Açlık grevlerinin 100'üncü gününde HDP'den çağrı: Talepler kabul edilene kadar mücadele edeceğiz

Açlık grevlerinin 100'üncü gününde HDP'den çağrı: Talepler kabul edilene kadar mücadele edeceğiz
HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, 100’üncü gününe giren açlık grevlerine ve cezaevlerindeki hak ihlallerine ilişkin açıklama yaptı.

27 Kasım’da başlayan, süresiz dönüşümlü açlık grevi eyleminin 107 cezaevinde binlerce tutuklunun katılımıyla 100’üncü gününde devam ettiğini dile getiren Dede, Türkiye cezaevlerinin politik mahpuslar açısından Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar, en yoğun hak ihlallerinin yaşandığı alanlar olduğunu belirtti.
 
‘HAK İHLALLERİ KATLANDI’

Son yıllarda özellikle de 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL süreciyle birlikte tutukluların darbe dönemlerini hatırlatan uygulamalara maruz kaldığını dile getiren Dede, "Tüm dünyayı etkisi altına alan ve 2020 yılının Mart ayında ülkemizde görülmeye başlayan koronavirüs salgınıyla birlikte, pandemi tedbirleri adı altında, politik mahpuslar açısından cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, katlanarak artmış ve zaten ağır olan cezaevi koşulları, çok daha ağırlaştırılmıştır. Bir yılı aşkın süredir yürürlükte olan pandemi tedbirleri ile; politik mahpusların, tüm kültürel, sportif ve sosyal hakları ellerinden alınmış ve nerdeyse koğuşlarının dışına çıkamaz duruma getirilmişlerdir" dedi.

Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin Dede, şöyle devam etti: "Havalandırma ve gün ışığından faydalanma süreleri arttırılması gerekirken aksine kısaltılmıştır. Kapalı cezaevlerinin yemek ihtiyacını karşılayan, açık cezaevlerindeki mahpusların izinli sayılarak tahliye edilmeleri neticesinde, yemeklerin hem kalitesi düşmüş hem de miktarı azaltılmıştır.

TECRİT TOPLUMSAL YAŞAMI ETKİLİYOR
 
Devletin İmralı adasından başlattığı bu yönetme biçimi, Kürt meselesine yaklaşımıyla, savaş politikalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Ve bu politikaların da sadece ülkenin içinde bulunduğu hukuksuzluk durumuyla değil, aynı zamanda savaş ekonomisinin yarattığı yoksullukla, işsizlikle, açlıkla da doğrudan ilişkisi bulunmaktadır. Avukatlarıyla 2019 yılında yaptığı görüşmede; ‘Fırsat verilirse bu sorunu bir haftada çözerim’ diyen, sayın Öcalan üzerinde uygulanan tecridin sadece bir insan hakları sorunu olmadığı, aynı zamanda bir bütünen, siyasal ve toplumsal yaşamı etkileyen ve belirleyen bir etkiye sahip olduğunu da görmek gerekir. Tecrit edilen sadece bir kişi değil, bir toplumun barış, özgürlük ve birlikte yaşayabilme umududur.

SAĞLIK HAKKI KULLANDIRILMIYOR

Sağlık hizmetine erişim hakkı, kelepçeli muayene dayatması, görevli personel tarafından hakarete uğrama ve 14 gün süren karantina adı altında tek başına tecritte tutma uygulamaları sebebiyle, mahpuslar tarafından kullanılamaz hale getirilmiştir. Birçok cezaevinde mahpusların sıcak suya erişimi kısıtlanmış, hijyen malzemeleri, ücretsiz olarak dağıtılmamıştır. Aile görüşleri bir dönem tümden iptal edilmiş, sonrasında bir kişiyle sınırlı olmak kaydıyla kapalı görüş şeklinde yaptırılmaya başlanmıştır. Bir yılı aşkın süredir açık görüş hakkından mahrum bırakılmış olan mahpuslar, ailelerinden tek bir kişiye dahi dokunamamışlardır."

MÜCADELE KARARLILIĞINDAYIZ
 
Ancak elbette bu ağır sorumluluğun yükünün mahpuslar üzerinde bırakılması, vicdanen ve siyaseten kabul edilebilecek bir durum değildir. Mahpusların uyarı niteliğinde dönüşümlü olarak devam ettirdikleri açlık grevi eylemi, sadece siyasi iktidara bir uyarı niteliğinde değil, aynı zamanda başta siyasetçiler ve hak savunucuları olmak üzere, toplumun vicdanlı tüm kesimlerine uyarı niteliğindedir. Biz de bu vesileyle, bir kez daha, açlık grevi eylemini gerçekleştiren mahpusların haklı, meşru ve yasal taleplerinin bizim de taleplerimiz olduğunu ve bu talepler kabul edilinceye kadar mücadele etme kararlılığında olduğumuzu belirtiyoruz."

Öne Çıkanlar