Av. Demirtepe: Tecrit politikasıyla Kürt sorunu çözümsüz bırakılmak isteniyor

Av. Demirtepe: Tecrit politikasıyla Kürt sorunu çözümsüz bırakılmak isteniyor
Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin Kürt sorununu çözümsüz bıraktığını belirten ÖHD Van Şube Eşbaşkanı Ebru Demirtepe, herkesin tecride karşı ses çıkarması gerektiğini söyledi.

Ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan'dan 25 Mart 2021'den bu yana haber alınamıyor. Öcalan’a uygulanan tecride ilişkin konuşan Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Van Şubesi Eşbaşkanı Ebru Demirtepe, Kürt sorunun demokratik bir şekilde çözülmesi için tecridin biran önce kaldırılması gerektiğini belirti. 

'TECRİT SORUNLARI DERİNLEŞTİRİYOR'

Öcalan’ın avukatlarının ve vasisinin tüm başvurulara rağmen 13 aya yakındır kendisiyle herhangi bir görüşme yapamadığını belirten Demirtepe, Öcalan’a uygulanan tecritle Kürt sorunun çözümsüzlüğe götürüldüğünü söyledi. 

Demirtepe, "En son Öcalan işle 25 Mart 2021 yılında kardeşi Mehmet Öcalan ile gerçekleşen kesintili bir telefon görüşmesi oldu. O tarihten bu güne avukat ve ailenin bütün başvuruları yanıtsız bırakılıyor. Yine geçen gün aile ve avukatların Öcalan’la görüşme talebi sonrası  3 aylık disiplin cezasının  aldığı bilgisi verildi. Maalesef ki tecrit artık sistematik bir hal almış durumdadır. Bu tecrit politikasıyla birlikte Kürt sorunu çözümsüz bırakılmak isteniyor. Öcalan şahsında topluma karşı antidemokratik uygulamalar devreye koyuluyor. Türkiye, bugün Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olsaydı tecridi kaldırmakla başlardı. Bu nedenle Kürt sorunun biran önce çözüme kavuşması için tecridin kaldırılması gerekir" diye konuştu.

Devletin, Öcalan şahsında bütün toplumu tecrit altına almaya çalıştığını söyleyen Demirtepe, "Tecrit sadece İmralı’da uygulanmıyor. Devlet, Öcalan şahsında bütün toplum tecrit altına almak istiyor. Bunun en somut örneği ise cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve hiçbir eyleme izin verilmemesidir. Tecrit ile birlikte hem siyasi, hem de toplumsal sorunların derinleştiğini görüyoruz. Tecrit derinleştikçe toplumun gittikçe bir çıkmaza gittiğini ve büyük bir kaos olduğunu herkes biliyor. Çünkü halk gerçekten de tecrit politikaları ve tecridin toplum üzerindeki baskısını artık hazmetmiyor. Biz bunu her yerde görüyoruz" dedi. 

'HİÇ BİR KARŞILIĞI YOK'

Tecrit politikasının ne iç hukukta, ne de uluslararası mevzuatta herhangi bir karşılığının olmadığını vurgulayan Demirtepe, "Türkiye anayasasında, uluslararası mevzuatta ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre cezanın infazı ‘İnsanlık onuruna uygun olmalıdır’ ve ‘Alıkoymanın dışında herhangi bir uygulama devreye konulmaz’ kararları var. Ancak Türkiye'de bu hiçbir zaman uygulanmadı. Tam tersine bir kişiyi alıkoymanın yanında ‘daha fazla ne kadar sindirmeye çalışırım’ diye bir politika devreye alınıyor. Tecrit ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin hiçbir hukuki boyutu yoktur. Bunun son örnekleri olan F ve S Tipi cezaevleri gittikçe tutsakların sosyal yaşamlarını daha da daraltıyor. Bu durum iktidarın kendi keyfi uygulamaları dışında başka bir şey değildir" ifadelerini kullandı.

'BAKANLIK SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRSİN'

Tecrit ve cezaevlerinde dayatılan hak ihlallerine karşı Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğunu yerine getirmesi gerektiğini belirten, Demirtepe, hukukçu ve insan hakları savunucularına seslenerek bu duruma ses çıkarmaları gerektiğini ifade etti. Demirtepe, "Cezaevleri Adalet Bakanlığı’na bağlı ama her cezaevinin kendine göre keyfi uygulamaları mevcut. Bu durumu İdari Gözlem  Kurulu Komisyonu kararlarında görebiliyoruz. Adalet Bakanlığı bütün cezaevlerinde bir denetim sağlamalı ve keyfi uygulamaları sonlandırmalı. Bu nedenle hukukçuların, sivil toplum kuruluşlarının ve bütün toplumun tecridin bitmesi için ses çıkarması gerekiyor. Herkesi tecrit politikasını kırmak için ses olmaya çağırıyoruz" diye konuştu. (MA)

Öne Çıkanlar