İkinci Yom Kippur, dördüncü Filistin-İsrail savaşı

İkinci Yom Kippur, dördüncü Filistin-İsrail savaşı
Hamas Aksa Tufanı’nı Yom Kippur’un yıldönümüne denk getirdi, İsrail ise misliyle karşılık veriyor. Peki, Filistin ile İsrail arasında eli kulağında olan dördüncü büyük savaşın arka planı ne?

Balkan TALU


Filistin’de Hamas 7 Ekim 2023 günü, sabah saatlerinde İsrail topraklarına roket saldırıları başlattı. 'Aksa Tufanı' adı verilen bombardıman ve akınlarda çok sayıda kişi Hamas güçleri tarafından esir alındı. İsrail ve Filistin’de ölü sayısı 3 bini aştı. İsrail hükümeti savaş hali ilan etti ve misilleme olarak Demir Kılıçlar operasyonunu başlattı.

İsrail ordusunun da Gazze’ye yönelik bombardımanları devam ederken kapsamlı bir kara harekâtı yapılması gündemde. ABD Başkanı Joseph Biden askeri, istihbari açıdan İsrail’e her türlü desteği vereceğini açıkladı.

Filistin -İsrail krizinde sıcak çatışmalar yıllar sonra yeniden başlamış durumda. 1948, 1967 ve 1973’ten sonra dördüncü büyük Filistin-İsrail Savaşı’na tanıklık ediyor olabiliriz. Hamas’ın Aksa Tufanı bir gün rötarla da olsa, 1973 yılındaki Yom Kippur Savaşı’nın yıldönümüne denk getirildi. Meramımızı anlatabilmek için krizin tarihsel arka planına bir göz atmak gerekebilir.

Yom Kippur Savaşı, 1967 hezimetinden sonra Arapların İsrail karşısında ilk elde ettiği galibiyetti. Bu zafer Suriye’de özellikle Hafız Esad’a yaradı. Yom Kippur zaferine kadar Suriye’de erken kalkan darbe yaparken, Hafız Esad kendi iktidarını kurmayı ve korumayı başardı.

Gelin görün ki, Camp David sürecinde Mısır Filistinlileri yarı yolda bırakınca, Yom Kippur bir Pirus zaferine dönüştü. Yahudi aydınları arasında dahi tedirginlik yaratan, 1948 Savaşı’nda Filistinlilere yaptığı katliamlarla bilinen eski Irgun lideri Menahem Begin Nobel Barış Ödülü almış oldu, o kadar.

OSLO HEZİMETİ VE BOŞA ÇIKAN UMUTLAR

1990’lardaki Oslo sürecinin hezimetle sonuçlanması Filistin’in resmi bağımsızlığının bir türlü tanınmaması, ardından da ikinci intifadanın başlaması Filiilstin Kurtuluş Örgütü ve El Fetih’in kademeli olarak irtifa kaybetmesine sebep oldu. Yaser Arafat gibi kült bir lidere laf söylemek çok kolay değildi. Ama kerameti kendinden menkul, yaşı geçmiş ve epey yolsuzluğa da bulaşmış Tunus kuşağının gençlere kulak vermemesi, 2005 yılındaki Şarm El Şeyh görüşmelerinde Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’ın Bush ve Şaron’la gülümseyerek pozlar vermesi zihinleri bulandırdı.

Edward Said, Oslo ve ikinci intifada üzerine yaptığı yorumlarda Arafat’ın da ABD’ye haddinden fazla güvendiğini söylüyordu. Şarm El Şeyh sürecinde Ariel Şaron, Filistin devletini kendisinin kuracağını söylüyordu. 'Sabra ve Şatilla kasabı' olarak bilinen Şaron’un bu çıkışı dünya kamuoyunu epey şaşırtmıştı. Şaron bir yandan Şarm El Şeyh müzakerelerini yürütürken, bir yandan da 2005 yılında Filistin sorunu konusunda Likud’la ihtilafa düşüp kendini merkez sağda konumlandıran Kadima Partisi’ni kurmuştu. Bugün başbakanlık koltuğunda oturan Netanyahu ise daha sonra alenen, Filistinlilere asla devlet kurdurmayacağını söylüyordu. 2006 yılında Şaron’un ani bir biçimde beyin kanaması geçirip bitkisel hayata girmesi Netanyahu’nun iktidarı devralmasına ve dediğini yapmasına yol açtı. ABD’nin İsrail’e verdiği koşulsuz destek de, iki devletli çözümü rafa kaldırdı.

Yıllarca iki devletli çözüm sakızı çiğnenirken, Filistinlilerin çok da fazla kazanım elde edememiş olması 2006 seçimlerini Hamas'ın kazanmasına sebep oldu. Sürekli demokratik seçim çağrıları yapan ABD yönetimi ise sonuçlar belli olunca mızıkçılık yapmaya başladı. 2007 yılı itibariyle iki devletli çözüm yerini toplu cezalandırmaya, Gazze’de karartma ve ablukaya bıraktı.

Peki Aksa Tufanı saldırısının zamanlaması neden şimdi?

Türkiye’nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon’un T24’te yayımlanan analizine bakılırsa "İsrail, Arap Barış Planı'nda öngörüldüğünün aksine, işgal altındaki topraklardan çekilmeden, Filistinlilere haklarını vermeden Arap ülkeleriyle normalleşmeye geçti.” Buna ek olarak, Netanyahu’nun ultra ortodoks ve milliyetçi müttefikleri Maliye, Ulusal Güvenlik, İçişleri ve İskan gibi kritik bakanlıkları aldı. Önhon’a göre radikal sağcıların gemi azıya almasından sadece Filistinliler değil, Yahudiler de şikayetçi.

YES WE CAN; NO WE CAN’T

Burada küçük bir ara verip sormak gerekirse; radikal sağcı Yahudi yerleşimciler nasıl bu kadar cesur olabiliyor? Cevap: ‘Yes We Can’ diye slogan atan eski ABD başkanı Barack Obama’nın, başka meselelerde de olduğu gibi, ‘No We Can’t’ deyip havlu atmasından... Obama aslında başlarda kalıcı barış sağlanamasa bile en azından yerleşimcilerin fiili ilhak anlamına gelen inşaatlarını frenleyebilmek istiyordu. Obama’nın bu yaklaşımı o dönemki yardımcısı, şimdiki ABD başkanı olan Joseph Biden ve Dışişleri Bakanı olan Hillary Clinton tarafından engellendi. Herkesi tedirgin eden dört senelik bir Donald Trump yönetiminin ardından bir sonraki turda ABD yönetimi tipik bir müesses nizamcı, yaşlılıktan ara ara gözleri uzaklara dalan Biden’a emanet edildi.

İSRAİL SİYASETİNİN DEĞİŞMEZLERİ

Benyamin Netanyahu’nun başı yolsuzluk iddiaları yüzünden dertte. Bu yüzden de yargıyı kendine bağlamaya çalışıyor. Peki dört senede beş seçim yapmak zorunda kalan ve her hafta sonu protestolarla karşı karşıya gelen Netanyahu bu gelişmelere rağmen nasıl seçilebildi?

Evet, popülist sağ bütün dünyada yükselişte ama bu noktada İsrail’in fazlasıyla değişmez olan siyasi geleneğine de bir göz atmak gerekebilir. İlk olarak İsrail siyasetinde başarılı olmanın sabit kuralı hâlâ Eşkenaz (Doğu Avrupa) Yahudisi ve asker kökenli olmak. Buna ek olarak baraj altı kalan İşçi Partisi de (bizim CHP’ye epey benzerler) dahil, merkez partilerin Filistin işgalini meşru gören kurucu devlet ideolojisi Siyonizmi sorgulamaya çok da yanaşmadıkları herkesin malumu. Nitekim son seçimlerde hem Netanyahu’nun sağ blokunda hem de Değişim listesinde yer almayı reddeden Filistinliler ayrı bir ‘Ortak Liste’ ile seçimlere girdiler ama mecliste sadece beş sandalye kazanabildiler. Efendim? Bir yerlerden tanıdık mı geldi?

İSLAMİ CİHAT VE FHKC DE CEPHEDE

Peki Hamas İsrail’in meşhur savunma duvarını Demir Kubbe sistemini nasıl aşabildi? BBC tarafından yapılan haber- analizde bu durumun İsrailliler için olduğu kadar Filistinliler için de bir şok olduğuna işaret ediliyor: “Mısır tarafında Refah’a çıkan tüneller kapatıldığı halde Filistinli grupların silah kapasitesi gerilemedi aksine kendi yeraltı tesislerinde boşalan depoları daha iyileriyle doldurmaya devam ettiler."

Buna ek olarak, Aksa Tufanı’na İslami Cihat ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) silahlı kanadı Ebu Ali Mustafa Tugayları da dahil olmuş durumda. Hamas, Aksa Tufanı’nın sebebi olarak Doğu Kudüs'te Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlallerini gösteriyor. İsrail okullarında “El Aksa’yı yıkacağız, yerine Süleyman Mabedi’ni tekrar inşa edeceğiz” gibi cümleler kurulduğunu hatırlamak bu noktada faydalı olabilir...

Bu ihlallerin arka planıyla ilgili olarak BBC, Yom Kippur gibi dini bayramlar vesilesiyle Yahudilerin Ağlama Duvarı'nda dua etmeleri öncesinde İsrail güçlerinin Mescid-i Aksa'yı basmayı adet edindiğine işaret ediyor.

GAZZE’DE ABLUKA, BATI ŞERİA’DA BASKI VE ŞİDDET

Tabii ki olay sadece Harem’uş Şerif’te Filistinlilerin maruz kaldıklarını söyledikleri zorbalıklardan ibaret değil. Gazze çok uzun süredir bir açık hava hapishanesine dönüşmüş durumda. Yerleşimcilerin Batı Şeria’da uyguladığı şiddet ve baskı, buna karşılık Filistin özerk yönetimindeki otorite boşluğu silahlı direniş hücrelerinin genişlemesine yol açtı. 2021 yılında Mescid-i Aksa’daki baskınlar üzerine Hamas İsrail'i roket yağmuruna tuttu; BBC’nin haber analizine göre, sadece Batı Şeria'da ocaktan bu yana 172 Filistinli öldürüldü.

Netanyahu’nun zaferini yorumlayan bağımsız gazeteci, editör Noam Sheizaf, 2022 yılının kasım ayında El Cezire’ye verdiği demeçte Arap yurttaşlara yönelik militarist yaklaşımın çoğalmasından endişe ettiğini ve bir Arap- Yahudi politik işbirliğine ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Aslında bu o kadar da imkânsız değil. Mesela İsrail’in Aksa Tufanı’na misilleme olarak yaptığı Demir Kılıçlar operasyonunun ardından İsrail Komünist Partisi (MAKİ) gibi sol partilerin oluşturduğu Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe (HADASH), ortak bir açıklama yayımladı.

Açıklamada "Aşırı sağcı Netanyahu hükümetinin canice işgal politikasının" bölgede yaşananlardan sorumlu olduğu ve İsrail’in bu tavrının bölge barışı açısından büyük tehlikeler yarattığı söyleniyor. MAKİ ve HADASH tarafından duyurulan kınama bildirisinde, İsrail hükümetinin himayesinde çılgına dönmüş yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya yönelik saygısız tavırlarına ve Aksa Tufanı’ndan sadece iki gün önce önce Batı Şeria’daki Huwara kasabasında gerçekleştirdikleri pogroma dikkat çekiyor.

Peki Huwara kasabasındaki pogrom provasında neler olmuştu? Batı Şeria’nın kuzeyindeki Huwara’da trafiğe takılan bir araçta Filistinli silahlı bir kişi İsrailli bir aileye ateş açmıştı. Olay kimse yara almadan atlatıldığı halde İsrailli yerleşimciler bölgede isyan çıkarmıştı. Aralarında radikal sağcı bir milletvekilinin de bulunduğu onlarca yerleşimci Batı Şeria’nın kuzeyindeki kasabaya akın etmiş, 19 yaşındaki Filistinli bir genç öldürülmüştü.

Dünya yurttaşları olarak değişim taleplerine kulak tıkıyor, milliyetçi popülist anaforlara kapılıp müesses nizama can sıkıcı derecede fazla meylediyoruz. ABD değişim taleplerine kulaklarını tıkadı, İsrail’in dinci milliyetçi müesses nizamına kayıtsız şartsız desteğini devam ettirdi. Yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıya olan 74 yaşındaki Netanyahu dinci, milliyetçi, ve hatta homofobik popülist sağı arkasına alarak iktidarını korudu. Netanyahu uzun zamandır Filistinlilere Gazze ve Batı Şeria’yı dar ediyor.

Hamas ise Yom Kippur’un yıldönümünde dönüm noktası bir zafer elde ederek hem içeri hem de dışarı mesaj vermek peşinde. Bir ihtimal İran’ın ve dolayısıyla Hizbullah’ın desteğini alıp askeri cephede başarılı olsalar bile bunu ne kadar ileri taşıyabilecekleri ise ayrı bir muamma.

Öne Çıkanlar