Ali Duran Topuz

Ali Duran Topuz

İktidarın ruhuna el Fatiha!

Kılıçdaroğlu “Fatiha’yı bilmediği için” hedef olmuyor elbette, tam aksine iktidarın ruhuna Fatiha okumaya hazırlandığı için hedef oluyor.

Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik Adıyaman’daki saldırıların anlam ve önemi ne? Yazının meramı bunu tartışmak, ama oraya gelmeden önce çerçeveyi çizelim önce, sabrınıza sığınarak.

Osmanlı’da oyun çoktur. Buradaki “oyun” masum bir ifade değil, aksine “kurallar, kaideler, teamüller, hukuk, ahlak, görgü” filan gibi değer ve ilkelere aykırı davranmayı ifade eder. Osmanlı hayalleriyle oturup kalkan mevcut iktidar da aynı oyunculukta iddialı. En ağır oyunları 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasında gördük: Tek başına iktidarı kaybedince ikili bir şiddet mekanizması çalışmaya başladı: Biri görünür biçimde doğrudan devlet gücüyle uygulanıyordu, biri bu gücü haklı ve meşru göstermek için görünmez devlet gücünün elinden çıkıyordu; Suruç ve Gar katliamlarını hatırlatmak yeterli. İkisi de iki kanlı mektuptu: Barış için bir araya gelmek yasak. Kürtlerle birlikte olmak için bir araya gelmek yasak. İktidara karşı çalışmak yasak. Neyin ne olduğu ortaya çıkana kadar 1 Kasım seçimi yapılıp bitti o zaman.

AÇIK ŞİDDET İMKANI KALMAYINCA

Şimdi o düzeyde ve o kapsamda açık bir şiddet oyunu oynama şansı yok, o nedenle şiddetin bir başka biçiminden medet umuluyor: Sivil görünüm almış provokatif saldırılarla rakip politikacılar çalıştırılamaz hale getirilecek. Bu sivil görünümlü şiddetin ilk alametleri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Adalet Yürüyüşü” sırasında sahnelendi. O zaman hedef sadece yürüyüşün etkisini azaltmaktı, iktidarı kaybetme gibi bir tehlike yoktu. Kılıçdaroğlu’na sonraki ilk saldırı, 21 Nisan 2019’da Çubuk’ta bir cenaze töreninde geldi; camide yumruk atıldı. Saldırgan AK Partili’ydi, “ihraç talebiyle” disipline verildi. Ceza yargılamasında “basit yaralama”dan düşük bir ceza verildi, hükmün açıklanması geri bırakıldı. Özet: Vurmak serbest.

ŞİDDETE TEPEDEN ONAY: BUNLAR İYİ GÜNLER!

Aynı tür saldırıların bir hedefi de Akşener oldu; 20 Mayıs 2021’de Rize’deki saldırılardan sonra Akşener programını iptal ederek ilden ayrıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu saldırıya açık desteğini ilan etti:

“Gelin hanıma Rize’de gayet güzel bir ders veriliyor. (…) Yine dua et ki Gelin Hanıma çok ileri gitmeden bir ders verdiler. Bu da Rizeli’nin edebini adabını gösterir. (…) Bu daha bir. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım. Bunlar iyi günler.” Aynı yılın ağustosunda bu kez Sivas’ta “ders veren” iktidar talebeleri Akşener’in karşısına çıktı.

Bu “sivil” görünümlü saldırılar, seçim yaklaştıkça arttı. İYİ Parti ve CHP binalarına ateş açılması, “plakasız motosikletli iki kişi” Ataşehir’de CHP seçim bürosunu hedef aldı filan.

İKTİDAR SORUMLUYU BULDU: MUHALEFET!

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu sabah (22 Nisan 2023) bir televizyon kanalında, Akşener’i hedef aldı, ama sözleri sadece Akşener hakkında değildi elbette: “(İYİ Parti’ye, seçim bürolarına yönelik saldırılar hakkında) Bahçelievler'deki saldırı sonrası (iktidardan) sağ duyulu açıklama yapıldı. Kan davasına dönüştürücü açıklamalar olursa olay yükselir.”

Akşener ve arkadaşları olayı abartmışlar ve “kan davası”na dönüştürmüşlerdi yani. Yani kendilerine yapılan saldırıdan kendileri sorumluydu. Çünkü dünyanın her yerinde böyle olaylar olurdu.

Sonuç? Devamı gelecek: “Tansiyonu yükseltecek açıklamalarda bulunursanız herkesi ilgilendiren, itham eden sonuçlarla karşı karşıya kalınır.”

“Tansiyon” muhalefet yüzünden artıyor iddiasını ciddiye almak (Milli Savunma Bakanı’nın “Vur de vuralım, kır de kıralım” sloganına verdiği, “Onun da sırası gelecek” lafını da hatırlarsak) imkânsız. Özet: Şikayet etmek yasak, ama vurmak hâlâ serbest.

SEFERBER EDİLEN İKİ ÖFKE

Şimdi gelelim Adıyaman’a: Ne oluyor? Olan şu: İki öfke birleşiyor: Biri iktidarı kaybetmenin güncel öfkesi, biri “Aleviliğini ilan ederek oy isteyen aday”a tarihsel fobik öfke.

İktidarı kaybetmek zordur. Güçlü iktidarı kaybetmek daha da zordur. İktidarsızlaşmak sinirleri bozar. Sinirler bozulunca cümleler bozulur, davranışlar bozulur. Zora girilince de zorlamalar başlar. Hukuku zorlarsınız, ahlakı zorlarsınız, edep erkanı zorlarsınız, teamülleri, usulleri zorlarsınız.

Zorlamaları açık açık yapamadınız, o zaman yeni yollar yöntemler gerekir. Hukuksuz şiddetin “devlet elinden” çıkmış görünmesini istemezseniz ortalığı (sokağı) karıştırmaya yönelirsiniz. Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi, Akşener saldırılarında olduğu gibi “sivil görünümlü şiddet” kozunu oyuna sürersiniz mesela. Kılıçdaroğlu’na yönelik son iki saldırı bu “sivil” görünümlü şiddetin işletilmesinden ibaret.

Zamanlama da tabii ki manidar: Kılıçdaroğlu peş peşe iki video ile iki hamle yaptı. İlki “Kürtler” hakkında idi fakat ikincisi “Alevi” adını taşıyordu, “Aleviler” hakkında değil, bizzat kendi “Aleviliği” hakkındaydı. Kemal bey bu iki video ile iktidarın oynamayı pek sevdiği iki köklü meselede attığı cesur adımlarla iktidarın sinirlerini bozmuş olacak ki, “sahada rahat çalışamaz” hale getirerek cevap verilmesi tercih edildi.

SİVİL ŞİDDET VE SİVİL SAVAŞ TEHDİDİ

Sivil görünümlü şiddet, devletin/hükümetin açık, doğrudan şiddetinden daha masum dersek çok yanılmış oluruz; ne daha masum ne de daha az etkili üstelik esasen ondan kat kat daha tehlikeli. Kemal Kılıçdaroğlu Adıyaman programını bu tehlikeden ötürü iptal etti muhtemelen. İyi yaptı, kötü yaptı demeyeceğim ama iptal kararı iktidarın istediğini vermemek için bir tür tedbir olarak düşünüldü anlaşılan. Tedbirli olmak, sorumlu olmak şart, sadece siyasetçilerin değil herkesin tedbirli, temkinli ve sorumlu olması gerekli. Çünkü “sivil şiddet”e müracaat etmek demek, “sivil savaş”a kapı açmayı göze almak demek. Zaten iktidarın medyadaki ağızlarından biri Kemal beyin videosundan sonra “iç savaş” lafları eşliğinde öfke kusmadı mı? Şahsi fikir değildi o, iktidar mensuplarının şahsi fikri yoktur, ortak hırs ve çıkarın otomatik lafları vardır.

Hasılı kelam: Kılıçdaroğlu “Fatiha’yı bilmediği için” hedef olmuyor elbette, tam aksine iktidarın ruhuna Fatiha okumaya hazırlandığı için hedef oluyor.

NOTLAR

1
SOYLU NİYE ADIYAMAN’A DEĞİNMEDİ?

Süleyman Soylu, Adıyaman olayına hiç girmedi ama muhtemelen yayın banttan yapılmıştı, yani sorular Kılıçdaroğlu’na saldırıdan önce sorulmuştu. Ya da belki Soylu o meseleye hiç girmek istemedi, “Dünyanın her yerinde böyle şeyler olur” ya. Ama girseydi de aynı sözleri söylerdi, hatta “Aleviliğe en büyük dost benim, Alevi olduğunu söylemesi mezhep çatışmasına dönüştürücü etki yapıyor” filan bile derdi.

2
AK PARTİ’YE DE SALDIRI!

Tabii “dünyanın her yerinde olur böyle şeyler” ya, iktidar partisinin Adana’daki bir ilçe binasında da 21 Nisan’da bir saldırı oldu. Erdoğan: "Bazı parti başkanlarının yaptığı şekilde bir rant beklentisi içinde değilim." Tabii hep “tek örnek”le konuşulmaz işler, ara sıra nalına da vurmak lazım.

3
ADIYAMAN SALDIRGANLARINA NE OLUR?

Hiçbir şey olmaz. Kılıçdaroğlu’na ilk önce -mezhebine yönelik fobik bir sözel provokasyon geldi. “Fatiha bilmez” filan. Ardından fizik saldırı girişimi geldi; saldırganın AK Partili ve MHP’li yöneticilerle fotoğrafları vardı elbette. Kemal bey Adıyaman programını iptal etti. Aynı gün CHP konvoyuna da bir saldırı geldi. “Sivil şiddetin talebeleri” işlerini iyi yapmıştı.

4
AÇILAN, TEHLİKELERE DE AÇILIR

Kılıçdaroğlu, “Alevi” videosuyla hem Kızılbaş toplulukların tarihsel eşitlik mücadelesine eklemleniyor hem de bireysel olarak “açılıyor”du: Esasen Kemal bey bu tarihsel eşitlik mücadelesine hiç katılmamış, katılanlarla yakın görünmeyi hiç tercih etmemişti fakat bir Alevi olarak ne yaparsa yapsın Alevi-fobik söz, eylem ve işlemlerden hep payını almıştı. Neticede, açılması güçlü bir toplumsal etkiye yol açtı. Altılı Masa ortakları içinde siyasal İslamcı hareket tarihinde güçlü roller oynamış Temel Karamollaoğlu yönetimindeki Saadet Partisi kurumsal olarak ve Ahmet Davutoğlu bizzat destek çıktı. İktidarın sinirlerini bozan şey bu “pozitif etki” tabii ki. Bir de “açılma” demek aynı zamanda tehlikelere de açılma demektir.

Şu itiraz getirilebilir: iktidar bunları düzenliyor olamaz, seçim gerginliğinin sonuçları biraz bunlar. Soylu da öyle diyor ya. Cevabı zor değil: Elbette bir “düzenleme”nin kanıtlanması gerekmez. Çünkü iktidar sadece “düzenleyici” olunca sorumlu hale gelmez, şiddete çağrı yaparak, belirdiğinde (Akşener vakasında olduğu gibi) överek, gerçekleştiğinde ceza vermeyerek zaten o yolu açarsınız. “Sokak” daima devleti, gücü takip eder. Saldırılardaki isimlerin iktidar partileriyle temaslı kişiler olması boşuna değil.

5

Bu sivil görünümlü güdümlü şiddetin daha derli toplu bir envanteri için, Artı Gerçek'teki Mühdan Sağlam haberine bakınız.

6
KILIÇDAROĞLU’NUN GÖZLERİ DOLD

Bir meslektaşım, ANKA muhabiri Tamer Arda Erşin, özellikli bir ayrıntıyı paylaştı Adıyaman saldırılarıyla ilgili. Saldırıların ortamını tarif eden ve organize olduğunu belirten Erşin’in paylaştığı ayrıntı şuydu: "Bir gazeteci olarak bugünden hiç unutmayacağım mezarlıkta "Bu Fatiha okumayı bilmiyor ki, sen buna neden Fatiha okutturuyorsun?" tepkisi sonrası Kılıçdaroğlu’nun gözlerinin dolması oldu. Yalan değil onu görünce benim de gözlerim doldu."

Kendi ülkesinde, kendi topraklarında, “İnançlı bir Müslüman” olduğunu ilan etmiş bir siyasal liderin gözlerinin dolmasına yol açan şey, sadece haksızlığa uğramış normal bir insan olması değildir; bu, milyonlarca Alevinin aynı dışlanmayla her karşı karşıya kaldığında içlerinde oluşan acı duygusunun ta kendisidir. Kılıçdaroğlu’na saldırılar, siyaseten de, ahlaken de, kültürel olarak da, ceza kanunlarına göre de kabul edilmesi mümkün olmayan saldırılardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Duran Topuz Arşivi