Bir 'Anadolu Ejderi': Gaye Su Akyol

Erkeklerin kurguladığı dünyanın anlatıcılarının karşısında artık kendi tarihini yazan kadınlar var. Müzikte, şiirde, sanatın her alanında. Gaye Su Akyol da o kadınlardan biri. Ve onun şarkılarını dinlerken anlıyoruz ki, artık başka bir lisan var.

Alternatif müzik ve punk rock üzerine yayınladığı albümlerle bilinen ABD’li Sub Pop plak şirketi, Gaye Su Akyol’un iki cover şarkıdan oluşan 'Love Buzz / Böyle Olur Mu' kısaçalarını yakın zamanda yayınladı. Biri bizden diğeri batıdan iki şarkıyı yeniden düzenleyip yorumlayan Gaye Su Akyol, müzikteki tavrını hem koruyor hem de genişletiyor. Gaye Su Akyol’un yorumladığı 'Love Buzz' şarkısı altmışlardaki karşı kültür hareketinin içinde olan Hollandalı grup Shocking Blue’ya ait.

Grubun gitaristi Robbie Van Leeuwen’in yazdığı 'Love Buzz' şarkısı 1969 yılında 'At Home' albümünde yayınlanmış, sonrasında aynı şarkıyı Nirvana yeniden düzenlenmiş, 1989 yılında 'Bleach' albümünde Kurt Cobain yorumlamıştı.

Nirvana’nın yeni düzenlemesi, orijinalinden farklı duygusuyla, kaotik ve agresif yorumuyla gönlümüzde taht kurmuştu. Şarkının orijinali, lirikten de anlaşılacağı gibi aşkın vızıltısı veya aşkın ruhta yarattığı o karıncalanma hissi belli bir tonda, ağır ağır ilerlerken (ki bu yorum da çok güzel), Kurt Cobain’in yorumu; aşkın zehrine, yarattığı duygusal şiddete dokunmuştu. Aldatma, şüphe gibi insanı içerden kemiren duyguları dışarıya büyük bir gürültüyle, oyun bozan ritimlerle çıkarmıştı.

Gaye Su Akyol’un yorumu ise aşkla derbeder olma ve bu derbederlikte kaybolma arzusunu taşıyor. Teslimiyet duygusunu da içeren Doğu'ya özgü bir aşk yorumu bu. Ama bu noktada bir soluklanmak, konuyu biraz açmak gerek. Derbeder olma, yola düşme, aşkından yanma, sarhoş olma hali, geçmişten bugüne uzanan anlatılarda, halk hikayelerinde veya şiirlerde hep erkeğin özne olduğu bir durum olarak işlenmiştir. Kadının bu konudaki duygusu yok hükmündeydi ya da kadın, bu duygusunu saklamak zorunda bırakılmıştı.

maxresdefault.jpg

Tam da bu noktada Akyol, o anlatılardaki geleneksel söylemi tersine çeviriyor. Dönem değişti, bugün kadınlar aşkını anlatıyor diye düşünebilirsiniz, ancak Akyol müzikte çok daha başka bir şey yapıyor; kültürel olana bakıyor ve bir anlamda eşeliyor toprağı. Toprağı eşelemesi, hem müzikal geleneğin izini sürmesinden hem de söylemini, kültür aktarımındaki toplumsal cinsiyet rollerinin yarattığı eşitsizliğin farkındalığıyla oluşturmasından kaynaklanıyor.

Akyol’un en baştan beri şarkılarında aldığı tavır, egemen dili bozguna uğratma anlayışı kesintisiz devam ediyor. Ve bunu bağırmadan, sakin sakin yapıyor. Bu yüzdendir ki Love Buzz şarkısına eklediği Türkçe sözlerdeki “sarhoş olmam lazım” cümlesi aşk ve sarhoşluk kavramına, kadının aşk karşısındaki duygusunu da ekliyor ve bu konuda bizdeki geleneksel söylemi dönüştürüyor.

Bu minvalde yaklaştığımızda, onun “aşka teslim olmak”tan kastını, aşka kendini bırakmak olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü sarhoş olmayı göze almak, bunu dile getirmek ve onu doya doya yaşamak kadına biçilen edilginliği her açıdan kırmak anlamına geliyor. Bir taraftan da, aşkın yarattığı o sarhoşluğa dayanabilmek için güç toplama isteğini görüyoruz şarkıda. Aslında onun şarkılarının genel tavrında aşk hem zehir hem de panzehirdir. Aşkla yatağa düşmek, ardından yine aşkla ayağa kalkmak denilebilir buna. Tüm bu duyguları, içindeki aşkı hem batıdan hem de doğudan seslerle kaynaştırarak veriyor Akyol. Darbukayla, oryantal tınılarla, elektronik seslerle, şarkıya eklediği Türkçe sözlerle “Love Buzz”a kendi müzikal tavrını koyuyor.

ARTIK BAŞKA BİR LİSAN VAR

Kısaçaların ikinci parçası olan ve benim ilk kez Neşet Ertaş’dan dinlediğim, söz ve müziği Adnan Varveren’e ait olan “Böyle Olur Mu” türküsü de yine Akyol’un müzikal tavrını ortaya koyduğu bir yorum olmuş. Türkünün duygusu korunarak yapılan bu yeni düzenlemenin ve Akyol’un yorumunun etkileyici olduğunu özellikle belirtmek gerek. Aşkın gurbetini en yalın haliyle ifade ediyor Akyol. Aşk bir yankı, gurbet ise onun yansıması. Müzik ise, sadece yankıyı değil yansımaları da duyuruyor.

Ki bunu, Gaye Su Akyol’un söylediği şarkıların çoğunda duyumsuyorsunuz: Hem anlam yaratma açısından hem de müziğin alt yapılarında. Gaye Su Akyol’un başka bir önemli özelliği de, kullandığı metaforların, göndermelerin, yukarıda da sözünü ettiğim gibi, hem kültürü oluşturan unsurlara odaklanması, bir anlamda köklere ulaşması hem de farklı bir tarih okumasına aracılık etmesi.

0022224074-10.jpg

Mesela yakın zamanda çıkardığı 'Anadolu Ejderi' adlı albüm bu coğrafyanın geçmişi ve şimdisiyle beraber incelikli bir kazı çalışması niteliğinde. Albümde, sözlü geleneğin, Anadolu’daki kültürlerin ve öne çıkmayan figürlerin bazı göndermelerle, nüanslarla yankılandığını görüyoruz. Mesela 'Vurgunum Sana Ama Acelesi Yok', özünde bir aşk şarkısı ancak şarkıda portresi çizilen sevgilinin ifade ettiği anlam, doğrudan Anadolu kültürüne ait. Şarkıda sevgiliye “gel mahperim, güneşim” diye sesleniliyor. Mahperinin kelime anlamı, “ay gibi, peri gibi güzel kız”.

Mahperi, aynı zamanda Anadolu Sultanı Mahperi Hatun’u da hatırlatıyor. Tek bir sözcükle çoklu anlam yaratan Akyol, tüm bu metaforlarla, imalar veya dolaylı anlatım yollarıyla; biz sadece bir aşk şarkısı dinlediğimizi sanırken, başka bir zamandan bulduğu bir sesi, bir duyguyu da içimize işliyor. Kendi bilincini, bizim bilincimize aktarıyor. Ve bu tavrı, ilk solo çalışmasından itibaren gözetiyor.

Yine albüme adını veren 'Anadolu Ejderi' şarkısında da, Anadolu’dan başlayan kültürel yolculuğumuzu merkeze alıyor ve geldiğimiz son aşamadaki kültürel sığlığımızın sorgulamasını yapıyor. Bunu tüm albüme yayıyor Akyol.

Yakın dönem tarihi, Türkiye’nin içinden geçtiği politik, ekonomik, kültürel çalkantılar, darbeler, ülkenin değişen çehresi, sönen umutlar gibi hem psikolojik hem sosyolojik birçok konu Akyol’un şarkılarına sızıyor ve tüm bunları, sloganlaştırmadan, müziğiyle sevişe sevişe dinleyiciye aktarıyor. Kültürel zenginliğin bozulmasını ve olumsuzlukları anlatırken, bu değişimin bir simgesi olarak İstanbul’u koyuyor Anadolu’nun karşısına. Zehir ve panzehir ikiliği bu karşılaştırmada da kendini gösteriyor. İstanbul bir zehir, panzehirse Anadolu.

Bugüne, Anadolu’nun temsil ettiği şeylerle, yani çok kültürlülük, bir arada yaşama becerisi, üstünde yaşadığımız toprakların kadim bilgisi ve tüm bunların farkındalığıyla bakabilirsek eğer, zaten elimizin altında olan panzehiri kullanabiliriz. Albümde Neşet Ertaş’ın 'Gel Yanıma Gel' türküsünü yeniden yorumlaması da onun bu tavrını pekiştiriyor. Aynı zamanda, bu türkünün aşka davet içermesi ve albümün iki ayağından biri olan aşk temasını Akyol’un davetkar üslubuyla birleştirmesi önemli.

gsa1-au1u.jpg

'Anadolu Ejderi' bütüncül bir çalışma. Gaye Su Akyol’un müzikal anlayışının, karakterinin yansıdığı bir albüm. Albümün birçok meselesi var. Ancak tüm bu meselelerin odağındaki, birleşme noktasındaki temel unsur, insan olabilmek ve insan kalabilmek.

Bunun için uyanmak gerek. Zaten, 'Anadolu Ejderi'ndeki ejder kavramı da, uyuyan devin uyandırılması anlamında kullanılmış. Masallarda, mitlerde geçen hayali yaratık ejder, insanlar için korkutucu niteliklere sahip olarak tanımlansa da, buradaki ejder kavramı olumlu anlamda kullanılmış.

Ejder, bu toprakların kültürel zenginliğinin koruyucusu olarak ele alınmış. Uyanması beklenen Ejder, hayal etmenin ve değişimin simgesi aslında. Ancak ejder, bir kahraman veya bir kurtarıcı olarak ilan edilmiyor, zihnin uyanması olarak karşımıza çıkıyor. İşin özü, o ejder zaten içimizde. Yeter ki biz farkına varalım.

Biri uyanırsa diğerlerinin de uyanacağı anın gelmesini bekleyen bir anlatıcı var karşımızda. Aslına bakarsanız bugüne kadar erkeklerin yazdığı, anlattığı, kurguladığı dünyanın anlatıcılarının karşısında artık kendi tarihini yazan kadınlar var. Müzikte, şiirde, sanatın her alanında. Gaye Su Akyol da o kadınlardan biri. Ve onun şarkılarını dinlerken anlıyoruz ki, artık başka bir lisan var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Deniz Durukan Arşivi