Öcüler ve yaftalar!

Yargılandığı ve hüküm giydiği mahkeme tarafından bile böyle bir suçlamaya maruz kalmamış Can Atalay gibi bir insana fütursuzca “terörist” dediğiniz zaman yanı başınızdakilerin bile utanç içinde önlerine bakmalarına yol açarsınız.

“ist” eki, esasen ideolojileri ve siyasi ve eğilimleri tanımlamak için, çoğunlukla da bu ideoloji ya da siyasetlerin taraftar ya da takipçileri tarafından benimsenir. Örneğin, eşitlikçi, komünal bir toplumsal düzen kurmak isteyenler kendilerini komün-ist; yöneticisiz ve hiyararşisiz, eşitlikçi toplumsal düzen arzulayanlar a-narş-ist (yönetim-siz); özel mülkiyet özgürlüğü başta olmak üzere özgürlüklerin devlet-toplum dengesiyle korunduğu bir toplumsal düzenden yana olanlar, liberal ya da liberal-ist (serbestiyetçi); milliyetçi ve otoriter düzen yanlıları, “güçlü devlet” taraftarı anlamında fach(devlet baltası)-ist olarak vb. vb. adlandırırlar.

“TERÖRİST”…

Ne var ki, bugüne kadar şiddet ya da teröre dayanan bir düzen isteyenlerin kendilerini “terör-ist” (şiddet yanlısı) olarak tanımladığı görülmemiştir. Neden? Çünkü şiddet yanlılığı bir düzen ya da ideoloji veya siyasi eğilim değil, sadece iktidarı ele geçirmek ya da elde tutmak için bir yöntemdir. Biri, “ben teröristim” diyecek olsa bu, “ben terör yanlısıyım, benim kurmak istediğim toplumsal düzen de teröre dayanacaktır, amacı terör olacaktır” anlamına gelir. Niyeti böyle bir düzen kurmak olan birisinin var olduğunu farzetsek bile, bunu hiçbir zaman bu açıklıkla ortaya koymayacaktır.

Dolayısıyla “terörist” deyimi bir ideoloji ya da siyaseti tanımlamak açısından hiçbir işe yaramaz. Öyle olduğu içindir ki, kimse “ben teröristim” demez, kurmak istediği toplumsal düzen ne ise onu dillendirir. “Terörist” kavramı, daha çok, hatta esasen, iktidar sahiplerinin kendilerine karşı muhalefet edenleri köşeye sıkıştırmak için kullandığı bir terimdir. Kimse kendini “terörist” olarak tanımlamaz ama iktidarlar, bu terimi muhaliflerine karşı bol keseden, olur olmaz kullanırlar. İşin daha da ilginç tarafı, aynı iktidarların, gücü elden bırakmamak için terörü tekelleri altında tutmalarıdır.

Bütün terör araçları, silahlar vb. vb. devletlerin tekelindedir ve dahası, devletler bu terör araçlarını kullanarak öldürme “hakkı”na da sahiplerdir. İdamın yasal olduğu ülkelerde idam yoluyla insanlar devlet tarafından öldürülebilir, yani terör yoluyla ortadan kaldırılabilir; idamın yasal olmadığı ülkelerde ise, devletin terör aygıtları (ordu, polis, istihbarat örgütü), “teröre karşı mücadele” adına vatandaşları öldürebilir. Bu terör tekeline karşı çıkanlar her an “terörist” damgası yeme, hapse atılma, hatta öldürülme tehdidi altındadır.

DÖNEMSEL YAFTALAMA DEYİMLERİ

İktidarlar ve egemenler, muhaliflerini bastırmak ve kovalamak için her zaman birtakım karalama deyimlerine ihtiyaç duymuşlardır. Soğuk Savaş döneminin revaçtaki karalama sözcüğü, özellikle Türkiye’de “komünist”ti. Gerçek komünistler, nasılsa Sansaryan Hanı’nın bodrumlarında, tabutluklarında baskı ve işkence altındaydılar ya da hapislere tıkılarak görünmez kılınmışlardı. Bu yüzden, bir “komünist” öcü efsanesi yaratarak halkın korkutulması, muhaliflerin bastırılması işten bile değildi.

1960’larda sol, o günkü özgürlük rüzgârının da yardımıyla korku duvarını yıkınca, gerçek komünistler yeraltından çıkıp görünür olmuş, böylece “komünist öcüsü” etkisini yitirmiştir. Bunun üzerine yeni bir yaftalama ve korkutma terimi olarak, tarihin derinliklerinden “anarşizm öcüsü”nü bulup çıkardılar. Artık yakalanıp teşhir edilen her devrimci gençlik grubu “anarşist”ti: “Ankara’da 5 anarşist yakalandı” türü haberler gazetelerin 1. sayfalarını kaplıyordu.

1980’li yıllarda gerçek anarşistler ortaya çıkıp çoğunlukla her türlü şiddete karşı olduklarını ilan ederek “vicdani ret” açıklamaları yapınca, yani gerçek kimliklerini ortaya koyunca, bu öcüden de vazgeçtiler ve bu sefer “terörist öcüsü”nü icat ettiler.

Bu icatta elbette, 1980’lerden itibaren devlet güçlerine karşı gerçekten silah kullanan ve gerilla mücadelesi veren, yani devlet terörünü karşı-terörle yeneceğini düşünen örgütlerin varlığı da önemli rol oynamıştır. Ne var ki bu, “terörist” deyiminin bir devlet propagandası olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Dahası bu niteleme, sorunun örtbas edilip çözümünün imkânsız hâle getirilmesinden başka sonuç vermemiştir.

Dünyadan örnek verecek olursak, İngiltere Birleşik krallığı, kendisine karşı uzun yıllardır İrlanda’nın bağımsızlığı için silahlı mücadele veren IRA adlı örgütü “terörist” olarak niteleme kolaycılığına gitmemiş, tersine IRA’ya adıyla hitap etmiş ve bu, sorunun görüşmeler ve uzlaşmalar yoluyla çözümü için yolların açık tutulmasını sağlamıştır. “Terörist” nitelemesi, kısa vadede devlete yarar sağlar gibi gözükse de uzun vadede sorunu içinden çıkılmaz bir kangren haline getirmekten başka bir sonuç vermez. Televizyonlarda konuşup duran “savaş uzmanları”ndan bir teki bile, devlet korkusunu yenip bu konuda akılcı önerilerde bulunmaya cesaret edememiştir. Tabii bunun için, yüksek maaşlı işinden atılmayı göze alacak bir yüreğe sahip olmak gerekir.

“DEVRİMCİ ŞİDDET”

Bazı devrimci ideolojiler ya da siyasetler, “devletin bir şiddet aygıtı olduğu teorisi”nden hareketle, hâlihazır devlet aygıtının ancak şiddet yoluyla yıkılacağını savunurlar. Ancak, bunu savunmaları, onların “terörist” olarak adlandırılması için yeterli neden olamaz. Bu akımlar, “devrimci şiddet”i savunmakla birlikte, her fırsatta terörle aralarına mesafe koyarlar. “Devrimci şiddet”le terör arasında önemli farklar vardır. “Devrimci şiddet”, “bilinçlenmiş kitlelerin” hâlihazır iktidarı devirme eylemini imlerken, terör, doğrudan öldürmeye ve yıkmaya yöneliktir. Örnek verecek olursak, 1917 Şubat Devrimi ya da 1908 Meşrutiyet Devrimi, monarşileri, öncelikle kitlelerin direnişi ve bu anlamda şiddeti yoluyla devirmiş ya da kısıtlamıştır ama hiçbir zaman teröre başvurmamıştır (sonrasında kurulan iktidarlardan söz etmiyorum).

“BİREYSEL TERÖR”

Elbette, terör tekelini elinde tutan iktidarlara karşı mücadele eden kimi siyasi gruplar karşı-teröre başvurabilirler. Örneğin, Çarlık Rusya’sında Narodnik gençlik grupları Çar’a ve Çarlık görevlilerine karşı bireysel terör eylemlerine girişmişlerdir; keza, 20. Yüzyılın başlarında kimi anarşist gençler, üst düzey devlet görevlilerine karşı Avrupa ülkeleri çapında bireysel suikastlara başvurmuşlardır. Buna rağmen, toplumsal mücadelede terörden başka bir yol göremeyen bu genç insanları da “terörist” diye nitelemek doğru olmaz. Nitekim dönemlerinde, çoğunlukla böyle nitelendirilmemişlerdir. Suikastı yapan anarşistse, doğrudan “anarşist” ya da Narodnikse “Narodnik suikastçı” denmiştir. Demek, bireysel şiddet saldırılarına uğrayan o zamanki monarşiler ve devletler, bugünkülerden farklı olarak gerçek ne ise öyle ifade etmek konusunda daha dürüstlermiş.

Bugünküler öyle mi ya! Bugünküler, bütün terör araçlarını tekellerinde tuttukları halde, sanki bizzat terör uygulamıyorlarmış gibi, kendilerine karşı mücadele eden herkese “terörist” damgasını basıvermektedirler. Zaten herhangi bir ideoloji, diyelim ki, iktidar mücadelesinde terörü bir yol olarak benimsese bile bunu açıkça ortaya koymayacaktır, çünkü onun kendini tanımlayacağı bir ideolojisi zaten vardır. Keza faşist bir hareket de, aslında teröre taraftar olmasına ve bunu bilfiil uygulamasına rağmen asla kendini “terörist” olarak tanımlamaz (ama sağa sola bol bol “terörist” diye saldırır). Böyle olduğu içindir ki, faşizme ya da faşistlere şiddetle karşı olan solcular, onlara “terörist” demek yerine, adlarıyla hitap edip “faşist” derler. Gerçi bu konuda solcuların bir hayli dikkatsiz oldukları, iyice ölçüp tartmadan önüne gelene “faşist” dedikleri de bir gerçektir.

TERÖRÜ KULLANANLAR

Günümüzde, mitinglerde, kalabalık topluluklarda bomba patlatan, intihar bombacılarını kullanan IŞID gibi fanatik örgütlerin varlığı bir gerçektir. Ne var ki, bol bol ve olur olmaz “terörist” yaftasını ve öcüsünü kullanan iktidarlar ve polisi, gerçekten terörist yöntemler kullanarak barışçı gösterilere katılanları hedef alan bu tür örgütlerin terör eylemlerini saptamakta ve önlemekte büyük ölçüde başarısızdırlar. Göstericileri coplamakta pek mahirdirler de, üstlerinde patlayıcılarla kilometreleri kat ederek meydanları sızıp kendilerini patlatan fanatikleri önlemekte son derece beceriksizdirler. Hatta hükümetlerin, işlerine geldiği zaman bu tür fanatik gruplarla işbirliği yaptığı ve bırakın yakalamayı, önlerini açtığına dair kuvvetli kuşkular vardır (elbette bu tür gizli kapaklı işlerin kesin kanıtlarla tespit edilmesi bir hayli zordur).

BUNU MAHKEME HEYETİ BİLE SÖYLEMEMİŞTİ

Sonuç olarak, ideolojilere ve siyasetlere, karalama niyetiyle birtakım yaftalarla saldırmak yerine, adları ne ise öyle hitap etmek en doğrusudur. Böyle yapılmadığı zaman, “terörist” gibi terimler bir yaftalama, hatta küfürden öte bir anlam ifade etmez ve sonuç olarak gerçek anlamını da kaybeder. Bu da en çok terörü gerçekten kullanan fanatik grupların işine yarar.

Bırakın terörü ya da “terörist”liği, ömrü boyunca silahla külâhla hiçbir iltisakı olmamış, yargılandığı ve hüküm giydiği mahkeme tarafından da böyle bir suçlamaya maruz kalmamış Can Atalay gibi bir insana fütursuzca “terörist” dediğiniz zaman yanı başınızdakilerin bile utanç içinde önlerine bakmalarına yol açarsınız.

Evet var. O saflarda bile böyleleri hâlâ var. Korkudan seslerini çıkartamıyorlar ama var, biliyorum.


Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gün Zileli Arşivi