Yapay zeka ve sermaye eğilimleri

Yapay zeka ve sermaye eğilimleri
Yapay zekanın insan emeğinin yerini alması beraberinde işsizliği ve emeğin ucuzlamasını mı getirecek, yoksa angarya işlerden kurtularak daha rahat bir çalışma hayatına ve boş zamana mı kavuşacağız? Görünen o ki, ikinci seçenek ufukta görünmüyor.

Barış KALKANLI


Yapay zekanın son yıllarda hızla gelişmesi, üretim ve hizmet sektörlerine entegrasyonu beraberinde bir dizi tartışmayı da getirdi. 4. Sanayi Devrimi olarak adlandırılan bu yeni aşama, yapay zekanın insan emeğinin yerini alması beraberinde işsizliği ve emeğin ucuzlamasını mı getirecek, yoksa angarya işlerden kurtularak daha rahat bir çalışma hayatına ve boş zamana mı kavuşacağız? Görünen o ki, ikinci seçenek ufukta görünmüyor.

Sermaye sınıfı ve tekno iyimserler, yazılım ve teknolojideki bu hızlı gelişmeleri, ekonomiye ve üretime olası etkilerini ve canlı emek ile yer değişimini alkışlarla karşılamışlardı. Bazı iş alanları tarihe karışacaktı ama Endüstri 4.0 kaynaklı yeni istihdam alanları, doğası gereği ortaya çıkacaktı. Bir burjuva iktisatçısı olan Keynes, 1931 yılında “İşgücü kullanımından tasarruf etme araçlarını keşfetmiş olmamız, onun için yeni kullanımlar bulma hızımıza ağır basıyor” derken, sermayenin davranış eğilimini gayet net ifade etmişti. Nihayetinde, teknoloji karşısında canlı emeğin üretkenliği düştükçe, emeğin ekonomiden aldığı pay da aynı ölçüde küçülmeye devam ediyordu.

MARK ZUCKERBERG 20 BİN ÇALIŞANINI İŞTEN ÇIKARDI

Dropbox CEO’su Drew Houston’ın çalışanlarını çıkarmak için yayınladığı mektup, sermaye aklının nasıl çalıştığını göstermesi açısından güzel bir örnek. %16 oranında çalışanıyla yollarını ayıracağını duyuran Houston, küresel ölçekte ekonomik koşulların müşterilere olumsuz yansımasından etkilenen firmanın, maliyet kısıtlamasına gitmek zorunda olduğu yönünde gerekçe sunsa da, bu kararın arkasındaki asıl itkiyi, mektubun ilerleyen kısımlarında ifade ediyor. Uzun yıllar hazırlığını yaptıkları yeni yapay zeka yatırımlarının, içinde bulunulan dönemde meyvelerini toplayacaklarını ve bunun her zamankinden çok daha büyük bir fırsat olduğunu belirten Houston, bazı çalışanlarıyla yollarını ayırmış olmaları her ne kadar “acı verici” olsa da, bunun “hepimizin” gelecekteki iyiliği için katlanılması gereken zorunlu bir bedel olduğunu söylüyor.

Benzer bir “kovuldunuz” mektubunu, 2022 yılının sonu ve 2023 yılının ilk yarısında toplam 20.000 çalışanını işten çıkaran Mark Zuckerberg’de yapıyor. Rekabet koşullarının Meta şirketini yapay zekaya dönük daha fazla yatırım yapmaya zorladığından, bazı iş kollarını yapay zekaya devredileceğinden ve bu doğru maliyet yönetimiyle daha güçlü bir teknolojiyi yaratma yönünde adımlar atılacağından adeta bir müjde gibi bahsediyor.

Teknoloji şirketlerindeki işten çıkarmaları takip eden layoffs.fyi’nin verilerine göre, başını Google, Meta, Microsoft, Amazon gibi sektörün büyük firmalarının çektiği teknoloji şirketleri 2023 yılı için şu ana kadar 216.328 çalışanını işten çıkarmış vaziyette. İnsan kaynakları, muhasebe, finans, pazarlama bölümlerinin yapay zeka ile entegrasyonuyla orantılı olarak, bu departmanlardaki çalışanlar teker teker kapının önüne konuyor. Yazılım geliştiren çalışanların işten çıkarılma oranı diğer alanlara kıyasla daha düşük olsa da, bulundukları pozisyonun yapay zeka ile ikame edilebilir olmasına bağlı olarak önemli ölçüde yazılımcının işine son verildiğini, diğer bir ifadeyle, yazılım mühendisleri için de işten çıkarmaların, önem derecesine göre aşağıdan yukarıya doğru sırayla ilerlediğini söyleyebiliriz. O nedenle, bugün bir iş organizasyon yapısı içerisinde eşsiz ya da vazgeçilmez olarak görünen pozisyonlarda çalışanlar için, önceki çalışma arkadaşlarının başlarına gelenlere bakarak “anlatılan sizin hikayenizdir” dersek, sanırım yanılmış olmayız.

YAZILIMCILAR GELİŞTİRDİKLERİ YAZILIMIN KURBANI OLUYOR

Yapay zeka ile yer değiştiren pek çok sektördeki istihdam sorunu için geliştirilmiş paket cevap olan “çalışanların profesyonel donanımlarını ve becerilerini geliştirmesi, aranan personel olmayı beraberinde getirir” yaklaşımı, diğer tüm sektörleri için olduğu gibi yazılım sektörü için de her geçen gün anlamını yitiriyor. Bizzat geliştirdikleri yazılımların kurbanı olan yazılımcılar, bir anlamıyla ellerinin altında bulunan klavyeler bir kürekmişçesine kendi mezarlarını kazıyorlar. Marx, Kapital’de sanayi kapitalizmindeki makineleşmeyi masaya yatırdığı bölümde, aynı sorunu şu şekilde ifade etmişti “Emek aracı makine biçimini alır almaz, işçinin kendisinin rakibi olur. Sermayenin makine aracılığıyla kendini değerlendirmesiyle varlık koşulunu yok ettiği işçilerin sayısı doğru orantılıdır… Aletin kullanımı makine ile yapılan bir iş haline gelir gelmez, emek gücünün kullanım değeri ile birlikte değişim değeri de yok olur”. Kaldı ki her ne kadar konunun muhatapları durumun farkında olsa da, verili sistem içi durum için konuşacak olursak, başka çareleri de yok. Bu durum gerçek bir paradoks yaratıyor.

Tekno iyimserler olarak ifade edebileceğimiz kesimin beklentilerinin aksine sermaye, teknolojik gelişmeleri, omzunda bir yük gibi taşıdığı canlı emekten kurtulmak ve daha hızlı hareket etmek için bir fırsat olarak görüyor. Sermayenin yapay zeka ve otomasyona dönük yatırımlarının ana kaldıracı, daha az insan ile daha çok meta üretimi olduğu açıkken, yapay zekanın yok ettiği işlerin yerine yenisini koyacak bir istihdam yaratmasını beklemek, sermaye reflekslerini kavrayamamış olmaktan başka bir anlama gelmiyor.

ÖZGÜR DEMİRTAŞ: ŞİMDİ SENDİKALAR DÜŞÜNSÜN

Bundan 5-6 yıl önce iş vesilesiyle katıldığım bir sempozyumda sunum yapan Özgür Demirtaş, gelişmekte olan yazılım ve otomasyon teknolojilerinin günümüzde geldiği noktayı göstermek için ekrana kısa bir video yansıttı. “Karanlık Fabrika” adı verilen ve insana ihtiyaç duymayan bu üretim tarzı sayesinde, üretim sürecinin tamamı robotik teknolojiler tarafından adım adım yerine getiriliyor. Robotlar parçaları alması gereken yerden alıyor, başka bir robot işlemini yapıyor ve diğer robot istiflemesi gereken yere götürüp bırakıyor. İhtiyacınız olan tek şey bir operatör. Video bitip sunumu yapan profesör söze girdiğinde ise ağzından çıkan ilk cümle şu oldu; Şimdi sendikacılar düşünsün! Tabi ki sendikalardaki bürokratik yapılardan şikayetçi olduğundan falan değil, sendikaların ve bir arada durabilen işçilerin patronlara ayak bağı olma potansiyellerinden dolayı bu heyecan.

Dropbox CEO’su Drew Houston’ın ve Meta CEO’su Mark Zuckerberg’ün çalışanlarına yazdıkları mektuplarda da, yukarıda anlattığım hadisede Özgür Demirtaş’ın ileriye dönük sermaye adına gördüğü pembe rüyalarda, tek sermayesi çalışma gücü olanlar için hayırlı bir amaç yok. Dolayısıyla teknolojik gelişmeleri mülkiyet ilişkilerinden bağımsız olarak ele alanların bir temenni olarak ifade ettiği, yapay zekaya uygun yeni iş modelleri ve istihdam yaratacağı beklentisi herhangi bir temele dayanmadığı gibi, sermayenin hedefleriyle de uyuşmuyor. Sermayenin gördüğü rüya, tazminat ödenmeyen, mazeret izni, zam talebi olmayan, grev tehditleriyle karşı karşıya kalmadığı bir çalışma düzeni.

Wall Street’in önde gelen yatırım şirketleri, çalışanlarını akıllı algoritmalarla değiştirmeye başladı bile. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde finans sektöründeki çalışanlarının %10’unun yapay zeka temelli uygulamalarla yer değiştirilmesi hedefleniyor. OECD, İstihdam Görünümü 2023 Raporu’na göre, teknolojik gelişmelerin ve iş dünyasına entegrasyonunun, OECD ülkelerindeki istihdamın %27’sini tehdit ettiğini belirtiyor.

Sermaye, çalışanların dijital teknolojilere yönelik becerilerini geliştirmek için eğitim alarak işlerini yapay zekaya kaptırmak yerine yerlerini sağlamlaştırabileceği masalını anlatsa da, eğitim alanında da kazın ayağı pek öyle değil. Dünya Ekonomik Forumu 2023 yılı "Mesleklerin Geleceği" raporuna göre, 2027 yılına kadar hali hazırda çalışma hayatında olan 10 çalışandan 6'sının eğitime ihtiyaç duyacak olmasına karşın ancak yarısının bu fırsata erişebileceği, diğer yarsının gerekli eğitim imkanına bile erişemeyeceği ifade ediliyor. Yani yarışın eşit koşullarda yapılmadığı yetmiyormuş gibi, yarışanların bir kısmı için pitt stop'a girme hakkı bile en başta ellerinden alınmış vaziyette.

TÜNELİN UCU NEREYE ÇIKIYOR?

Alametler ücretli emeğin aleyhine iyice belirmişken, masada bu durumu mülksüzlerin lehine çevirebilecek, birkaç elitin eline kontrolsüz bir güç veren mevcut mülkiyet ilişkilerini sorgulatacak enternasyonal bir yapının olmaması ise en çok endişe veren şey. İnsanlığın ortak birikiminin sonucu olan ilerlemelerin ve bu ilerlemelerin bir sonucu olan faydaların, onu yaratanlara bu denli uzaklaşması, ilerlemenin asıl sahibi olanların varlık içinde yokluk çekmesine sebebiyet veriyor. Bir de bu yetmezmiş gibi, sermayenin gelecek güzel günleri için ya güvencesiz çalışmayı, ya da işsizliği tercih etmek zorunda bırakılıyoruz. Resmen emeğimizle rezil oluyoruz. Hal böyleyken, herhangi bir dirençle karşılaşmayan küresel sermaye sınıfının, yapay zeka gelişmelerini insanların daha fazla boş zamana sahip olması, yeni hobiler edinmesi, kendi üretkenliklerini keşfetmesi yönünde kullanması için havaya dilek balonları salmaktan başka çare kalmıyor.

Tamam belki “inatçı köstebek” kazmaya devam ediyordur bir yerlerde ama ya yolunu kaybettiyse ve onu rotasına sokacak bir mentor arıyorsa? Tüm dünyada gelir adaletsizliği ve şiddetin bu denli arttığı bir ortamda, köstebeğin kazdığı tünelin ucunun sosyalizme doğru çıkması için cevap bulmamız gereken çokça soru önümüzde durmaya devam ediyor. Aksi takdirde tünelin ucu hiç hoş bir yere çıkmayabilir.


Barış Kalkanlı: 1987 Bursa doğumlu. 2012 yılında Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun oldu. Yerel internet gazetelerinde kültür-sanat, siyaset ve sınıf üzerine yazmakta.

Öne Çıkanlar