Süreyya Karacabey

Süreyya Karacabey

Su üzgündür çünkü herkesle birlikte ağlar

Bir gün her şey her şeyle birleşecek ve sular verilenleri geri püskürtecek. Çünkü su, yapılanları temizlemek için bir tufandan geçirir belli aralıklarla herkesi. Karanlık sularla birleşen imgeleri sevenler, kederli suyun taşkın intikamını ciddiye alsın.

Su imgesinin yansımaları üzerine yazdığım bir yazıyı düzeltiyordum, Lamartine'in “su üzgün bir unsurdur, çünkü herkesle birlikte ağlar,” cümlesine bir kez daha baktım, benim yazım Ophelia'nın ölüm imgesini konu edinen şiirlerdi, trajik bir ölümden, delirtilmiş bir kadından yaratılan erkek imgeleriydi. Yazı şöyle başlıyordu:

“Sularda, derin sularda kalmış bir imge Ophelia, üzeri eğrelti otları ve çiçeklerle örtülü. Hamlet'in onu sevip sevmediğiyle artık ilgilenmeyecek, “su sıçanları” saçlarında gezinirken o karanlık ülkenin gölgesinin vurduğu bir tarihten dilsiz bir şarkıyla seslenecek, şiirlerini hep erkekler yazdı senin Ophelia, cesedini kızkardeşlerin yeniden diriltecek, bütün aşağılanmaların ve incinmelerin zamanlarını simgeleyen bedenini zambaktan bayrak gibi gibi kadınların göğüne yükseltecek. Şiirlerini neden erkekler yazdı Ophelia?”

Yazıyı düzeltirken, su ve sularda boğulmak üzerine edebi olmaktan uzak başka bir görüntü vardı zihnimde. Sularda ölenler. Ölüm salına zorunlu binenler. Mitsel zamanın yaşamın sınır çizgisi olan karanlık sulara arkalarından itilenler.Tunuslu bir balıkçının tanık olduğu korkunç manzara. Hatta yakın zamanda zenginlerin Titanik'in denizaltındaki kalıntılarını seyretmek için yaptıkları felaket turizmi gezisinde ölmelerinin, bunlardan daha fazla ses getirmesinin getirdiği “şu dünyanın camını çervesini indirelim” duygusunun yarattığı duygusal manzara. Ophelia suyun üzerinde şiirsel bir imge olarak yatarken, ona yapılmış haksızlığın tekrarından ibaret olan tarih, bir balıkçının, ağına takılan insan, çocuk cesetlerine alıştığını söyleyen açıklamasıyla birleşmişti, her şey her şeyle birleşmişti.

Her şey her şeyle birleşmişti. Titanik'in kazan dairesindeki cehennemin ağzına küreklerle aralıksız kömür atan işçilerin kara yüzleri, batış sırasında ölümün adaletini hiçe sayan hiyerarşi, kıyıya vuran çocuk ölüleri, Tunuslu balıkçının ağına takılan “atık” insanlar, büyük Çerkes sürgününde Karadeniz'in sularına gömülen uzak ataların suretleri, her şey her şeyle birleşmişti.

Sümer'de hayatı başlatan su, Herakleitos'un ölümle birleşen su fikri, mitik cesetlerin bir kayıkla kıyıdan uzaklaşmasını simgeleyen, ölüm diyarına geçişin sınırı olarak su, Penelope'nin Odysseus'un arkasından baktığı, hiç ayrılmadığı kıyının uzaklarında derinleşen suların erkeklerin icabet ettiği çağrısı hepsi.

Ophelia'nın boğulduğu, üzerinde hala durduğu, Danimarka'nın büyük karanlık sularına karışan o küçük su. Hepsi.

Her zaman ölümlerine kayıtsızlıkla baktığı yabancıların topraklarına ilk defa suların üzerinde hareket eden büyük gemilerle gitmişlerdi. Büyük tarihlerinin başlangıcıydı. Uygarlıkları ölümlerin üzerine kurulmuştu, ilk bankalarının sermayesi kandı. Ölüm dağıttıkları topraklardan baharatlar, değerli madenler, kendilerine benzemedikleri için aşağıladıkları yaratıklar getirmişlerdi. Hepsi suyla geldi ülkelerine.

TİTANİK'İN KALINTILARINI SEYRETMEYE GİDENLER BİLMEZ

Bir refahın gölgesinde büyüttükleri incelmiş düşünceleri kendileri dışındakilere ölüm getirdi. Bunu gizlemek için geliştirdikleri “küstah evrenselcilik”le ve merkezini her zaman kendilerine ayırdıkları çok dünyacılıklarıyla, dünyaların ahlak ve hukuk papazları haline gelenlerin ataları oysa çoktan karanlık suların gizemciliği tarafından lanetlenmişlerdi. Titanik'in kalıntılarını seyretmeye gidenler bilmezdi bunu.

Taşkın suların üzerinde taşıdıkları bütün o yüklerle dönmüşlerdi zafer seferlerinden, kraliçeleri ve kralları kutsamıştı hepsini. Yüklerinin arasında kafese kapatılmış yabancılar ve hayvanlar vardı. Çok susamışlardı suyun ortasından geçerken.

Titanik batarken yüzü kara o adamlar, geçmişte topraklarından kafeslerle getirdikleri yabancıların kardeşleriydi, Titanik batarken vuku bulan bir uygarlığın simgesel çöküşünün temsiliydi. Geminin (uygarlığın) inşasından batışına kadar bir eşsiz gömülüşün provasıydı. Bir gün gerçekten sulara gömülecek her şey ve her şeyin her şeyle nasıl birleştiğini göremeyeceksiniz bile.

Bir gün her şey her şeyle birleşecek ve sular verilenleri geri püskürtecek. Çünkü su, yapılanları temizlemek için bir tufandan geçirir belli aralıklarla herkesi.

Bir zamanlar Enki'nin tanrılık tasladığı topraklardaki bereketi arttıran sular çoktan taşıp kuruttu her yeri. Şimdi uzun bir gece gibi uzanan çöllerin altında, kumlarla örtülü tatlı su midyeleri yatıyor. Bir zamanlar suların taşıdıkları derin toprak katmanlarının altındalar.

Karanlık sularla birleşen imgeleri sevenler, kederli suyun taşkın intikamını ciddiye alsın.

Balıkçının ağlarına takılıp yeniden suya bırakılan o ölüler, saçlarına ölü çocukların ve balıkların takıldığı Ophelia, kurtarma botlarına binemeyen o işçiler ve hep yaşam çizgisinin dışına fırlatılan insan toplulukları, hepsi, bir gün “nehir yollarından” geri dönecekler.


Süreyya Karacabey: Adana'da doğdu. 1992'de Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve doktorasını aynı bölümde yaptı. Dramatik Yazarlık, Epik Tiyatro, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ortaçağ Tiyatrosu, Radyo Oyunu Yazarlığı derslerini yürüttü. 2010 yılında doçent ünvanını aldı.2017 yılına kadar çalıştığı bölümden 6 Ocak 2017 KHK'sıyla atıldı. Modern Sonrası Tiyatro ve Heiner Müller, Brecht'ten Sonra ve Gündelik Hayata Direnmek kitapları ve çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süreyya Karacabey Arşivi