Yeni bir mücadele başlarken

Yeni bir mücadele başlarken
Bu yeni başlayan evre, elbette bir sihirli değnek vaat etmiyor. Ancak kadın mücadelesinin daha sağlam sürebileceği, barış, eşitlik ve adalet kavgasının daha demokratik bir zeminde verilebileceği yeni bir dönemi vaat ediyor.

MELDA ONUR


Bugün, yani 8 Mart 2023, İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden kavuşacak olmamızın müjdesiyle geliyor. Yıllardır mücadelesi verilen bir hakkın, cebren ve hileyle kadınların elinden alınarak gasp edilişinin biteceği günlerin yakınlığının habercisi.

Kundaktaki bebek taciz ve tecavüzlerinin; çocukluğunu bilmeden kız çocuklarının ilkokul yerine sıbyan mekteplerine gönderilişlerinin; devlet güvenliğinde yurt bulamadığı için karanlık cemaat evlerine mecbur bırakılan kız öğrencilerin yakılarak katledilişlerinin; çocuk yaşta gelin edilişlerin, sokakta, evde tacize, tecavüze, enseste maruz kalışların; koca, eski koca, nişanlı, sevgili, sapık şiddetine uğrayışların ve cinayetlerin elbet sonu gelecek.

Yoksulluğun, işsizliğin, evdeki, sokaktaki çaresizliğin, erkek yapımı her türlü felaketin, savaşların, katliamların, kurşunların hedefindeki kadınların yüz yıllar süren mücadelesinde; bu yeni başlayan evre, elbette bir sihirli değnek vaat etmiyor. Ancak kadın mücadelesinin daha sağlam sürebileceği, barış, eşitlik ve adalet kavgasının daha demokratik bir zeminde verilebileceği yeni bir dönemi vaat ediyor.

Bu hafta itibariyle muhalefetin büyük bir yüzdesinin üzerinde uzlaştığı cumhurbaşkanı adayı ve olası yardımcılarının üzerinde mutabık kaldığı İstanbul Sözleşmesi’ni bir an önce cebimize koymakla başlamalıyız yeniden.

Ve bugünün en yakıcı sorunlardan birinde söz sahibi olmanın mücadelesini tahkim etmeye başlamalıyız. Yaşam haklarımızdan ayrı tutamayacağımız, yaşam alanlarımız, köylerimiz, kentlerimiz, evlerimiz, güvenliğimiz. Erkeklerin rant hırslarıyla kocaman potansiyel bir mezarlığa çevirdikleri kentlerimizde yaşanan ve yaşanması muhtemel depremlerin kadın yaşamı üzerindeki etkisi en önemli mücadele alanlarından biri olarak görünmektedir.

6 Şubat depremi sonrası yaşandığı iddia edilen şiddet, taciz ve tecavüz konusu ne kadar araştırılmıştır belli değil, ama bunu dile getirenler hemen soruşturmaya uğradı. Enkaz altından zar zor çıkabilmiş, ailesini toparlamaya çabalayan, geride kalan çoluğuna çocuğuna bir battaniye, bir lokma yemek bulmaya çırpınan kadının ‘ped’ine bile bir günah objesi muamelesi yapan bu zihniyet tamamen kazınmadıkça zaten bu mücadele bitmeyecektir elbet. Ülkemizin zemini kayarken, siyasetin zeminine demokrasiyi çekmekle yeni bir evreye geçilecektir.

KADIN TEMELLİ POLİTİKALARA İHTİYAÇ VAR

Artık hükümetlerin, siyasi partilerin, demokratik toplum kurumlarının yalnızca bir “Kadın Politikası”na sahip olması yetmez. Artık bütün politikaların temeline kadınların olduğu bütünleşik bir talebe ve bu yönde mücadeleye ihtiyaç var. Kadın Politikası bir yerde, Sağlık Politikası bir başka yerde değil. Kadın, sağlık politikasının zemininde olmalıdır. O zeminde şekillenmelidir tüm politikalar. Bir iktidarın tek başına Kadın Politikası, ne yazık ki kadını sorunlarıyla baş başa bırakmaktadır. Kadın temelli sağlık, kadın temelli eğitim, kadın temelli tarım, kadın temelli enerji, kadın temelli ulaşım politikalarıdır olması gereken.

Kadın temelli köy ve kent politikaları koruyacaktır yaşam alanlarımızı. Güvenle yaşayacağı, soluk alacağı, yolda yürürken korkmayacağı, parkta gezerken takip edildiği endişesine kapılmayacağı, ışıklı da olsa ışıksız da olsa gece yürüyebileceği, güvenli, güvenceli ve eşit ücretli işlerde çalışabileceği, çocuğunu güvenle teslim edeceği eğitim kurumları, sosyal alan seçeneklerine sahip olabileceği kentlerin ve yaşam alanlarının oluşturulmasında eşit bir biçimde var olmayı talep etmek kadınlar için çok elzem hale gelmiştir. Depremi bir afet değil, bir doğa olayı olarak karşılayabilecek kentleri yapmak için artık kadın mücadelesi hareket alanını genişletmelidir. Barış da huzur da refah da bu yolla gelecektir.

Muhtaç olduğumuz kudret yüzyıllar süren mücadelemizde mevcuttur.

Yaşasın kadınlar!

Öne Çıkanlar