Kılıçdaroğlu 'sokak kavgasını' becerebilmeli

Kılıçdaroğlu 'sokak kavgasını' becerebilmeli
İlk turda "memur çocuğu"nun terbiyeli, edepli, sevgi pıtırcığı yaklaşımı ile "sokak bıçkınının" kural tanımazlığı yarıştı. "Memur çocuğu" bir omuz darbesiyle açığa düştü. Kılıçdaroğlu bu turda kazanabilir ama sokak kavgasını sokak kavgası gibi yapmalı.

Ali Fırat ÇELEBİ

Seçimin ilk turu bitti. İkinci tur kapıda, moral üstünlüğü eline geçirmiş olan iktidarın keyfi yerinde, muhalefet ise öfke ve kırgınlık rüzgarına dolanan bayrağı toparlama çabasında. Evet, çıkmayan candan umut kesilmez. Ol bu cihetle, zihnimin iplerine takılanları paylaşayım.

Ancak ilk cüzde başlıktaki “memur çocuğu” benzetmesinin mana ve önemine değineyim ki bu benzetme yazının da bayrak direğidir.

Milattan önce değildi ama yıllar önceydi, sanırım Cezmi Ersöz’ün bir kitabında veya yazısında okumuştum. Mealen aktarayım: Bu toplumda en çok memur çocukları ezilir. Otobüse binerken dikkat edin kimin memur çocuğunu anlarsınız, onlar köşede sıra beklerken, aşağıdan gelenin hiçbir kuralı yoktur, omuz atarak öne geçer, memur çocuğu da öyle kenarda sıranın kendisine gelmesini bekler minvalinde bir şeydi.

Evet orta sınıf memur çocukları bir edep ve adapla büyütülür. Efendi olmaları istenir. ‘En azından eskiden öyleydi ve bu makbuldü) Aşağıdan gelenin ise, ona ‘sokak çocuğu’ diyelim, kurallarla arası pek yoktur. Ayakta kalma savaşında nezaket aramaz. Hele biraz palazlanırsa para veya mevki için hiçbir etik değer tanımaz, babasını bile satabilir; kara kamuyu da arkasına alırsa bıçkın kesilir, “ihaleleşir”, ‘serserileşir’, ‘mafyalaşır.” Devletin kurumlarını ele geçirdiklerinde ne yapabilecekleri ise son yıllarımızın kapak fotoğrafı gibi. Edep, adap bilmez oldular, ayakta kalmak için her haltı yediler, memur çocuğu ne kadar meteeddip yani edepli ise diğeri ‘perde birunane’ oldu, yani edep perdesi yırtılıp pare pare oldu. (Sokağın güzel imkanlarını ve güzel çocuklarını tenzih ederek yazıyorum)

YANİ YAŞANAN DENKLER KAVGASI DEĞİLDİ

Bu seçim bana tam bunu hatırlattı. Bir yanda "memur çocuğu", efendi, kötü söz söylemeyen, dürüst olmaya çalışan Kılıçdaroğlu; diğer yanda ise Kasımpaşa’dan çıkmış, mütedeyyin görünse bile her türlü bıçkınlığı, kuralsızlığı yapan biri var. İktidar ‘kavga boyunca’ hiçbir kural ve değeri dikkate almadı. Yani ‘kavga’ daha baştan en azından sınıflar ve fıtratlar itibariyle denklerin kavgası değildi.

“Sokaktan gelen” daha gong çalmadan bel altı vurdu.

Bir hukuk alavere dalaveresiyle İmamoğlu’nu tasfiye etti. İmamoğlu’na açılan saçma dava Erdoğan’ın en kritik ve kendisi açısından en önemli seçim hamlesiydi. İmamoğlu’nu tasfiye etti, boşa düşürdü.

Çünkü İmamoğlu’nun kendisi için sorun oluşturabileceğini, gerektiğinde onun da ‘tekme tokat girebileceğini’ erken fark etti, ondaki “potansiyeli” gördü. Karşısına “memur çocuğunun” çıkmasının daha iyi olacağını, sokak diliyle Kılıçdaroğlu’nu “yiyebileceğini” düşündü, baştan itibaren bu düşünce bile ona ve şürekasına moral üstünlük sağladı. (Buradaki İmamoğlu-Kılıçdaroğlu karşılaştırması biri diğerinden daha iyidir gibi bir anlam taşımıyor)

Kılıçdaroğlu baştan itibaren kendi kalıbına uygun efendi, edepli bir seçim stratejisi istedi. Sevgi pıtırcığı gibi davrandı. Kavga istemiyoruz “helalleşelim” dedi, herkesi kucaklamaya çalıştı, “türbanlı hanım kızım” dedi, bozkurt işareti bile yaptı ama bunların bu toplumda en azında günümüzde yeteri kadar karşılığı olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Bunca yıllık kutuplaştırmaya, kavgaya karşı bir karşılığı olabileceği düşünüldü belki ama “Sana söz yine baharlar gelecek” naifliği, otobüse binmeye çalışan memur çocuğunun bir omuz darbesiyle arkaya atılmasıyla sonuçlandı. Mahallenin "temiz çocuğu" kağıt üstünde kaybetti.

İmamoğlu peşreviyle başlayan ‘iktidar sevdalıları’ ise sinevizyonda Kılıçdaroğlu görüntülerinin arkasına Kandil görüntüleri koymaktan tut, “LGBT+Q'nun içerisinde insanla hayvanın evlenmesi de var”a kadar yalan üstüne yalan, fırıldık üstüne fırıldak, tezgah üstüne tezgah peşinde koştular.

KILIÇDAROĞLU’NUN İLK YAPMASI GEREKEN

Şimdi kapıda ikinci tur var ve vakit sınırlı. Kılıçdaroğlu, iki hafta içinde ilk turda kendisine oy veren seçmenin bozulan moralini toparlayarak sandığa gitmelerini sağlayabilir. Bazı mütereddit AKP'lilerin sandığa gitmesine engel olabilir, sandığa gitmeyenleri harekete geçirebilir. Bunları başarabilir. Ama yapması gereken daha zor şey var o da ‘kavganın’ tarzı.

Edepli çocuk olarak kazanması mümkün değil, biraz “pisleşmesi, bıçkınlaşması” gerekiyor. Kendi seçmenine umut, kararsızları ve sandığa gidenleri toparlamak istiyorsa daha sert bir tarzı siyaseti benimsemesi gerekiyor. Çoğu zaman “hayat şoklar düzeyinde algılanır, kavranır.” Kılıçdaroğlu’nun da "şok tedavi"ye başlaması lazım!

İnsanların düşüncelerini kısa zamanda değiştiremezsiniz ama duygularına hitap edebilirsiniz. Şok dalgalarının böyle bir işlevi var. Elde avuçta ne varsa karşı tarafa boca etmeli. Yolsuzluk dosyaları ve daha ne varsa. Seçmeni sarsacak işler yapmak gerekiyor. Agresif bir kampanyaya başladı ama agresif olmak, bağırıp çağırmak, "gözünü oyarım" demek değil. Eldeki hiçbir veriyi kullanmakta tereddüt etmemek, rakibin gerçek dışı kampanyasına karşı, eldeki gerçekleri çekincesiz kullanmak sözünü ettiğim.

DAVUTOĞLU ŞİMDİ KONUŞMAZSA NE ZAMAN KONUŞACAK

Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın elinden toplumda karşılık bulan “milli beka ve güvenlik” kozlarını alabilmeli. Bu konuda Davutoğlu ve Babacan kilit önemde. Davutoğlu ve Babacan yıllarca Erdoğan’la birlikte çalıştılar. Özellikle Davutoğlu hem “barış sürecini”nin hem de sonraki yıkımın tanığı. Kılıçdaroğlu sayesinde nicel hiçbir karşılığı olmadan Gelecek Partisi 9, Deva 14 vekil soktu Meclis’e. Bu iki isim o döneme ait bildiklerini, yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını şimdi konuşmayacaklarsa ne zaman anlatacaklar?

SURİYELİ GÖÇMENLER VE İKİNCİ TURUN MATEMATİĞİ

İkinci turda kazanma umudunu artıracak, kitleleri mobilize edecek diğer önemli nokta ise ilk tur seçim sonuçları. 20 anket şirketinin bilemeyip her ne hikmetse sadece İçişleri Bakanı Soylu’nun küsuratına kadar bildiği bir oy aldı Erdoğan: Yüzde 49.50. Bunun “çıplak” oy olup olmadığı ne yazık ki tartışmalı.. Bu seçimde acaba ne kadar göçmen oy kullandı? Yani bildiğimiz bir şey var: İktidar aynı 'çabayı', 'emeği', 'organizasyonu' bir kez daha gerçekleştirmek zorunda. Yani kağıt üstünde gördüğümüz gibi Kılıçdaroğlu 4 puan geriden başlamayacak. Yani maç sıfırdan başlıyor, hakem düdüğü yeniden çalacak.

Bu konuda yapılacak en önemli iş seçim güvenliği ve veri aktarımının sağlanması. “Dolgu oyların” önüne geçilmesi. İktidar, muhalefetin soluğunu İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde olduğu gibi ensesinde hissetmeli. Olası “Truva atlarına” karşı uyanık olunmalı. (Geçen turda CHP’nin veri akışının olması gereken zamanda gelmemesi Kılıçdaroğlu’nun elini kolunu bağladı. Bunun üzerine Onursal Adıgüzel ve kampanyadaki diğer iki ismin görevden alındı. Artı Gerçek haber yaptı bu isimlerden birinin şirketinin Erol Olçok’ın kardeşiyle aynı binada olması ve diğer sıkı fıkılıklar ise ayrı bir yazı konusu)

Ez cümle “memur çocuğu”, sokak kavgasını becerebilirse ve seçim güvenliği sağlanırsa bu iş olabilir. Yoksa hep birlikte geleceksiz bir ülkeye yelken açacağız.

Öne Çıkanlar