Gazeteci yazar Aykol: Biz gazeteciliği hep gazetecilik olarak gördük

Gazeteci yazar Aykol: Biz gazeteciliği hep gazetecilik olarak gördük
122'inci yılına giren Kürt basın geleneğini değerlendiren gazeteci-yazar Hüseyin Aykol, Özgür Basın'ın yakın siyasi tarihimizdeki 30 yıllık serüvenini anlattı:

Bugün 121 yılı geride bırakan Kürt gazeteciliği, yayım hayatına 1898 yılında Kahire’de başlamış. Mîqdat Mithat Bedirxan tarafından çıkarılan 'Kürdistan' isimli gazeteyle. Ancak Osmanlı Devleti'nin baskısı üzerine Avrupa'ya taşınmak zorunda kalmış.

KÜRT BASINININ 122 YILLIK ÖYKÜSÜ

Mezopotamya Ajansı'ndan Berivan Altan'ın derlediği bilgiye göre, İstanbul'da ise ilk kez II. Meşrutiyet'in ilanından sonra 'Kurd Teavun' ve 'Terakki' isimleriyle çıkarıldı. Bedirxan ailesi tarafından 1932 yılında Hawar ile Kürt basını yolculuğuna devam etti. Ardından 1942 yılında Şam'da 'Ronahî', 1943 yılında Beyrut'ta 'Roja Nû' ile yoluculuğunu Süleymaniye'de yayımlanan 'Jiyan', Erivan'da yayımlanan 'Riya Teze' ve Bağdat'ta yayımlanan 'Gelawej' ile sürdürdü.

Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine kadar baskı ve kapatmalarla karşı karşıya kalan Kürt basını, Türkiye’de çok partili sürecin başladığı 1948 yılında Musa Anter (Apê Musa) tarafından İstanbul’da yayımlanan haftalık Dicle Kaynağı ile yeniden hayat buldu. Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP), 70’lerdeki kopuş ile birlikte, Kürt aydınları yeni yayınlar çıkarmaya başladı. O yıllarda Özgürlük Yolu, Heval-Yoldaş, Xebat, Rizgarî, Rêya Sor, Serxwebûn gibi birçok yayın çıkartıldı.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'yle birlikte sol, sosyalist yayınlar gibi Kürt yayınlar da kapatıldı. Darbe sonrası Kürtler yeni yayınlar çıkarmaya devam etti. Ancak Türkiye'deki tüm demokratik kesimlerin bir araya geldiği Toplumsal Diriliş dergisiyle başlayan Özgür Basın geleneği, Kürt basının da sürdürücüsü oldu. Özgür Basın geleneğinin kurucularından gazeteci-yazar Hüseyin Aykol, 122'nci yılına ghiren Kürt basınını Mezopotamya Ajansı’na değerlendirdi.

HÜSEYİN AYKOL'UN AĞZINDAN ÖZGÜR BASIN GELENİĞİNİN 30 YILLIK SERÜVENİ

122 yıllık Kürt basını geleneğinin 30 yılını oluşturan Özgür Basın geleneğinin kurucularından biri olan Hüseyin Aykol, Kürt basın tarihi içinde, Özgür Basının rolünü, anlamını ve yakın siyasi tarihimizdeki serüvenini anlattı:

"12 Eylül Askeri Darbesinden sonra bütün yayınlar gibi Kürt yayınları da Türkiye’de balyoz yedi. Darbe sonrasında, 1980’li yılların sonuna doğru bir çıkış yaşandı. Türkiye’de Bahar Eylemleri oldu, sol partiler yeniden kurulmaya başlandı, Zonguldak’tan madenciler Ankara’ya yürüdü. Kurulan SHP yerel seçimlerde başarılı oldu. Sol için bahar dönemi dediğimiz bu süreç, Kürtlere de yansıdı. Nitekim Kürt milletvekilleri SHP listesinden seçildi. Grup kuramasalar da ciddi bir güç olarak parlamentoya girebildiler. İşte biz böylesi bir ortamda, 1990’lı yılların başında, bu işe başladık.

Tüm gelişmeler ışığında sol ve Kürtler açısından haber ihtiyacı doğdu. Bu ihtiyaç mevcut gazetelerde ya görmezden geliniyordu ya da çarpıtılıyordu. Yani adeta Kürtlere, sola küfretmek için gazeteler çıkıyordu. Biz de 1990 yılının başında, 30 yıla damgasını vurmuş Özgür Basın geleneğinin ilk nüvelerini, ilk adımlarını attık. O günden bugüne gerçekten çok zorlu yıllar geçti. Çok bedel ödedik. Ancak halkın haber alma ihtiyacını karşılama anlamında bir ihtiyaç olarak başladık ve kolay olmadı. Biz bir gazete çıkardık, herkes gazetemizi okumaya başlamadı. Halk Gerçeği gazetesi kapatıldı. Onu Yeni Halk Gerçeği gazetesiyle devam ettirmeye çalıştık. İlk gazetelerimizin tirajları bin-bin 500 arasındaydı.

Yavaş yavaş hem gazeteciliğimizi hem haberciliğimizi geliştirdik. O günlerde eli kalem tutan fikir insanları ve Kürt bilginleri bize yazar olarak katılmaya başladı ve Yeni Ülke belli bir yere geldikten sonra haftalık yayıncılık yetmedi. 1992’de günlük gazete olan Özgür Gündem'e geçtik. O günden sonra da devlet kapattı, bombaladı, arkadaşlarımızı öldürdü. 53 Türkçe gazete, 11 Kürtçe gazete çıkardık. Radyolar, televizyonlar, internet siteleriyle bugünlere geldik. Şu anda dev bir medya ordusuyla bütün dünyaya Kürtlerin, demokratların sesini duyurmaya çalışıyoruz."

GAZETE BİNALARININ BOMBALANDIĞI YILLARDA GAZETECİLERİN MÜCADELESİ

Hüseyin Aykol, gazetecilerin ve gazete çalışanlarının haber yaptığı ya da gazete dağıttığı için katledildiği 90'lı yılları, özgür basını bu günlere getiren mücadelelerininden örnekler vererek anlattı:

"Gerçekten de dışarıdan bakınca işte bir gazete kapatılıyor. Hem de bombalanarak, üzerimize geliyorlar. Gazeteciler, dağıtımcılar şehit düşüyor. Zor günlerden geçtik ve bugünlere dayanmak hiç de kolay değildi. Neredeyse işin başından diyebileceğimiz dönemlerdi. Yeni Ülke’nin ilk sayısında, Diyarbakır büromuz Hizbullahçılar tarafından bombalanmıştı fakat küçük bir bomba olduğu ve gece atıldığı için can kaybı olmamıştı. Ama biz işe başlar başlamaz, böyle bir sinyal verilmişti. Daha sonra arkadaşlarımız öldürülmeye başlandı. İlk kez Cengiz Altun’u Batman’da kaybettik ve ben sorumlusu olarak cenazeye yetişemedim ancak akşam orada olabildim. Yönelimin olacağını, bundan sonra başka arkadaşlarımızın da şehit edilebileceğini söylediğimiz bir toplantıyı arkadaşlarımızla yaptık. Ve dedik ki: ‘Evet, böyle bir süreç bizi bekliyor. Kimseye kırılmayız şimdi ayrılmak isteyen varsa ayrılabilir.’ Onlar ayrılmayacaklarını söylediler.

'GAZETEMİZİ BASACAK MATBAA BULAMAYINCA KENDİ MATBAAMIZI KURDUK'

Benim o süreçte kalmamın en büyük etkisi ise hem ihtiyaç olması hem de her şehit düşen arkadaşın bıraktığı işi devam ettirme iradesiydi. Bu sizi ayrılamaz hale getiriyor. Günlük gazeteye geçtiğimiz dönemlerde, gazetemizi basacak matbaa bulamamıştık. Biz de kendi matbaamızı kurmak zorunda kaldık. O binanın dekore edilmesinde, ihtiyaç duyulacak temel maddelerin çoğunu ithal ettik, Avrupa’dan getirttik. Çok büyük paraya mal olmuştu. Avrupa’da geceler düzenleyerek, çok zor toplanan bağışlarla yoktan var ettik. Böyle bir matbaamız, gazete üretim merkezimiz bombalandığı gün sabah oraya gidip, binayı gördüğümde ‘Tamam bu sefer bayağı ciddi bir ara vereceğiz, yeniden nasıl başlarız, başlayabilir miyiz?’ diye bir hayal kırıklığım olmuştum. Ancak bir şekilde o gün birçok dergide bulunan gazeteci arkadaşlarımızın katkılarıyla 3-4 yerde gazetemiz çıkarıldı ve ertesi gün bayilere 4 sayfa da olsa çıkmıştık. O gün özeleştiri verdim ve dedim ki; ben yanılmışım bu iş böyle de yapılabilirmiş.

Biz 1990'da yani 30 yıl önce sıfırdan başladık ama çok da sıfırdan başlamadık aslında. Kendimizi gösterdiğimizde muhalifler için odak noktası olduk. İnsanlar bize geldi. Tek tek gazeteci arkadaşlarımız gelmeye başladı. Sonra Apê Musa’da geldi. Yeni Ülke döneminde Apê Musa’ya dedik ki; ‘Senin artık yayın organın burada, başka yerde yazı yazman doğru değil.’ O da beni ikiletmeden, ‘Haklısın evlat’ dedi ve yazmaya başladı.

'ÖZGÜR GÜNDEM'E BAŞLADIĞIMIZDA BAŞKA BİR SOL GAZETE YOKTU'

Günlük gazete olarak Özgür Gündem’e başladığımızda başka günlük sol gazete yoktu. Biz böyle bir gazete olabileceğini gösterdik ve platform olduk. Yani bugün Evrensel’i, BirGün’ü kuranlar, onlara yazanlar ilk önce bizde yazdılar. Onlar da sonrasında kendi gazetelerini kurdular. O bakımdan bizim gazete hem onlara moral verdi hem de yol gösterici oldu."

'BİR KÜRT MEDYASI VAR VE HER ŞEYE RAĞMEN ÇIKIYOR'

30 yıllık gazetecilik deneyimiyle bugünkü medyanın durumunu değerlendiren Aykol, 'Bu ateş sizi de yakar' manşetininin bu güne yansımasını anlatıyor: 

"Bu ateş sizi de yakar" manşetiyle gazetemizin çıktığı gün, aslında benim de biraz önce konuştuğum ve özeleştiri verdiğim gündür. Bugün medyanın geldiği nokta aslında, bir örnek vardır ya; önce Kürtleri aldılar, sesimizi çıkarmadık, sonra solcuları aldılar yine sesimizi çıkarmadık ve sonrasında döner sıra kendilerine gelir. Sıra kendilerine gelinceye kadar bizim medyamızla dayanışmak, zora girdiğimizde haber yapmak anlamında çığlık atmayanlar şimdi kendi başlarına geldiğinde yeni fark ediyorlar. ‘Evet, bir Kürt medyası var ve her şeye rağmen çıkıyor. Bu kadar baskıya uğruyor ve biz zamanında onlarla dayanışma içerisinde olmadık’ diye kendi içlerinde özeleştiri verdiklerini düşünüyorum."

'HER YENİ GAZETEYE BAŞLADIĞIMIZDA BAZI ŞEYLERİ SIFIRDAN BAŞLATMAK ZORUNDA KALDIK'

Bugün Özgür Basın geleneğinin sürdürücülerinin neleri başarıp neleri eksik bıraktıklarına ilişkin de bir değerlendirme yapan Aykol, her yeni gazeteye başladıklarında bazı şeyleri sıfırdan başlatmak zorunda kaldıklarına dikkat çekiyor:

"Hazır gazeteci kadrolarıyla bu yola girmedik. Kendi kadromuzu, kendimiz yetiştirdik. Tecrübe aktarımıyla süreci yürüttük. Ben geriye dönüp baktığımda, benimle bu işe başlayan arkadaşlar, benim yaşıma yakın insanlardı. On yıl sonra neredeyse çocuklarımın yaşına yakın arkadaşlarla çalıştım. Şimdi yeni bir genç kitleyle çalışıyorum, neredeyse torunum yaşında insanlarla. Biz daha iyi olabilir miydik, bilmiyorum. Ama şunu biliyorum, biz gazeteciliği hep gazetecilik olarak gördük.

'APE MUSA 10-20 YIL DAHA FAZLA BAŞIMIZDA DURSAYDU ÇOK FARKLI YERLERDE OLABİLİRDİK'

Gazetecilik eğitimlerimize gelenler bize olması gerekeni anlattılar. Şu kurallara uyun dediler ve biz hep uyduk. Ancak bir futbol maçı düşünün, faul yapmadan oynamanız lazım. Oysa bize karşı oynayanlar hep faul yaptı. Bizi ihbar ettiler, tutuklanmamızı, hapsedilmemizi istediler. Gazetecilik ortamında karşımızdakiler kurallara uymazken biz uymaya çalıştık. 

Mesela Apê Musa 10-20 yıl daha fazla başımızda dursaydı, çok daha farklı bir yerde olabilirdik. Her yeni gazeteye başladığımızda bazı şeyleri sıfırdan başlatmak zorunda kaldık. Tüm bunlara rağmen mevcut televizyonlarımız, radyolarımız, ajanslarımız ve gazetelerimizle, hükümet medyasından sonraki en büyük medya grubuyuz. Bizimle çalışan arkadaşlarımız çok genç olmalarına rağmen çok daha deneyimli olduğunu ve kahramanca çalıştıklarını söyleyebilirim."

'NE KADAR ÇOK HABER YAPARSANIZ BU İŞİ O KDAR İYİ ÖĞRENİRSİNİZ'

Genç gazetecilere de önerilerde bulunan gazeteci-yazar Hüseyin Aykol, iyi haber yapmanın sırrının çok haber yapmaktan geçtiğini söylüyor:

Genç arkadaşlara benim önerim; ne kadar çok haber yaparsanız bu işi o kadar iyi öğrenirsiniz. Bir diğer önerim, gençler yanında olan tecrübeli arkadaşların deneyimlerini dinleyip, okumalar, araştırmalar yapsınlar. Son olarak da bu işi severek yapsınlar. Çünkü bu öyle bir meslek ki, gecesi gündüzü yok. Bizim sesimiz insanlara ulaştıkça, terimiz gazetelerde görüldükçe, yaptığımız haberi ertesi gün gördüğümüzde, o zaman emeğinizin karşılığını alıyorsunuz ve insanlar sizi daha çok seviyor. Biz bu toplumun bir parçasıyız. Kürt halkının, toplumun başına bu kadar bela getirilirken, her gün bombalar yağarken, bizim de haberlerimizle bir cevap vermemiz gerekir. Belki fark edemiyor, kızdığınız durumlar oluyor ama en güzel anıların biriktirildiği yerdir Özgür Basın. "

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar