24-24-24 Temmuz

Türkiye’yi merak mı ediyorsunuz? 24 Temmuz’ların yıl dönümlerine bakın. Hep aynı felaketleri, hep aynı sefaleti göreceksiniz. Bu derin hastalığın tek tedavisi var, radikal bir demokrasi.

Dün 24 Temmuz’du…

Tarihsel olayların yıl dönümleri üzerinde gezinerek Türkiye’nin tomografisini çekmeye olanak veren bir gündü…

xxxxxxx

Geçtiğimiz 30 Mayıs’da, Hâkim ve Savcılar Kurulu’nun anayasayı yok sayan hakimleri kesin olarak soruşturmayacağını açıkladığı bu ülkede…

114 yıl önceki 24 Temmuz’da, 29 yıldır askıda olan Anayasayı "3 Temmuz 1908 günü Resne'de Kolağası Resneli Niyazi Bey'in, 400 asker ve sivilden oluşan çetesi ile dağa çıkmasıyla" doruğa tırmanan hareket yeniden yürürlüğü sokuyor, Padişah Abdülhamid’in yönetiminin sona ermesini sağlıyordu…

xxxxxxx

"Türkiye’de 1908 Devrimi’ni gerçekleştirenler, 8 Temmuz 1909 günü kabul ettikleri bir yasa ile 24 Temmuz’u bayram olarak ilan etmişler ve ‘Hürriyet Bayramı’ olarak kutlanmasını gelenek haline getirmişlerdi. Fakat gelenekler yıkılmak içindir. ‘Hürriyet Bayramı’ geleneğini yıkmak da 1908 Devrimi ile kurulan liberal demokratik rejimin yerine, 29 Ekim 1923 tarihinde başka bir siyasal rejimi yerleştiren Kemalistlere nasip oldu.

Başvekil İsmet İnönü, Türkiye Cumhuriyet Başvekalet Muamelat Müdürlüğü Sayı 6/1433 ve 13 Mayıs 1935 tarihli yazısı ile ‘Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun Layihası’nı Meclis’e sunduğunda gelenek sona ermişti."

Bir yasa ile Hürriyet Bayramı ilan edip bir yasa ile kaldıran bu ülkede, 114 yıl önce düğün dernek "anayasa bayramı" yapılıyordu, bugün anayasayı yok saymak terfi sebebi sayılıyor…

xxxxxxx

2. Meşrutiyet’i ilan ederek büyük bir özgürlük havası estiren İttihat Terakki Cemiyeti, bir zaman sonra Abdülhamit’in baskısına taş çıkartacak bir faşizme imza attı.

İlk gazeteci cinayetinin faili oldular.

Koca Osmanlı İmparatorluğu’nu batırdılar.

Ülke dağıldı, topraklarını kaybetti.

Büyük acılar yaşandı.

Önce "hürriyet, musavvat, uhuvvet ve adalet" deyip sonra koyu faşizmin karanlıklarında kaybolmak sadece İkinci Meşrutiyet döneminin değil bu topraklarda tüm zamanların karakteridir.

xxxxxxx

Dün Lozan Antlaşması’nın da 99. yıldönümüydü…

İttihat ve Terakki’nin batırdığı Osmanlı İmparatorluğu’nun ardından gelen Cumhuriyet, 99 yıl önce 24 Temmuz’da bugünkü varlığını ve sınırlarını dünyaya tescil ettiren Lozan Antlaşmasına imza attı.

114 yıl önce anayasa ilan etmemiz ile 99 yıl önce elimizde kalanlardan yeniden doğmamız aynı güne denk gelmiş…

Lozan Antlaşması bir bayram gününe dönüştürülmüş değil…

Yeni Türkiye varlığını oluşturan bu antlaşmanın 99. yıl dönümünde "ne kadar devletleşti, ne kadar milletleşti", bu süreçler sağlıklı bir şekilde ne kadar tamamlandı, durum ortada…

Siyasal iktidar eliyle kurumların değersizleştirilip anlamsızlaştırıldığı, temel hak ve özgürlüklerin yerini kamplaşma ve düşmanlığın aldığı bir hale dönüştürülmüş bir ülke olduğumuz aşikâr…

xxxxxxx

Sırf 24 Temmuz’lar üzerinden yürümek bile kara kalem ürkütücü bir resim yapmak gibi…

Ama gene bir 24 Temmuz’a denk gelen bir yıldönümü var ki o da bu resmin kara mizah kısmını oluşturabilir…

Dün gene "Basın Bayramı veya Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü" idi…

İstanbul’da çıkan gazeteler, II. Meşrutiyet'in ilan edildiği 24 Temmuz 1908 günü sansür memurlarını içeri sokmama ve gazetelerini sansüre yollamadan basma kararı vermişti.

Bu olayın yıldönümü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin 1948 yılında aldığı kararla Basın Bayramı olarak ilan edildi.

1971'de "bayram" olmaktan çıktı ve adı "Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü" olarak değişti…

Bugün 25 Temmuz 2022…

Basın özgürlüğü mü?

Ya da zaman aktıkça geriye kayan ülke mi?

xxxxxxx

Tarihte 24 Temmuz’da neler olmuş diye merak ederseniz, 24 Temmuz 1967’de "Dokunulmazlığı kaldırılan Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Çetin Altan’ın, kararın iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğunu" da görürsünüz…

O süreci incelerseniz, Atatürk’ün Bursa Nutkuna sahip çıkan ve "Bornova Savcısı Lütfen Dinleyiniz" başlıklı yazıyı yazan üyesini, Anayasayı da yok sayarak hapishaneye gönderme kararı alan bir yasama ile karşılaşırsınız…

O başvuruyu Anayasa Mahkemesi kabul etmiş ve Çetin Altan’ın dokunulmazlığını iade etmişti.

Başvuruyu kabul eden Anayasa Mahkemesi, 1967 yılında Çetin Altan için parmak kaldıran milletin vekillerinin yasama organı sıfatı ile Anayasa ve iç tüzük hükümlerine aykırı davrandığına karar vermişti.

xxxxxxx

Anayasayı yok sayarak milletvekili dokunulmazlığını kaldırmak bugün artık siyasi bir spor haline geldi…

Berberoğlu, Gergerlioğlu ve son olarak Figen Yüksekdağ

AYM, milletvekillerinin dokunulmazlığının anayasanın ihlal edilerek kaldırıldığını karara bağladı…

En son verilen kararlardan Figen Yüksekdağ kararında da Anayasa Mahkemesi, milletin vekillerinin yasama organı sıfatı ile anayasal veya yasal bir yöntemle karar vermediklerine hükmetti.

Siyasetin anayasayı yok sayan bir yasama geleneği de 24 Temmuz’lar içinde var…

xxxxxx

Türkiye’yi merak mı ediyorsunuz?

24 Temmuz’ların yıl dönümlerine bakın…

Hep aynı felaketleri, hep aynı sefaleti göreceksiniz.

Bu derin hastalığın tek tedavisi var, radikal bir demokrasi hamlesi…

Yoksa askeri vesayet ile sivil vesayet arasında sarsıla sarsıla acılar içinde boğulmağa devam edeceğiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Altan Arşivi