Ali Duran Topuz

Ali Duran Topuz

Kılıçdaroğlu yerel seçimde ittifaka açık ama şartı var: CHP’nin olan CHP’de kalır

CHP lideri hem İYİ Parti ile hem HDP/Yeşil Sol ile 2019’dakine benzer ilişkilerin imkân dışı olmadığını düşünüyor. “Başarılı başkanlar devam edecek” derken, CHP’de olan belediyelerin ittifak için başka partilere verilmesinin mümkün olmadığını vurguluyor.

Ankara’ya nefes aldıran kent parklarının belki de en güzeli Ahlatlıbel’deki CHP tesislerinde, Gölbaşı manzaralı bir sofrada buluşuyoruz Kemal Kılıçdaroğlu ile. Partiden üç genç isim daha var masada, yedi de gazeteci. Parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmiş, partisinde ve kamuoyunda liderliği tartışmaya açılmış olmasına rağmen, gayet neşeli ve enerjik bir genel başkanla karşılaşıyoruz.

Hava kararınca Gölbaşı etrafındaki kıraç tepeler görünmez oluyor. Aşağıda şehir ışıkları, yukarıda dolunayın eşlik ettiği atmosfer, bir siyasi liderle gazetecilerin gerilim de içermesi beklenen buluşmasından çok bir aile ya da dost sofrası kurulmuş izlenimi veriyor. Sorular yağmur gibi geliyor, eleştirileri de esirgemiyor kimse fakat Kılıçdaroğlu “sıkıştırılan bir lider” gibi durmuyor, neşesini kaybetmeden cevaplıyor soruları, tabii biraz Demirel’i biraz İsmet Paşa’yı çağrıştıran yöntemlerle, yani kimi zaman duymayarak, kimi zaman sorunun odağını cevapla değiştirecek biçimde tekniklerine başvurmaktan imtina etmiyor. Selvi (Kılıçdaroğlu) hanımın şu sözünü daha iyi anlamak mümkün oluyor: “Kemal gerçekten çok sabırlı bir insan. Çok da nezaketlidir. Şimdiye kadar hiçbir kabalığını görmedim. Ama bazen bu sakinliği benim sinirime dokunuyor. Bazen insan karşısındaki ile tartışmak ister.”

Ne parti içindeki tartışmalar ve istifa çağrıları, ne “Altılı Masa” meseleleri ve özellikle de Akşener’in ilkin 3 Mart’ta ikinci olarak da seçimlerin ardından yaptığı çıkışlara dair meseleler, ne Zafer Partisi lideriyle “gizli protokol”e dair sorular canını sıkıyor. Anlaşılan, 2019 yerel seçimlerinde başarıyı getiren ittifak fikrine sabırla sadık kalmaya devam edeceği gibi, parti içindeki tartışmaları da “kimseyle tartışmadan” bitirmeye (ya da işte sürdürmeye) kararlı. Biraz gergin, biraz kızgın, biraz kararlı göründüğü birkaç mesele var ama: Düzensiz göç, uyuşturucu sorunu ve “beşli çete” ile sembolize ettiği haksız servet transferi. Medyaya sitemkâr bir de, çalışma ve politika iletme yöntemlerine yönelik eleştiriler eşliğinde, özellikle de “sokağa çıkma” konusunda sorulan sorulara cevaben, “aslında yaptıklarını” anlatıyor ve “Medyada yer bulmuyor. Niçin bilmem” diye bağlıyor.

POLİTİKA BİR YANA AHLAK BİR YANA

Bütün cevaplarından çıkan manzara şu: Sorunların hemen tamamını politik olmaktan çok önce ahlaki sonra da “araştırmalara dayalı” yani “bilimsel” bir eksende ele alıyor. Böylelikle Erdoğan’ın ve iktidar blokunun kötü niyetli, kasıtlı biçimde ülke yararına olmayan yani etik kod ve kuralları hiç önemsemeyen bir tarzda hareket ettiğine çıkıyor bütün cevapları. Bazı kritik durumlarda da “Henüz onu gösteren bir araştırma yok” cevabı geliyor neredeyse otomatik denilecek biçimde:
“Akşener’in 3 Mayıs’taki çıkışı zarar verdi mi?”
“Bunu gösteren bir araştırma yok.”

Elbette bu ahlakileştirme, kendi durum ve tutumunu doğrulamak üzere bazen yukarıda belirttiğim gibi medyanın, bazen de seçmenin durum ve tutumuna da yöneliyor. Örneğin bir CHP yöneticisi mal varlığını açıklamasa CHP seçmeni partinin canına okuyacağından, oysa Erdoğan malvarlığını açıklamayınca seçmeninden eleştiri bile almayacağından dem vuruyor. Politik meseleleri ısrarla ahlaki ya da bilimsel eksene çekme yönelimi, arzulanan “ilkeli politikacı” imajını destekliyor belki bir yere kadar fakat bir otoriter, totaliter ve pragmatist politikacı ile mücadele etmeye yetmeyeceğini, “Niçin bilmem” sitemindeki itiraf boyutuyla bizzat dile getirmiş oluyor. Nitekim, “Erdoğan bir gün savunduğunun tam tersini başka bir gün savunabiliyor. Siz aynı esnekliği, aynı değişim kapasitesini sergileyebildiğiniz kanaatinde misiniz?” sorusuna aynı ahlaki ve “bilimsel” bakışa dayalı cevabı veriyor:

“Siyasi ve ahlaki duruş çok önemlidir siyasette. Şimdi siz eğer bugün söylediğinizin ertesi gün 180 derece tersini yapıyorsanız ve hâlâ destek alıyorsanız bir sorunumuz var demektir. Toplumsal bir sorun, siyasal değil, toplumsal bir sorun var demektir. Bunun oturulup tartışılması lazım, bunun oturulup konuşulması lazım.”

Ahlaki ile siyasalın, toplumsal ile siyasalın böyle kesin biçimde ayrı tutulmasının siyasete güç değil zafiyet getirdiğini kabul etmiyor, özetle.

'KANLI BIÇAKLI DEĞİLİZ'

Görüşmeden ilk çıkaracağım sonuç, gelecek yerel seçimlerde ittifak imkanlarının kısıtlandığı fikrinde görünmemesi, ittifaklara alabildiğine açık olduğu mesajını vermesi. İYİ Parti’nin sert ve ittifak imkanını dışlayan tondaki eleştirilerine, “Onlar başka parti biz başka partiyiz. Tartışma elbette olacak” cevabını veriyor, gelen eleştirileri de aslında ittifak öncesi bir tür pozisyon alma, ittifak için güç toplama olarak görüyor gibi. Peki gelecek seçimde ititfak imkanı için mesela İYİ Parti’ye ne verebilir? Örneğin bir büyükşehir, ya da İstanbul ve Ankara’da önemli bir ilçe? “CHP’li belediye başkanlarının olduğu yerde CHP’li belediye başkanları devam eder, Ankara’da da İstanbul’da da dominant parti CHP’dir.”

Son yerel seçimde yüzde beş farkla kaybedilmiş 50 yerde özel çalışma yürütüldüğünü anlatıyor, zaten CHP’de olan CHP’de kalır, ama buralarda imkanlar düşünülebilir demeye geliyordu bu fasıldaki sözleri. Muhalefetin 14 Mayıs-28 Mayıs seçimlerinden sonra “dağıldığı” fikrine de katılmıyor, ısrarlı sorulara cevabı:
"İttifaklar seçim için yapılır. Seçim bitti, ittifak bitti. Ben muhalefeti çok paramparça görmüyorum; 5 gün sonra da bir ay sonra da bir araya gelebiliriz."
“Medya biz kanlı bıçaklıymışız, oturduk birbirimizi boğazlayacağız gibi veriyor. Aslında öyle bir şey yok. Yani biz pekâlâ üç gün sonra da beş gün sonra da bir ay sonra da bir araya gelebiliriz.”

'CHP YEREL SEÇİM ÇALIŞMAYA BAŞLADI'

Ama diyor:

"Bizim kendi içimizde parti olarak kendi stratejimizi, adaylarımızı belirlememiz gerekiyor. Daha sonra belki diğer partilere döneriz. Bu çerçevede ittifak olacak mı olmayacak mı o zamanı yeri gelince oturulur konuşulur."

Aday belirlemede ilk kıstas, son sözü Parti Meclisi söyleyecek olsa da, “başarılı isimlerin” devam etmesi yönünde. Birden fazla boyutta çalışmalar başlamış yerel seçim için, bir akademisyen ağırlıklı grup ve bir de kampanya ağırlıklı grup kurulmuş. İstanbul ve Ankara Belediye başkanları? Özellikle Ekrem İmamoğlu’nun partide değişim talebiyle liderlik kavgası başlatması ne gibi sorunlara yol açtı ya da açabilir? “Demokratik bir partiyiz” sözüyle özetliyor meseleyi ve ekliyor:

“Kendileriyle zaman zaman yüz yüze görüşüyoruz veya telefonla görüşüyoruz. Başarılı olan belediye başkanlarını tekrar aday göstereceğimizi zaten defalarca ifade ettik. Arkadaşlar kendilerini başarılı görüyorlar, doğru. Biz toplumun nabzını tuttuğumuzda da belediye başkanlarımızın başarılı olduğu görülüyor.”

İMAMOĞLU’NA SİYASİ YASAK GELİRSE

İmamoğlu’na siyasi yasak getirilmesi olasılığı sorulunca, meseleyi yine siyasi ahlak ekseninde cevapladı:
"Bir büyükşehir belediye başkanını seçimle değil de yargıyı kullanarak seçim sisteminin dışına atıyorsanız, bu artık o ülkede iktidarın demokrasiden tümüyle vazgeçtiğini gösterir. (…)

Biz Erdoğan'ın demokrasinden yana tavır takınmadığını gayet iyi biliyoruz. Rakiplerini yalanlarla, iftiralarla bazen yargıyı kullanarak sistemin dışına itmek istediğini de biliyoruz ama onun unutmaması gereken bir şey var. Onun karşısında 100 yıllık bir parti var, Cumhuriyet Halk Partisi var ve en azından bu son seçimlerde demokrasinden yana oy kullanan 25,5 milyon insan var."

HDP İLE İLİŞKİLER VE İTTİFAK/ORTAKLIK İMKANLARI

İttifak meselesinde, 2019’da özellikle CHP’nin İstanbul, Ankara, Adana ve Mersin’deki başarılarda rolü bulunan HDP’nin stratejik tutumu hatırlatılarak, yeni bir ittifak ya da benzer bir işbirliği olup olmayacağı soruluyor, HDP’nin (Yeşil Sol Parti’nin) aday çıkarma ihtimali de eklenerek.

"Doğrusunu isterseniz yani HDP aday çıkarır mı çıkarmaz mı ya da diğer partiler aday çıkarır mı çıkarmaz mı yani ittifak içinde olanlar aday çıkarır mı çıkarmaz mı onu bilmiyoruz. Yeşil Sol Parti ayrı aday da gösterebilir yani geçmişte de belli yerlerde ayrı aday gösterdi. Bazen aday göstermedi, hangi belediye başkanını istiyorsa ona destek verdi. Dolayısıyla bizim HDP'nin iç işine karışmak gibi bir ne görevimiz ne de öyle bir etik dışı davranışımız olur. Diğer partilere nasıl saygı gösteriyorsak HDP'ye de aynı saygıyı gösteririz."

Akşener ve İmamoğlu söz konusu olunca takındığı özenli dil, HDP/Yeşil Sol söz konusu olunca da geçerli:

“İş birliği ayrı konuşmak ayrı. Yani Meclis'te grup başkan vekilleri konuşuyor, sadece bizimki değil, diğer grup başkan vekilleri de. Halkın seçtiği ve halkın parlamentoya getirdiği bir partiyi siz düşman ilan edemezsiniz. Halk ona oy vermiş, kaç milyon oy almış. Grup başkanı var, Meclis'te başkanlık divanında oturumu yönetiyorlar, parlamentoyu yönetiyorlar.”

En açık soru:

“Peki, HDP/ Yeşil Sol ile 2019’daki gibi bir işbirliği istiyor musunuz?”

Cevap:

“Koşullara bağlı. Sizin bir partiyle oturup konuşmanızın koşulları vardır. Bu koşullar sadece bizim arzu ettiğimiz değil; yani belki onların da talepleri olacaktır.”

HDP/Yeşil Sol ya da Kürt meselesi etrafındaki sözleri ağırlıklı olarak, seçim kampanyası döneminde de gözlediğimiz güzel sözler, iyi niyetler, temel ilkelerin tekrarlanması biçiminde devam ediyor. Kürt meselesinde değil ama Kürt coğrafyasında da özeleştiri de barındıran bir umudu var: “Doğu ve Güneydoğu’da çok hata yaptık. Fakat şimdi daha iyi durumdayız. Eksikliklerimizin de farkındayız.”

PARTİ İÇİ MESELELER, LİDERLİK KAVGASI

Partideki değişim/dönüşüm talepli çıkışlara ilişkin yine genel ilkeleri hatırlatarak yanıt veriyor.

"Parti içinde de MYK'de de Parti Meclisi’nde de her konuyu tartışırız. İnsanların idealleri olur, parti içi idealleri olur, parti dışı idealleri olur. Bizi diğer partilerden ayıran temel özellik de bu zaten. (…) Ben MYK'ye de hesap veririm, belediye başkanları da, parti meclisi de, il başkanları da gelir. Onlar bizi eleştirirler, biz onları eleştiririz. Ama bu öyle kan davasına dönüşmez bizde. Yerel seçimlerde gücümüzü gösteririz oyumuzu kullanırız. Yerel seçimler biter, ondan sonra otururuz tekrar tartışırız.”

Peki kongrede neler olacak? İstifa çağrılarının da hatırlatıldığı sorulara cevaben çok iddialı konuşuyor, parti içi demokrasiye yönelik önemli atılımlar olacağını belirtiyor.

“Şimdi Kurultay'da göreceksiniz, demokratikleşmenin ne olduğunu herkes görecek, tanık olacak buna. Gerçekten partide herkes tanık olacak. Değişimin önü zaten açık bizde, hiç kapalı olmadı ki.”
Bu çerçevede anlatmayı sürdürürken, “Genel başkan değişimini mi kastediyorsunuz” sorusunu da geldi elbette, cevabı:

“Bir değişim yapacağız o kesin. Değişimin hukuki temellerini oluşturacağız o da kesin. Tabii bu bizim önerimiz, Kurultay bunu kabul eder mi etmez mi onu bilmiyorum. Kurultaya bütün demokratik standartları getireceğim. Parti gerçek anlamda tam demokratik kuralların işlediği bir parti haline gelecek. Ondan sonra özgürce kendi genel başkanını seçecek. Yeri geldiğinde başkanı görevden alacak bir Kurultay olacak.”

SOSYAL PATLAMA, UYUŞTURUCU SORUNU VE SIĞINMACILAR

Ekonomideki kötü gidişatın, sosyal patlamaya yol açacağı endişesi taşıdığını dile getiriyor. En son Kur Korumalı Mevduat meselesinde olduğu gibi “cumhuriyet tarihinde görülmemiş” haksız servet transferi meselelerini özellikle vurguluyor, ayrıntılı rakamlardan söz ederek. İktidarın din istismarı da vurguyla konuştuğu bir başka konuydu. Uyuşturucu ve sığınmacı meselesi ise Kılıçdaroğlu’na göre “Türkiye’de iki en önemli sorun” niteliğindeydi. Özellikle göçmen meselesinde sözü, “Seçimi kim kazandı ben söyleyeyim. Suriyeliler kazandı, sığınmacılar kazandı” düzeyine kadar getirdi. Hatay ve Kilis örnekleri üzerinde durarak. Kilis’te ticaret odasının yönetiminin yakında Suriyelilere geçebileceğini dile getirdi. “CHP İl Başkanlığını da alabilirler mi” sorusuna cevap gelmedi.

Eleştiri de içeren bir geldi bu vurguyla konuştuğu konuda:
“Kemal Bey siz bir sosyal demokratsınız. Sığınmacıları bir genelleme içinde söylediğiniz zaman çoluğuyla çocuğuyla savaştan kaçmış insanlar da var burada ve bunlar bir şekilde hayatlarına devam ediyorlar. Benim görebildiğim endişelendiğim noktalardan bir tanesi de kimi yerlerde bu insanların hedef oldukları öfke patlamaları. Siz riskleri söylediniz ama bir dilde bir özen ister mi acaba çünkü o çocuklar, o insanlar, o aileler bir risk altında değil mi sizce?”

Hem bu sorunun cevabından, hem de konuyla ilgili diğer sohbet kesitlerinden anlaşılan, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda takındığı tutumun sadece Zafer Partisi seçmenine yönelik olmadığı, önümüzdeki dönemde bu meseleyi politik gündeminin en üstündeki maddelerinden biri olarak tutacağını gösteriyordu:

“Onu yapıyoruz. Kadın iki çocuğuyla beraber savaştan kaçmış veya eşiyle beraber kaçmış gelmiş; tamam bunlara biz bir şey demiyoruz zaten ama bunların belli bir yerde tutulması lazım. Nerede? Ya Suriye sınırında ya bizim topraklarda bir yerlerde tutulması lazım, çadırların kurulması lazım, yardımsa yardım, beslenme ise beslenme, okulsa okul her türlü imkan karşılansın, ona itirazımız yok. (…) Fakat gelmiş, nerede olduğu belli değil. Bir Kilis'e gidin, Kilis'te filinta gibi gençler, saçlar, tıraşlar, keyfi yerinde Allah aşkına bunlar sığınmacı falan değil. Afganlar yani ben Afganların özel olarak Konya'da eğitildiğini de biliyorum.”

Suriyeliler meselesinde olduğu gibi Afganlar meselesinde de “gerçek/iyi sığınmacı” ile “kötü sığınmacı” ayrımı barizdi konuşmalarda. Örneğin, Van ve çevresinde çobanlık yapmaya gelen ve iyi çoban olduğu anlaşılan Afganlar değil ama işte niyeti, hedefi hem belli olmayan hem de iyi olmayan diğerleri meseleydi. Kemal beyin meseleyi dile getirişindeki bir özellik de, göçmen karşıtı kampanyalarda sıkça sözü edilen “Büyük Ortağdoğu Projesi”ne yaptığı vurguydu. Erdoğan’ın hâlâ BOP eş başkanı olduğunu söyledi bu konuyu kapatırken.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Duran Topuz Arşivi