Müspet milliyetçilik!

Müspet milliyetçilik!
Müspet milliyetçi biçim, içeriği de milliyetçiliğe yönelik tavizsiz karşıtlık olan bir harekette soğrulabilir mi? Tarihsel olsa da geçmeyecek” olan milliyetçilik, örtüsü olabileceği başka şeyce soğrulup yok edilebilir mi?

Muaz DOĞAN


Teorinin abartı oluşuna işaret eden öğreti—buradaki soruşturma açısından— Siyaset Kuramı için geçerliyse de Siyaset Bilimi gibi bir sahada çeşitli güçlüklerle karşılaşır; Siyaset Bilimi’nin reel politik ilgisi neredeyse zorunluluk ölçüsündedir. Bu soruşturma, teorinin (eleştirinin) yani abartının keskin kenarının gölgesi altında fakat söz konusu zorunluluktan doğru en azından birkaç olguya işaret edip bir soru sormaya çalışacaktır.

Tanıl Bora’nın 4 Şubat 2023 tarihli Hdp/Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda yaptığı konuşmanın merkezinde müspet milliyetçilik arayışı bulunmaktadır. Bu gerçekten de bir arayıştır çünkü Bora konuşmasında, Türkiye siyasal hayatında etkili olmuş birçok ismin kazara da olsa ağzından kaçırdığı ve bir tür yurtseverliğe, kamuculuğa, ötekini bastırmayan vukufa isabet eden milliyetçi beyanların peşindedir.(1)

Türkiye’de sağın kılcal damarlarına uzanan soruşturmaların solcu düşünürünün bu ilgisi, eleştirel ilgiyi olduğu kadar başka türlü bir ilgiyi de hak ediyor kuşkusuz. Müspet milliyetçilik arayışı Bora’yla da sınırlı değildir; Mücahit Bilici gibi Kürt bir sosyologdan Ali Yaycıoğlu gibi Türk bir tarihçiye kadar günümüzün birçok sosyal bilimcisini ilgilendirdiği takip edilebilir. Fakat Bora ve diğer isimlerin müspet milliyetçiliğe duydukları ilginin kesiştikleri ve ayrıştıkları yerler ayrı bir soruşturmanın konusudur.

Abdullah Öcalan ve Mihri Belli bu soruşturmayı ilgilendiren ve kayıt altına alınmış bir diyalogda(2) sıklıkla “ilkel milliyetçilik” gibi bir tehlike unsuruna dikkat çekmektedirler. Diyalog büyük oranda, Türk ve Kürtler’in tarihsel ittifak arayışlarını, Ortadoğu’daki varoluş koşullarını öne çıkarmaktadır. Diyaloğun bu soruşturma için önemi, henüz o tarihte bile Kürt ve Türk sosyalistlerinin müspet bir milliyetçiliğe yönelik ilgileridir.

Öcalan uyarır; sosyalist Türk yurtseverliği, mevcut milliyetçi unsura ilgi duymalıdır aksi takdirde Mhp gibi ‘şoven’ oluşumlar bu unsurları/ilgileri kapacaktır! Uyarı ve diyalog bütününde bariz bir ilerlemeci tarihselcilik barındırmaktadır. Bununla beraber Bora’nın müspet milliyetçilik ilgisinin gerisinde yatan motivasyon muhtemelen, bu diyalogda ortaya çıkan “şovenizmin kapıcılığı”na karşı bir dikkat, bir teyakkuz halini içermektedir; reel politik budur, şimdi bununla ne yapacağız teyakkuzu! (3)

Orhan Koçak'ın daha erken dönemde, Sol üzerine soruşturmasında, “Kemalizmi Aşmak?1" başlıklı yazısında işaret ettiği himayecilik (patronaj) ve ulus/milliyetçilik ilişkisi yukarıda bahsedilen reel politik unsurun zorunlu kıldığı müspet milliyetçilik ilgisine kuvvetli bir çomak sokmaktadır.

Daha sonra yine bir vesileyle yaptığı ulus/milliyetçilik eleştirisinde tavizsiz bir anti-milliyetçilik teyakkuzu/olumsuzlaması/negatif diyalektiği/Adornoculuğu ve daha çok da hakiki Marksçı enternasyonalist eleştirisi yine bu soruşturmanın konusu olan reel politik/müspet milliyetçilik “safsatasına” kuvvetli bir tokattır. Ama yine de…

Yinesi, bu soruşturmanın girişte vadettiği ilk olgudur; bu olgu, müspet milliyetçiliğe yönelik reel politik ilgi, milliyetçilik kadar belki daha tehlikeli, yine buradan doğru daha içeride bir tür muhafazakarlığın canlanmasına; faşizmin mayalandığı, folluğunda büyüdüğü (Koçak’ın ifadesi), onun yarattığı dilin ve ilginin içinde kıvıl kıvıl hareketlendiği olguya yöneliktir ve Hakan Fidan’dan Bismarck çıkarma telaşındadır.

Bununla ilgili ikinci durum/olgu da faşist tehlikedir. Muhafazakarlık -ki hesap vermez-, kaç bin yıllık bilginin, yaşanmışlığın taşıyıcılığı iddiasındadır. Cellat olmasa da kurbana işaret edendir- ve reaksiyoner milliyetçilik - “demir ile çavdarın evliliği”(3) gibi faşizmin bileşenidir. Koçak’ın, memleketin salahiyeti için çırpınışlarına yönelik ilgisinin, solun ulusalcılığından ziyade ‘bütünün muhafazakarlığına’ yönelmesi ve buradan doğru biz “bilgi açlarına” bir yol göstermesi murad edilir.

Girişte vadedilen soru ise zorunlu reel politik müspet milliyetçilik ilgisinin ve tavizsiz anti-milliyetçiliğin bir biçim-içerik diyalektiğiyle ele alınıp alınamayacağıdır. Popülizmden korkmayan Leninist parti için popülizm bir anlamda biçimdi; parti yani içeriğin, proletarya diktatörlüğü gibi kesif bir ilgisi vardı, kafası karışık ve muğlak değildi -popülizm kavramının bir zorluğu da (Ranciere’in işaret ettiği) muğlaklığıdır. Böyle bir partinin -teorinin abartı payına rağmen- hakkında konuşulurken dahi karikatür olma eğilimi ortadayken ve reel politik hiç de yabana atılır durmazken, biçim içerik diyalektiği bize bu konuda ne söyleyebilir?

Müspet milliyetçi biçim, içeriği de milliyetçiliğe yönelik tavizsiz karşıtlık olan bir harekette soğrulabilir mi? “Tarihsel olsa da geçmeyecek”(4) olan milliyetçilik, kupkuru, buruşuk ama için için kaynayan kanlı canlı bu ideoloji daha kadim güçlerin (muhafazakarlığın) örtüsü olduğu gibi, örtüsü olabileceği başka şeyce soğrulup yok edilebilir mi? Son olarak “biçim aynı zamanda içeriktir” (yine Orhan abi)

Sonul yargısının politik değil de estetik bir yargı olmasının, bu zorluğun daha da girift bir hale gelmesinde bir payı yok mudur?


Notlar:

(1) Siyaset bilimi bu tür bir müspet milliyetçiliği Fransız yurttaşlığında, öteki tür yani müspet olmayanını Alman milliyetçiliğinde aramak gibi bir genelleme barındırır.

(2) https://mihri-belli.netlify.app/works/mihri-belli-abdullah-ocalan-gorusme-tutanagi/.

(3) Teori, eleştiri ya da abartı tam burada muhtemelen ‘reel politiği’ sorunsallaştırmayı tercih edecektir. Siyaset bilimi ise reel politiğin pisliğiyle uğraşmak durumundadır! Ama belki de asıl pislikle uğraşmak, asıl diyalektik olan unsur bu reel politikle uğraşmaktır! Biz burada yine de analitik analizi/unsuru tercih edeceğiz.

(4) Murat Gültekingil (Ed.), Sol, 4. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2018, s. 622.

5 Yasemin Çongar, Mustafa Arslantunalı, Lebriz İsvan (Ed.), Ne Mutlu Eşitim Diyene: Milliyetçilik Tartışmaları, 1. Basım, İstanbul, Kıraathane Kitapları, 2021.

6 Barrington Moore, Jr., Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, 3. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2012, s. 68.

7 https://birikimdergisi.com/haftalik/10908/tarihsel-olsa-da-gecmeyecek-milliyetcilik.

Öne Çıkanlar