'Ben öldürürken neredeydin Bahçeli?'

Bu yazıda Ergenekon-Erdoğan-Bahçeli üçlüsünün 7 Haziran 2015 seçimlerinden itibaren kurdukları kumpası anlatacağım.

"Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz"

Bu tümce dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’na ait. Başbakan dememe bakmayın, kağıt üstünde başbakan olduğu için öyle yazıyorum, yoksa esasında atanan bir başbakan, kazanarak yada hak ederek o mevkiye gelen birisi değil. Bu şu anlama gelir, atayanın emirlerini yerine getirirsin, senin fazla bir önemin yoktur.

Davutoğlu bu açıklamayı Recep Tayyip Erdoğan’a mı yaptı, Devlet Bahçeli'ye mi? Bence ikisine de yaptı, hatta esasında ikisi tarafından oyuna getirildiğini söylüyor. Bu yazıda Ergenekon-Erdoğan-Bahçeli üçlüsünün 7 Haziran 2015 seçimlerinden itibaren kurdukları kumpası anlatacağım. Bu kez tek yazıya sığdırmaya çalışacağım ama belki uzun olur.

7 Haziran seçimleri AKP’nin çöküşüdür esasında ama kendisi de daha önceden "Çöküş Planı" yapmış ve hem Ergenekon’u hem de Bahçeli’yi yanına almıştır. Sırasıyla gitmeye çalışacağım.

Erdoğan, 28 Şubat 2015’te AKP hükümeti ve HDP’nin beraber açıkladıkları Dolmabahçe Mutabakatı için "Bu hasretle beklediğimiz bir çağrı. Tabii silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklenti idi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan bir şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır." dedi.

Aradan 1 seneden fazla zaman geçti, Erdoğan Adana’da yaptığı bir açılış konuşmasında "Dün biri çıkmış Dolmabahçe mutabakatından bahsediyor. Böyle bir mutabakat yok. Bu iktidarın terör örgütüyle bir mutabakatı söz konusu değildir" dedi.

7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye tarihinde 2 önemli olay yaşandı, öncelikle asker Milli Güvenlik Kurulu toplanma kararı aldı ve bugüne değin yapılan en uzun toplantı olan 28 Şubat kararlarının alındığı toplantıdan da uzun bir toplantı yaparak HDP’nin, esasında Kürtlerin 80 milletvekili çıkarmış olmalarının tehlikesi ve olası bir koalisyon hükümetine dahil olmaları durumunda MGK’ya bile girebileceklerini tartıştılar. Daha doğrusu tartışmadılar, bundan sonra Türkiye’nin nasıl yönetileceği kararını aldılar.

Evet, o toplantı önce barış masasını yıktı ve Devlet Bahçeli’ye de önemli görevler verdi. Devlet Bahçeli hiçbir şekilde hükümete girmeyeceğini açıklayarak esasında her zaman olduğu gibi ama bu kez gizli bir "Erken seçim" kararı aldı yada aldırttı. 1 Kasım 2015 seçim kararı alındı ve askeriyenin provokasyonu anında başladı. Ceylanpınar'da 2 polisin PKK tarafından öldürüldüğü haberi yayılır yayılmaz Kürt illerine saldırı başladı. Hemen PKK’li diye tutuklananlar oldu ve asker Erdoğan’la pazarlığa girişti. Büyük saldırı başlayacaktı ama askerin 2 önemli şartı vardı, birincisi çıkış tarihine kendisi karar verecekti, ikincisi aynı 12 Eylül darbesinde olduğu gibi yaptıklarından, daha doğrusu katliamlarından sorumlu tutulmayacaklardı. Bir de meclisten güvence istediler, tek başına Erdoğan’ın izniyle olmayacağını belirttiler.

Bombalamaları saymama gerek var mı bilmiyorum, Suruç, Ankara ve Diyarbakır’ı anımsamak bile yetiyor esasında. Bu arada o dönemin İçişleri bakanı Efkan Ala’nın da Ağrı Valisi Musa Işın’la yaptığı söylenen aşağıdaki konuşma var:

-Efkan Ala: Musacığım hayırlı akşamlar, nasılsın?
-Vali: Sayın Bakanım saygılarımı sunarım sizlere…

-Efkan Ala: Ne yaptın konuştun mu?
-Vali: Evet Sayın Bakanım Jandarma Alay Komutanı tamam dedi ancak, bir Albay var sorun çıkarıyormuş…

-Efkan Ala: Kimmiş o niye?
-Vali: Sayın Bakanım kuzuyu kurda teslim etmeğe vicdanım el vermiyor diyormuş…

-Efkan Ala: Onun vicdanına sıçarım,
-Efkan Ala: Senin emirlerine uymak zorundalar…
-Vali: Bir de yukarıda yazılı emir istiyormuş?

Hem Efkan Ala hem de vali yalanlasa da olan olayların gelişmesi hiç de öyle söylemiyor. Peki burada dönemin başbakanı Davutoğlu’yla Bahçeli’nin arasını bozan esas olay ne. Davutoğlu koalisyon kurulması için CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla oldukça uzun süren görüşmeler yapar. Sonuç alamayınca Davutoğlu MHP lideri Bahçeli’yle de görüşür. Bahçeli görüşme sonrası bir açıklama yaparak kendilerine koalisyon için 4 şart öne sürdüklerini söyler ve "Bunun üzerine sayın Başbakan görüşlerini söyledi ve görüşlerinin gizli kalmasını istedi. Konuşulanların ‘burada kalmasını’ istedi." diye bitirir.

Davutoğlu’nun burada söylediği ve sır denilen şey, kendisinin Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı yetkilerinin dışına çıkması ve rahatsız olmasıdır. Davutoğlu’nun Bahçeli’ye koalisyon önerirken Erdoğan’ı sınırları içinde tutma sözü verdiği söylenir, Bahçeli’nin siyah çantasında sakladığı belge budur.

Ve geldik son seçimlere, son seçimlerle ilgili olarak Davutoğlu Erdoğan’a Cumhur İttifakı’nın AKP’ye oy kaybettirdiğini, söyler. Bunun üzerine 20 Temmuz 2019’da Bahçeli "Türkiye'nin bir dönemini karanlığa iten, doğuda başka batıda başka, güneyde başka kuzeyde başka konuşan Serok Ahmet'in partimize yönelik kendisi gibi düşük profilli ithamları aynen şahsına dönmüştür. Partimizi Kürt karşıtı gibi sunmak tarihe, ecdada, vatana, millete çok ağır hakaret ve hıyanettir. Serok seviyesizdir, kötürümdür, nifak aşılamakla meşguldür." diyerek Davutoğlu’na karşı çok sert bir konuşma yapar.

Ve sonunda Davutoğlu açıklamasını yapar: "Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz."

Ben bu tümcenin hem Erdoğan’a, hem de Bahçeli’ye söylendiğini iddia ediyorum. Davutoğlu, Erdoğan tarafından o dönemde aynı Efkan Ala’da ve Beşir Atalay’da olduğu gibi kullanılmış ve MHP imdada yetişeceğini bilhassa koalisyon kurmayarak ve sonrasında yaptıklarıyla gösterdikten sonra kenara konmuştur. Bahçeli de bu işi baştan gizli, sonrasında aleni Erdoğan’dan yana taraf alıp Ergenekon sözcülüğü yapıp Türkiye siyasetinin bir anlamda bugünlere gelmesini kolaylaştırmıştır.

Evet, o dönem de bir gün yazılacak, herkes yavaş yavaş eteğindeki taşları dökecek…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi