİŞKİLERİ NEDİR?'

Baştaş, "6-8 Ekim’de cinayet işleyenleri, paramiliter güçleri kimler eğitti, SADAT’ın işlediği suçları silahlı eğitimleri görünmez kılanlar neyi gizliyorlar?" diye sordu. Beştaş, şöyle devam etti:  "6-8 Ekim’de gerçekten bir saldırı, cinayet ve katiller varsa ki var bunların 27’si partililerimiz, diğeri de tabi ki yurttaşlarımız, bunların katilleri ortaya çıkarılmadan 6 yıl sonra tamamen düzmece bir iddianameyle arkadaşlarımız yargılanıyor. SADAT’ın derin yapılarla ilişkileri nedir, 6-8 Ekim’de sokağa çıkanlar, paramiliter güçleri SADAT mı eğitti? Bu sorularımızın yanıtını istiyoruz. Deniz Poyraz’ı İzmir’de katledenlerin faillerinin bağlantıları kimlerle var? Bunun açığa çıkmasını istiyoruz. Konya Meram’daki 7 kişilik bir aileyi öldürenlerin SADAT ile bağlantısı nedir? Bu soruların cevabını vermeyerek aynı zamanda suçun da ikrarını yaptıklarını ifade etmek istiyorum. Etkin bir yargılama, adil bir yargılamayla. Çünkü yol iktidara çıkıyor. Bu nedenle adil yargılamadan kaçıyorlar.

'İKTİDARIN KİM OLURSA OLSUN İŞLEDİĞİ SUÇLARIN AÇIĞA ÇIKMAMASI İÇİN GÖSTERDİĞİ TUTUMU TARİHTEN BİLİYORUZ'

Oluşturdukları paramiliter yapılara çıkıyor bu soruşturmalar. Bu davalar açılırsa, bu kirli çete ilişkileri ortaya çıkacaktır.  Biz, araştırma önergelerimizde bütün bunları soruyoruz, araştırılmasını istiyoruz, soru önergelerimizde ayrıntıların ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Ama bunu engelleyen karşımızdaki iktidar blokudur. Araştırılmasını isteyen biz, engelleyen onlar. Rehin alınan biz, rehin alanlar onlar. Peki suç kime ait? Tabii ki engelleyenlerde, tabii ki bunu düzmece yargılamalarla, sözde iddianamelerle arkadaşlarımızı rehin olarak tutanlarda. Biz bunu kabul etmiyoruz, ama anlıyoruz. Biz iktidarın kim olursa olsun, işlediği suçların açığa çıkmaması için gösterdiği bu tutumu tarihten biliyoruz.

'AKP İKTİDARI, TÜGVA GİBİ PARALEL YAPILARA HALKIN KAYANAKLARINI TRANSFER EDİYOR'

Son haftaların en önemli gündemlerinden biri TÜGVA. TÜGVA ne yapıyor gerçekten? Paralel bir devlet yapılanması mı, devlet içinde bir devlet organizasyonu mu? Bunu bütün ayrıntılarıyla, çıplaklığıyla açığa çıkması gerekiyor. Ortaya çıkan belgelerde çok net bir şekilde görünüyor. Devlet içinde ayrı bir oluşum var, tıpkı Gülen Cemaaeti gibi paralel bir yapılanmaya tanıklık ediyoruz. Aslında kadrolara tamamen yandaşlarını aldıkları, devletin tüm kurumlarına çöreklendikleri onların deyimiyle ‘FETÖ’ tarzı uygulamalar her başvuranın istediği yere yerleştirildiği bir sistemde bu kadar kurumsal ve profesyonel bir şebeke halinde yaptıklarına dair yeni bilgiler kamuoyuna yansıdı. Bu da şunu gösterdi. AKP iktidarı, paralel yapılanmaya devam ediyor, paralel yürümeye devam ediyor, talan yollarında kurumlara kayyımları atıyor ve TÜGVA gibi paralel yapılara halkın kaynaklarını da transfer etmekten geri durmuyor. 

'DEVLET İÇİNDE DEVLET VAR'

Her ne kadar Cumhurbaşkanı her konuşmasında ‘tek tek tek’ diye teklese de tekli bir sistem yok. ‘Tek devlet, tek millet, tek bayrak’ naraları atıyor ya aslında her şey çiftleşti, çoğullaştı. Devlet içinde devlet var, TÜGVA işte bunun en önemli göstergesi. Çifter çifter götürüyorlar bu memleketten. Çift devlet var. Bir paralel devlet, bir asıl görünen devlet. Çift anayasa var. Bir tanımadıkları Saray anayasası diye ifade edebileceğimiz kurallar manzumesi var bir de sözde yürürlükteki anayasa var. Çift maaş değil, çok maaşlar artık herkesin bilgisi dahilinde. İkili bir ekonomi var. Bir çökertilen ekonomi var, bir de yolsuzluk ekonomisi var. Kendi şatafatlı hayatları var. Her şeyin paralelini kurdular ve bunu vatandaşa yutturmak için her türlü hileyi ve yalanı tabi ki kullanmaktan geri durmuyor TÜGVA’nın kayyım atadıkları belediyeler eliyle neler yapıldığını bir kaç örnek vereyim.

'KAYYIM PARKI 15 YIL ÜCRETSİZ TÜGVA’YA KİRALADI'

Ahmed Arif’in ünlü dizeleri ile 'onlar, engerekler ve çıyanlardır, bunlar ekmeğimize aşımıza göz koyanlardır.' Bunları attıkları her adımda iliklerimize kadar hissediyoruz. 2016 yılında Cizre Belediyesi kayyım atandı ve kentteki otogarının ihalesi TÜGVA il başkanın şirketine verildi. Belediyelere bağlı gençlik ve kültür merkezleri ile parkları da vakfa devretti. Şırnak Belediyesinin eski kayyımı belediyenin engelsiz yaşam parkını 15 yıl ücretsiz TÜGVA’ya kiraladı. Silopi Belediyesine atanan kayyım, Laleş Kültür ve Sanat Merkezi’nin bir bölümünü aylık 200 TL karşılığında 3 yıllığına TÜGVA’ya kiraladı. TÜGVA Şıırnak Üniversitesi’nde okuyan öğrencilerin üyesi olması dayatmasında bulundu. 

'HAKKARİ’DEKİ AKP İL BAŞKANINA HER İHALE İÇİN RÜŞVET VERİLDİ'

AKP Şırnak İl Örgütü yöneticinin akrabası Fırat Somun döneminde vakıf üyelik formunu imzalamayan öğrencilerin notlarını düşürmekle tehdit etti. Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Kayyımı Ofis’teki 810 parsel alanını 25 yıllığına vakfa tahsis etti. Mardin ve ilçeleri de bundan nemalandı. Büyük yolsuzluklarla gündeme gelen Mardin büyükşehir kayyımı vakıfta çalışan bir kişiyi belediyelerde işe aldı. Hakkari'de bir ses kaydı ortaya çıktı ve vakıf yöneticilerinin karıştıkları yolsuzluklar gündeme geldi. Hakkari il başkanını 2 ses kaydında AKP il başkanına her ihale için rüşvet verildiği ortaya çıktı.

'BEKÇİ ALIMLARI TÜGVA REFERANSIYLA'

TÜGVA Van başkanına kulak verelim ne diyor. Yöneticilik yaptığım süreçte Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi’nde bulunan kişilerin tamamen TÜGVA’nın referansı ile işe alındığını gördüm, diyor. Bekçi alımları da tamamen TÜGVA’nın referansı ile yapılııyor. Bunu biz değil TÜGVA Van il başkanı söylüyor. Bu örnekler bütün yaşananları tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor. 

Her gün ‘beka, vatan, millet’ diyerek aslında bu memleketin her kuruşunu vatandaşın boğazından geçmesi gereken her lokmanın bedelini ceplerine indirenlerdir. Biz ise ekmek ve iş mücadelesi yürütüyoruz. 81 ilde örgütlenen bir yapılanmadan söz ediyoruz. Binlerce kişi üye, tıpkı TÜRGEV, EDEV, Ensar, İlim Yayma gibi iktidarın sözde dindar nesil yaratma projesi kapsamında el konulmuş, kurumlara kendi yandaşlarını yerleştirmiş bir yapılanma ile karşı karşıyayız. 

'BULAŞMADIĞI SUÇ KALMAMIŞ'

Sayıştay’ın 2019 raporunda Samsun Büyükşehir Belediyesinin TÜGVA ve TÜRGEV’in kiralarını ödediği ve belediye kasasında 1 milyon TL harcandığı belirlendi. Bunu Sayıştay raporları söylüyor. AKP döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bazı vakıflara yaptığı tahsislere baktığımızda durumun vahameti ortaya çıkıyor.  TÜGVA’ya 12 ilçede temsilcilik binası, TÜRGEV’e 4 ilçede yurt binası, Ensar’a 7 ilçede yurt binası, Aziz Mahmet Hüdai vakfına 6 adet yurt binası. Bunlar AKP’nin arka bahçesi haline gelen, kamusal kaynakların kullanıldığı kurumlar olma özelliğini taşıyor. ‘Üniversiteliler barınamıyoruz’ diye isyan ederken, TÜGVA’nın işlediği bu suçlar ve paralel yapılanma görünmüyor, çünkü bunu iktidarı kendisi yapıyor. TÜGVA’nın yandaş kanal ATV haberde kim milyoner olmak ister yarışmasına kadın üyelerini yarışmacı olarak gönderdiği ortaya çıktı. Ortaya çıkanlardan görünen tek şey eğitim ile uğraştığını iddia eden bir vakfın bulaşmadığı hiçbir suçun kalmadığı ortaya çıktı.

'HAKSIZLIĞI KABUL ETMEYECEĞİZ'

Aldatıldık diyenler aynı yolda ilerlemeye devam ediyorlar. Biz aldatılma lafına hiçbir zaman itibar etmedik. TÜRGEV, TÜGVA, tarikat şirketlerinin çatısı durumunda milyarca liralık cirosu var. Yüzlerce tarikat şirketi bunun altında faaliyet gösteriyor. Bu kadar genç milyonlarca genç üniversite sınavına hazırlanırken, yoksulluk içinde eğitimlerine devam ederken yandaş olmadıkları işe alınmıyorlar. 3 dakikalık mülakatlarda geçemiyorlar çünkü bu kurumlarla bir bağları yok. Bu durumda şunu mu diyelim? Niye bu kadar üniversite açtınız, öğrenciler boşuna mı dirsek çürütüyor. Hakikaten yazıktır, özellikle gençlere yaktır gençler büyük hayallerle yola çıkıyorlar ama yandaşlara işveren yasadışı organizasyonlar önlerini kesiyor. TÜGVA ve benzeri yapılarla ilgili araştırma önergelerimiz, soru önergelerimiz ve mücadelemiz kesinlikle devam edecek. Bu haksızlığı kabul etmeyeceğiz.

KONYA KATLİAMI

Konya Meram’da 7 kişilik Kürt ailesi katledildi. Hunharca, vahşice bir katliam gerçekleşti. Bunun arkasında garip açıklamalar yapıldı. İçişleri Bakanı kediye bile bağladı. 11 yıllık husumet olduğunu söylediler. Soylu şunu söyledi, ‘Etnik köken üzerinden yapılan değerlendirmelerin tamamı provokasyona istismara ve bu ülkenin birliğine yönelik anlayışın ta kendisidir’ dedi. Valilik, Fahrettin Altun ve İbrahim Kalın ve daha nice kişi aynı manada sözlerle sarf ettiler. Fahrettin Altun da ‘ideolojik saiklerle işlediği propagandası tam bir provokasyon ve yalandır’ dedi. Hakikaten ne söylesek yetmez, ırkçılıkla mücadele ırkçılığı reddetmekle olmaz. Irkçılıkla mücadele ırkçılıkla asıl mücadele edenleri provokatör ilan etmekle olmaz. Irkçılıkla mücadele olayları engellemektir. Barış dilini kullanmaktır, nefret iklimini sonlandırmaktır. Toplumu kutuplaştırmamaktır, bu toplumu dillerine kültürlerine kimliklerine ayrıştıranlar bu ırkçılığı yapanlardır. 

CEZASIZLIK POLİTİKASI

Dedeoğluları ailesinin katliamı ile ilgili yazışmalar ses kayıtları çıktı. Ben bunun ayrıntılarına değinmeyeceğim. Türkiye’de maalesef geçmişteki cezasızlık politikası ve inkar siyaseti bu katliamları teşvik ediyor. Roboski failleri yargılansaydı, ceza alsaydı Konya Meram’daki cinayet işlenmezdi. Ceylan Önkol’un, Taybet Ana’nın, Cemile Çağırga’nın katilleri yargılansaydı Konya Meram’da bu aşamaya gelmeyecekti. Irkçılıkla mücadele örtbas ederek olmaz. Suçun tespiti yapılmalı ve cezasızlık politikası son verilerek yargılamalar yapılmalıdır. 

'BU KATLİAMLAR KARŞISINDA TEK YÜREK OLUNMALI'

Bu katliamlar, bu politikalarla engellenmiyor aksine tekleniyor. Bunun çok iyi farkında olmamız lazım. Kürtler uslandı mı? diyenler şunu unutmasınlar. Kürtler uslanacak bir şey yapmadılar, Kürtler bu ülkede ırkçılık yapmadılar. Başkalarını bu nedenle suçlamadılar. Kürtler değil bütün Türkiye toplumunun bu tehlikeye göre hareket etmesi ve barış ikliminde bir arada yaşam için bu katliamlar karşısına tek ses ve tek yürek olması gerekiyor. Konya’da katledilen ırkçı saldırı ile yaşamını yitiren bütün ailelerine rahmet diliyorum ve tekrar başsağlığı diliyorum. Bu katliamın kesinlikle takipçisi olacağız ve bunun bütün boyutlarının ortaya çıkması için de var gücümüz ile mücadelemizi sürdüreceğiz.  

MKM KONSER YASAĞI

Mezopotamya Kültür Merkezi’nin konseri yasaklandı bunu kınıyorum. Bizim Kürtlerle sorunumuz yok diyenler. Numan Kurtulmuş gibi ben bundan mutluluk duyuyorum diyenler ne düşünüyor. İstanbul’un göbeğinde MKM gibi 30 yıllık geçmişi olan bir kurumun konseri saçma sapan asla hiçbir gerekçeye dayanmayan sebeplerle konser kamu güvenliğini tehdit edecekmiş. Ne alakası var ya? Yani dün Dario Fo’nun tiyatrosunu yasaklayanlar da aynı mantıkla yasaklamıştı. Bugün de MKM’nin konserini yasaklayanlar bu ülkede bütün bu çatışmalara savaş iklimine can ve kan verenlerdir. Biz HDP olarak bunun karşısında adaletin dilini, özgürlüğün ve eşitliğin dilini kullanmaya devam edeceğiz."

TEHDİT DEĞİL

Beştaş, açıklaması ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara dair çağrısına ilişkin soruya Beştaş, "Bunu tehdit olarak değerlendirmek mümkün değil. Bu ülkede kamu görevlileri biraz önce TÜGVA örneğinde de anlattım. Tamamen hukuksuz, usulsüz, rekabet kurallarına aykırı, aynı koşullar arasında seçim yapılmayan bir düzende yaşıyoruz. Bizim de bu yönlü çok çağrımız oldu. Bu iktidar bu hukuksuzluklara kamu görevlilerini de maalesef ortak ediyor.  Bu konuda sorumlu olmadıkları, kanunsuz bir emri yerine getirmekle onların sorumlulukları da ortaya çıkıyor. Bu iktidar gidicidir, sandıkta bu iktidar gönderilecek ama bu suça ortak olanların bunun farkında olması yönünde bir çağrıdır. Bu çağrıyı biz de HDP olarak farklı zamanlarda, farklı şekillerde de olsa defalarca yaptık. Mesela benim çağrım yargıyadır. Ben de yargıya ilişkin bir çağrı yapmak istiyorum. Lütfen sadece anayasaya bakın, Türkiye’nin taraf olduğu evrensel sözleşmelere bakın, bağlı olduğunuz iktidardaki partinin sözcüsünün ya da genel başkanın talimatları değildir. Bu nasıl tehdit olarak algılanabilir ki? Bunu yüzlerce kez ifade ettik bir kez daha sorunuz verilmesiyle bu çağrıyı tekrarlamış olayım" dedi. (MA)

Öne Çıkanlar