Seçimden sonra Türkiye ekonomisi ve işsizliği sıfırlama önerisi

Seçimden sonra Türkiye ekonomisi ve işsizliği sıfırlama önerisi
Emek ve Özgürlük İttifakı'nın teknokrat neoliberal Millet İttifakı ile rantiyer otoriter AKP ikilemi karşısında, topluma emek ve refah yanlısı, kamucu bir iktisat politikasını sunması gerekiyor.

Dr. İlhan Döğüş


Millet İttifakı etrafında toplanmış neoliberal anaakımcı iktisatçılar, temel olarak 2002-2016 arası ekonomi politikası konfigürasyonuna dönmeyi ve bu çerçevede faizleri yükselterek işsizliği artırmak yoluyla enflasyonu baskılamayı öneriyorlar.

Vurguladıkları mekanizma, faiz artışı yoluyla sıcak parayı ülkeye çekip Dolar-TL kurunu düşürüp enflasyonu indirmek ve işsizliğin artışıyla maaşları ve talebi baskılamak.

Fakat bu önerinin gerçekleşmesi, aşağıdaki koşullardan ötürü gerçekçi değil:

1- 2016 öncesi gibi FED’in miktarsal genişleme çerçevesinde piyasaya para enjekte ettiği ve bu paranın Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere akacağı bir durum yok. FED, 1 yıldan beri bilançosunu küçültmeye çalışıyor.

2- FED, 1 yıldır enflasyonu indirmek bahanesiyle faizleri artırıyor, 2016 öncesi gibi düşük tutmuyor. FED faiz artırdıkça sizin daha çok artırmanız ve Ocak 2022'de %38 olan faizi %78'e çıkardığı halde kuru ve enflasyonu düşüremeyen Arjantin'de olduğu gibi ve Kasım 2020-Mart 2021 Naci Ağbal döneminde Türkiye'de olduğu gibi, faiz-kur sarmalına girmeniz söz konusu.

Türkiye'nin AB üyeliği yönünde reformlar yaptığı 2010 öncesinde Türkiye ile ABD faizleri arasındaki fark %5 düzeyindeydi ve kur daha düşüktü. Fakat Ağustos 2022 öncesinde faiz farkı %20 düzeyinde olmasına rağmen kur çok daha yüksekti zira hem küresel belirsizlikler hala direngen hem de demokrasiden uzaklaşmış olan Türkiye'nin politik ve ekonomik belirsizliklerden kaynaklı yapısal sorunları çözülmüş değil. Demek ki, iki ülke arasındaki faiz farkı, diğer daha önemli sorunlar varken çok belirleyici bir faktör değil.

3- Diyelim ki dedikleri gibi sert faiz artışı sayesinde Dolar-TL kuru düştü.

Bunun enflasyonu bastırması için, ithal girdi maliyetlerindeki düşüşün, üretimin sert faiz artışından kaynaklı daralmasının üzerinde bir oranda olması lazım. Eğer üretim daha çok daralırsa birim maliyetler artacak, enflasyon da düşmeyecek yükselecektir. Aksine, üretim miktarındaki artış, girdi maliyetlerindeki artıştan yüksek olursa da birim maliyet düşer ve enflasyon dizginlenebilir.

4- Talebi düştüğünde fiyatı düşürülen ürünler, stoklanabilen ve yeniden üretilebilen, sermaye-yoğun teknikle üretilen dayanıklı tüketim mallarıdır. Fakat işsizliği artırıp gelirleri düşürdüğünüzde tüketim harcamaları içerisinde, talebi arttığında fiyatı artırılan gıda, barınma, elektrik, enerji gibi temel ihtiyaçların payı artar. Dolayısıyla, talep baskılandığında ortalama enflasyonun düşmesi için dayanıklı mallardaki fiyat düşüşü oranının, dayanıksız mallardaki fiyat artış oranının üzerinde olması lazım. Fakat bunun garantisi yok ve daha önemlisi, yaşanan enflasyon tedarik sorunlarından kaynaklıdır- aşırı talepten dolayı değil. Aşırı talepten kaynaklı bir enflasyon, kapasite kullanım oranlarının %90 düzeyinde olduğu durumlarda söz konusudur.

5- Dahası, Dolar-TL kuru zaten 1 yıldır KKM sayesinde stabil. Fakat enflasyon artmaya devam etti Kasım 2022'ye kadar. Bunun temel sebebi, enflasyonun asıl nedeni olan gelir üzerindeki çatışma hükümet tarafından para, maliye ve gelirler politikalarının koordinasyonuyla modere edilmemiş olması. Diğer sebebi, yoksulluğun artışıyla beraber gıda gibi enflasyonist ve talebin fiyat esnekliği düşük olan ürünlerin tüketim harcamaları içindeki payının artması. Gıda sektöründeki yüksek tekelleşme ve başka ürünleri üretenlerin gıda vd. ürünleri tüketim kapasitelerini korumak için kendi sattıkları ürünlerinin fiyatını artırmasıyla girilen sarmal, enflasyonun tırmanmasına katkı sağladı. Kasım 2022 sonrası istihdamdaki ve üretimdeki görece artış, baz etkisinin katkısıyla enflasyonu nispeten aşağıya çekti.

6- Üretim daralmasına mukabil artacak olan işsizlik artışı (ki işsizliği -kaç olduğunu bir türlü söylemedikleri- doğal işsizlik oranının üzerine çıkarmayı hedefliyorlar), yoksulluğu artırdığı ölçüde tüketim harcamaları içinde gıda, barınma gibi enflasyonist ürünlerin payını artıracak; dayanıklı tüketim malları gibi dezenflasyonist ürünlerin payını düşürecektir.

7- Sert faiz artışının tetikleyeceği firma iflasları, piyasadaki tekelleşmeyi artırıp sonrasında yüksek kar marjı kaynaklı enflasyonu daha da besleyecektir.

8- Sert faiz artışının tetikleyeceği ekonomik daralma, vergi gelirlerini azaltacağından bütçe açığını artıracaktır. Denk bütçeyi hedefleyen, kendilerine norm olarak koyan ve vergi gelirlerinin %65 gibi yüksek bir payının dolaylı vergilerden müteşekkil olmasını sorun etmeyen bu neoliberal bakış, bütçe açığını kompanse etmek için benzin, elektrik, tütün, doğalgaz, şeker, çay gibi ürünlere zam yapma yoluna gidip enflasyonu artıracaktır. Bunu engelleyecek tek şey, TL'nin Dolar'a karşı değer kazanmasından ötürü ithalatın ucuzlamasıyla ithal tüketim ürünlerinden ve ithalattan alınan vergi gelirlerinin artmasıdır. Fakat bunun olması pek mümkün değil çünkü çok sert artan kredi faizleri, hem tüketici kredilerini baskılayacak, hem de artan işsizlikten kaynaklı olarak maaşları… Zaten bu bakışa göre enflasyon talep kaynaklı ve o nedenle talep ve maaşlar baskılanmalı.

Oysa gerçekte olan tam tersi: Üretim artıp işsizlik azaldıkça enflasyon düşüyor.

grafik.png

Faiz artışının ve işsizliği artırmanın enflasyonu indirmeye yaramadığına en bariz kanıt, Estonya'da işsizlikle beraber enflasyon da azalırken, aynı Merkez Bankası'nın aynı faiz oranlarına maruz olan Almanya'da işsizlik azalmazken enflasyon da azalmadı arttı.

Keza, enflasyonun düştüğü ABD, Belçika, Meksika ve Brezilya'da üretim ve maaşlar artar ve işsizlik düşerken; üretimin daralıp işsizliğin arttığı Yeni Zelanda, İsrail, Güney Afrika, İsveç, Macaristan, Arjantin'de de enflasyon arttı.

İŞSİZLİĞİ SIFIRLAMAK

Peki AKP'nin şimdiye kadar yoksullaştırmış olan rant dağıtmaya odaklı politikalarına ve Millet İttifakı etrafındaki iktisatçıların alternatif olarak sundukları neoliberal kemer sıkma önerilerine karşı ne sunabilir, Emek ve Özgürlük İttifakı?

Kamu yatırımları ve kamu istihdamı yolu ile üretimi artırmayı, üretimin ve dış ticaretin yapısını teknoloji-yoğun olması yönünde dönüştürmeyi; işsizliği sıfırlamayı; maaşları artırmayı; orta-alt sınıf üzerine binen vergi yükünü azaltmayı; şuanda sektörel düzeyde olan toplu pazarlığı ulusal düzeye çekip kapsamını genişletmeyi; işsizlik maaşının kapsamını, süresini ve miktarını artırmayı önerebilir.

Toplu pazarlığın ulusal düzeye çekilip kapsamının genişletilmesi, işçilerin pazarlık gücünü yükseltip enflasyondan kaynaklı alım gücü kaybının önüne geçecektir.

İşsizlik maaşının süresinin, kapsamının ve miktarının artması da, işçilerin pazarlık gücünü destekleyip maaş artışı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi gibi talepleri dile getirirken daha güvende olmasını sağlar. İşçiler işsizlik süresinde beğenilmeyen çalışma koşullarını kabul etmek durumunda kalmazlar ve işverenler de böyle bir durumda düşük maaşlı kötü çalışma koşullarını dayatamazlar. Dahası, işten çıkarmaların sebep olacağı talep düşmesinden kaynaklı başka işten çıkarmaların önüne geçilir.

İşsizlik maaşını artırmanın işçileri çalışmamaya yönelteceği iddiası da bu nedenle geçersizdir. Örneğin işsizlik maaşının son maaşa oranını 1987'de %90'dan %65'e düşüren İsveç'te daha öncesinde %2 civarında seyreden işsizlik oranı, 1990 sonrasında %6'nın altına hiçbir zaman düşmedi.

grafik2.png

Birçok bilimsel çalışma, toplu pazarlığın kapsamının düşürülmesinin, düzeyinin ulusal olan ülkelerde sektörel düzeye, sektörel düzeyde olan ülkelerde firma düzeyine indirilmesinin; işsizlik maaşının süresinin, miktarının ve kapsam oranının düşürülmesinin 1980 sonrası dönemde emeğin GSMH'dan aldığı paydaki küresel düşüşün en temel sebepleri olduğunu ortaya koymaktadır. Keza İsveç’te emeğin GSMH'dan aldığı pay, 1990’da %59'dan 2019’da %55'e düşmüş durumda.

Kamu harcamalarını finanse etmek için önceden vergi ve borçlanma para toplamak gerek olmadığından, Hazine'nin bankası Merkez Bankası tarafından yoktan yaratılan para ile finanse edildiğinden, eşitsizliği azaltacak ve işsizliği sıfırlayacak kamu yatırımı ve kamu istihdamı önünde neoliberal iktisatçılarca iddia edildiğinin aksine bir finansman sorunu bulunmamaktadır.

Bu tür harcamaları kısmak, piyasada vergilendirilecek geliri azalttığından bütçe açığını artırmıştır. Daha önemlisi, bütçe açığının faizler üzerinde hiçbir etkisi yoktur çünkü faizler Merkez Bankaları tarafından belirlenir ve bütçe açığı söyledikleri gibi piyasadaki para miktarını azaltmaz. Merkez Bankaları, bankacılık sektörünün likidite ihtiyaçlarına tam eşlik ettiği sürece faiz stabil kalır. Enflasyona gelince para miktarını artırdığını söyledikleri bütçe açığının enflasyonu artırması da üretim tam kapasitedeyken mümkün.

Daha önemlisi, kamu sektöründe iyi çalışma koşulları ve görece yüksek maaş imkânları varsa ve bu kamu çalışanlarının tüketim harcamaları talebi canlı tutuyorsa, özel sektör de çalışanları kendi firmalarında çalışmaya ikna etmek için çalışma koşullarını iyileştirmek ve maaşları yüksek tutmak zorunda kalacaktır. Tüm bunlar emeğin GSMH'dan aldığı payı yükseltecek, eşitsizliği azaltacaktır.

İşsizlik, işsizlerin başarısızlığı değildir; ülkenin ekonomi politikasının başarısızlığıdır. Anayasasında sosyal devlet olduğunu yazan bir devlet ve bunu sahiplenen siyasi partiler, çalışmak isteyen herkese iş ve meslek eğitimi sağlamakla yükümlüdür. Çalışmak gibi çalışmak istememek de haktır ve çalışmak istemeyenlere asgari geçimini mümkün kılacak bir sosyal geliri sağlamak zorundadır.

İşsizliğin sıfırlanamayacağı iddiasına karşı geliştirilen ve enflasyon hedeflemesi politikasına da temel teşkil eden 'doğal işsizlik oranı' ise gerçekte olmayan bir mefhumdur çünkü emek arzının ve emek talebinin ücretleri tek başına belirlediği bir emek piyasası yoktur. Emek piyasası, mal ve hizmet piyasasının türevidir. Yani firmalar üretim kapasitelerinin artmakta olan talebi karşılamaya yetmeyeceğini düşündüklerinde işçi alırlar, talep düşeceği zaman üretimlerini kısmaları gerektiğini düşündüklerinde işçi çıkartırlar. Ekonomi tek firma ve tek üründen değil, çok sayıda firma ve üründen müteşekkil olduğu için, her yeni işe alım, artan talep sayesinde ekonominin başka bir yerinde birisinin iş bulmasına katkı sağlar; her işten çıkarma başka birisinin işini kaybetmesine sebep olur. Yani makroekonomik düzlemde her istihdam kendi kendisini finanse eder aslında.

Bir ekonominin verili teknoloji düzeyi, sermaye stoğu ve emek arzının yetenek kompozisyonu çerçevesinde sunabileceği maksimum bir istihdam oranı olduğu, bunun altındaki işsizlik oranının enflasyonu artırdığı iddia edilegeldi. Örneğin, bu ‘enflasyonu artırmayan doğal işsizlik oranını’ 2014 yılında Avrupa Birliği Komisyonu İspanya için %26 olarak hesaplamıştı ve bunu ‘tam istihdam’ olarak lanse etmişlerdi. Yani o kadar işsiz insanı istihdam etmeye gerek yoktu. Tuhaf olan, sermaye stoğu ve emek arzının yetenek kompozisyonu gibi yapısal olan bu göstergelerle hesaplanan doğal işsizlik oranı, yıldan yıla değişiklik göstermesidir. Bir yılda emeğin yeteneklerinin ve sermaye stokunun değişkenlik göstermesi mümkün ve anlamlı değildir. Dahası, son 1 yılda enflasyonunu düşüren ülkeler, yukarıda saydığım işsizliği düşüren ülkeler oldu. İşsizliğin arttığı ülkelerde ise enflasyon düşmedi, yükseldi.

Özetle, refah ve emek-karşıtı bir neoliberal iktisat anlayışıyla iktisat politikaları öneren Millet İttifakı iktidarında, “TCMB yeniden bağımsız oldu, Türkiye teknokrat püriten anlayışa geri döndü” diye kısa süreliğine bir sıcak para akışı olur ve bu döviz kurunu düşürür belki fakat sonrasında faiz artışının sebep olduğu ekonomik daralma işsizliği ve enflasyonu yükseltince artan risklerden ötürü bu sıcak parayı tutmak için daha çok faiz artırılacaktır ve kur-faiz sarmalına girilecektir.

Emek ve Özgürlük İttifakı'nın teknokrat neoliberal Millet İttifakı ile rantiyer otoriter AKP ikilemi karşısında, topluma emek ve refah yanlısı, kamucu bir iktisat politikasını sunması gerekiyor.


İlhan Döğüş:: 1983 Newroz’unda Elbistan’ın Sevdilli köyünde dünyaya geldi. İstanbul Erkek Lisesi’nden sonra, ÖSYM bursuyla girdiği Bilgi Üniversitesi’nde Uluslararası Finans lisans eğitimini 2011‘de tamamladı. Akdeniz Üniversitesi ve Hamburg Üniversitesi’nin ortak Avrupa Çalışmaları yüksek lisans programını DAAD bursuyla Mayıs 2014‘te tamamladı. Ekim 2014 – Ekim 2017 arasında Hamburg Üniversitesi Sosyal Ekonomi departmanında „finansallaşma, maaş eşitsizliği ve tekelleşme“ başlıklı, uluslararası hakemli dergilerde yayınlanmış 3 makaleden oluşan doktora tezini tamamladı; araştırma görevlisi olarak „Büyüme ve Bölüşüm“ ve „Ekonomiye Giriş“ derslerini verdi. Rostock Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırma görevlisi olarak Finans ve İktisat Politikası, Dağıtım ve Rekabet, ve Endüstriyel İktisat derslerini verdi. Eşitsizlik, finans ve iktisat politikası temel araştırma konularıdır.

Öne Çıkanlar