Yıkılacak olan hayatlarımız değil ataerkil sistem

Yıkılacak olan hayatlarımız değil ataerkil sistem
6 Şubat yıkımını yaşayan, hayatları ellerinden alınmış her canın anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Rant uğruna depremlerden ders çıkarmayanların, daha çok para kazanma odaklı projeleri uygulayıp insanın ölümüne sebep olanların peşini bırakmayacağız.

Avukat Selin NAKIPOĞLU


Bugün 8 Mart.

Umudu ayakta tutmak için ataerki ile mücadele edenlerin günü. Her sene olduğu gibi yine ülkenin dört bir yanında eşitsizliğe, yoksulluğa, savaşa, erkek şiddetine karşı sokaktayız.

21. Feminist Gece Yürüyüşünde her sene olduğu gibi 19.30’da Taksim’deyiz. Muktedir ne derse desin, ne yaparsa yapsın, ne yasak koyarsa koysun, hiç pes etmedik, alanlarımızı bırakmadık. Bu sene de bırakmayacağız. Yasak kararı mı gelecekmiş? Varsın gelsin. Polis her sokağı bariyerlerle mi kapatacakmış? Varsın kapatsın. Biz yine bir araya geleceğiz, basın açıklamamızı okuyacağız.

Her gün katlediliyoruz, tacize uğruyoruz, erkek şiddetine maruz kalıyoruz. Sokakları terk etmeyeceğiz. İsyanımızı büyütüyoruz. LGBTİ+ları yok sayanları ve halkın bir kesimini göz göre göre şiddet ve ayrımcılıkla örülü bir hayata mahkum etmeye çalışanları tarihin kara sayfalarına gömeceğiz. Kadınları inançlı/ inançsız, örtülü/ örtüsüz diye ayırmaya çalışanların, gökkuşağını görünce rahatsız olanların, erkek şiddeti ile mücadele eden kadınları susturmaya çalışanların getirdiği Anayasa tekliflerini çöpe atacağız. Sömürü hırsının bize biçtiği “kader” planlarını bozacağız, enkaz altında kalan hükümetin bu ülkenin haklarına reva gördüğü o karanlığı dağıtacağız. Bize yaşatılanlar “kader” değil vahşettir” diyeceğiz. Hem de çok yüksek sesle söyleyeceğiz. Muktedir kulaklarını da tıkasa, gözlerini yumsa da bizleri bu 8 Mart’ta da sözlerimizi duyacak, pankartımızı görecek.

Çaresiz hissedip, geleceğimizden kaygı duyarak, adaletsizliğin, eşitsizliğin karanlıkta bıraktığı bir hayatı değil; eşit, erkek şiddetine maruz kalmadığımız günlerde gönlümüzce, insanca bir hayatı yaşayacağız. İranlı kadınların kurtuluş için gösterdiği çaba, tüm dünyadaki kadınların mücadelesine ışık tuttu. Bizi bir “kahraman” çıkıp kurtarmayacak. 2023’te eşitliğin, özgürlüğün ve şiddetsiz bir hayatın kazanılabileceğine birlikte omuz vereceğiz. Dünyanın pek çok ülkesindeki tek adamların birbirinin benzeri ürettiği politikaların son bulması için mücadeleye devam edeceğiz. Ülkenin dört bir köşesinden meydanlara, sokaklara taşacağız.

Bu acı dolu zamanlarda bile yüzümüze çarpan bir gerçek oldu; cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmamız. Afetler sonrasında ise var olan eşitsizliklerin, ayrımcılıkların daha da derinleştiği bir gerçek. Depremin ardından çadıra, ekmeğe, suya bile erişmekteki sorunlar devam ediyor. Yıkımın ardından bölgedeki kadınlar yaşam mücadelesini her anlamda sırtlanmış haldeler. Ya kadınların ihtiyaçları? Tamamen arka plana itilmiş halde. Yemek yapmak, soba yakmak, çocuklara bakmak deprem ertesi bile kadınlara yüklenmiş durumda. Hamile olan kadınların doktor kontrollerinin yapılmadığını, kadın ve kız çocuklarının şiddete karşı daha da savunmasız hale geldiğini, sağlık ürünlerine, hijyenik pedlere ulaşmadaki zorluklarına şahit oluyoruz.

ÇOCUKLARIMIZ NEREDE?

Ne acıdır ki, kaybettikleri yakınlarının acısını bile yaşamalarına fırsat bulamıyorlar. Öte yandan geçici yerleşim alanlarında kadınlar, çocuklar, LGBTİ+lar riske açık halde. Hali hazırda Türkiye’deki cezasızlık politikaları ile erkek şiddeti artarken, afet sonrası kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet suçlarında da artış yaşanma olasılığı yüksek. Deprem bölgelerinde kadınları erkek şiddetine karşı koruyacak mekanizmaların nasıl işletileceği kocaman bir soru işareti olarak duruyor. Buna rağmen, depremin ardından kadınların, çocukların, LGBTİ+ların erkek şiddetine maruz kalmaması için ne gibi önlemler alınacağına dair tek bir açıklama bile yapmayan İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı var.

Ve yüreklerimizi tutuşturan büyük bir kor olan, gündemden hiç düşmemesi gereken konu: yıkımdan kurtulan kayıp çocuklarımız. Çocuklarımızın tarikatlara verildiğini okuyoruz. Bir aydır çocuklarımız nerede? diye soruyoruz. Ve bu soruya Aile Bakanı tarafından verilen yanıt: “Kayıp depremzede çocukların önemli bir kısmının sağlık kuruluşlarında olduğunu var sayıyoruz.” Var sayıyoruz mu? Buna yanıt mı diyorsunuz sayın Yanık? Bakanlığa Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereği kadınların vermiş olduğu yüzlerce dilekçe var. Sormuş olduğumuz sorulara yanıt istiyoruz. Tam bir aydır çocuklarının akıbetini öğrenmeye çalışan insanların çaresizliğini, çocuklarımızdan çaldığınız geleceği asrın felaketi, kader işte diyerek geçiştiremeyeceksiniz. Çocuklarımızın takipçisiyiz. Çocuklarımız nerede?

Öne Çıkanlar