HDP Meclis Grubu açısından sömürge valiliği okuması

HDP Meclis Grubu açısından sömürge valiliği okuması
Onlarca belediye başkanı ve meclis üyesi tutuklanıyor, görevden alınıyor, meclis grubu olup bitenler karşısında yerel yönetim kurulunun açıklamalarıyla yetiniyor. Kazanılan mevziler birer birer yok ediliyor, meclis grubu ve parti sadece izliyor.

Mustafa Akengin


Mecliste sömürge valiliği atamalarına dayanak teşkil eden değişikliğin görüşülmesi ve resmi gazetede yayınlanarak yasallaşması süreçlerinde HDP meclis grubu ve HDP – MYK'nın, bu yasalarla ilgili bir çalışma içinde olmadığı görüldü. Bu konu hakkında tek yetkili Yerel Yönetimler Kurulu olduğundan ne meclis grubu ne de MYK, hiçbir çalışma içine girme gereği duymadı.

Oysa HDP Yerel Yönetimler Kurulu veya MYK’sı bu kanunlar üzerinde iyi hazırlanmış olsaydı, birinci ve ikinci SÖMÜRGE VALİLERİ dönemi bu kadar kolay olmaz; AKP-MHP faşist iktidarı bu kadar pervazsız ve rahat davranamazdı. Yerinde ve zamanında yapılmayan hamlenin sizi rakipleriniz karşısında güçsüz kılacağını bilmeniz gerekir. Kürt siyasetine karşı ayırımcı bir politikanın uygulandığını biz de dünya da görüyor ve biliyor. Zoru kullanarak her türlü hileye ve hukuksuzluğa başvurarak Kürtler üzerinde sürekli bir baskı ve basınç uygulayarak alenen suç işliyorlar. Bunu biliyor olmanıza rağmen elinizdeki son kozunuzu ve hamlenizi yapmayarak, rakibinizin eline bir avantaj veriyorsunuz. Haklı ve gururlu olduğunuz bir davada, rakibinizin size karşı yapabileceklerini tahmin etmek gerekiyor.

Onlarca belediye başkanı ve meclis üyesi tutuklanıyor, görevden alınıyor, meclis grubu tüm bu olup bitenler karşısında sadece yerel yönetim kurulunun açıklamalarıyla yetiniyor. Kazanılan tüm mevziler birer birer yok ediliyor ,meclis grubu ve parti sadece izlemekle yetiniyor.

11 Eylül 2016 birinci ve 19 Ağustos 2019 ikinci sömürge valileri döneminde, ilk etapta üç büyükşehir belediye başkanı, “Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir” görevden alındı. Bunun hazırlığı 1 Eylül 2016 tarihinde yapıldı. 674 sayılı KHK 29818 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Aradan on gün geçtikten sonra atamaları başladı. Bu KHK’nın son paragrafında; görevden uzaklaştırılan veya tutuklanan belediye meclisi üyesinin istifa etmesi halinde de bu fıkra hükümleri uygulanır yazıyor. Yani iktidar, "Ben sırasıyla ister belediye başkanı olsun ister meclis üyesi olsun ilkin ona bir suç isnat ediyorum ve “terörle” iltisaklı gösterip sonra onu görevden alıyorum" diyor.

Ayrıca, 674 sayılı KHK’ya dayanarak yerine atama yapılan belediye başkanların başkanlığı düşürülmüyor. Sadece yerine vekil atanıyor. Vekil belediye başkanı, asil belediye başkanından daha fazla yetkiyi kullanarak meclisi bile çalıştırmaya gerek duymuyor. Vekil atanmasının hukuki hiçbir dayanağının olmadığı, yetki gaspı olduğu tüm otoriteler tarafından bilinmesine rağmen uygulama devam ettiriliyor. Yerine atama yapılan seçilmiş belediye başkanı, hakkında yürütülen davalar Yargıtay tarafından kesinleşinceye kadar maaşının 3/2 si almaya devam ediyor.

İçişleri Bakanlığı'nca görevden alınan büyükşehir belediye başkanlarının, suçlu olmadıkları halde düzmece iddianamelerle tutuklanmaları ancak görevlerine son verilmemesi de oldukça düşündürücüdür. Görevden almıyorlar, çünkü görevden aldıkları takdirde 2972 sayılı mahalli idareleri hakkındaki kanunun uygulaması gerektiğini biliyorlar. Bu nedenle yargılama süreçlerini de görevlerinin sonuna kadar devam ettiriyorlar. Hemen sonra bir plan dahilinde, İl ve ilçe belediye başkanları da görevden alınıyor. Bu süreç her hafta devam ettirilerek adeta bu işin propagandası yapılıyor ve toplumun bu süreci kanıksaması sağlanıyor. Rutin bir işmiş gibi kamuoyuna sunuluyor. Hükümet tarafından bu oyun her hafta sahneleniyor. Kürt illerinde 11 Eylül 2016 tarihinden itibaren ve her iki dönemde de bu oyun aynen sahneleniyor.

Belediye başkanları konusu halledildikten sonra sıra belediye meclis üyelerine geliyor. İlk etapta aktif meclis üyeleri hakkında düzmece iddianameler hazırlanarak görevden alınmaları ve birçoğunun meclis üyeliğinin düşürülmesi sağlanıyor. Daha sonra diğer meclis üyeleri teker teker siyasetin dışına itilerek bertaraf ediliyor.

Bu arada kritik noktalarda çalışan memurlarda peyder pey açığa alınarak daha sonra görevlerine son veriliyor. İşçi memur ve şirket çalışanı ayırımı yapılmadan, kendileri için tehlikeli gördükleri çalışanların bir sözle veya bir kararla görevden atılmaları sağlanıyor.

Böylece sömürge valileri dönemi kendi mecrasında akarken, HDP ve Yerel Yönetimler Kurulu olup bitenleri hiçbir şey yapamadan izlemekle yetiniyorlar. Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur; birinci ve ikinci atama dönemlerinde hükümet tarafından kullanılan yol ve yöntemlerin aynı olmasına rağmen HDP ya da Yerel Yönetimler Kurulu'nun süreci pasif direnişle karşılamaya çalışmasıdır. Belediye başkanlarıyla birkaç hafta kaldırımların üzerinde oturmaktan öteye gidemeyen yöntemler kullanılarak, toplumun birken öfkesinin alınması sağlanıyor. Ve sömürge valileri süreci, bu şekilde yönetilerek tamamlanıyor.

ÖNGÖRÜLEMEYEN VE ALINAMAYAN TEDBİRLER

Peki, görevinden alınan ve cezaevine atılan bir belediye başkanı neden istifa etmez ya da istifa etmesine izin verilmez. Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi, üç başkan görevden alındıktan sonra sıranın diğer belediye başkanlarına ve meclis üyelerine geleceği neden öngörülemedi ve önlem alınmadı? Birinci kayyım döneminde hükümet tarafından HDP’li belediyelere karşı yapılan bu kıyımın ikinci bir defa yapılmayacağı mı düşünüldü? İzlemektense önlem alıp ilkeli bir duruş veya hamle yapılsaydı, demokrasi ve uluslararası hukuk açısından sistem daha fazla zora girmez miydi? KHK’ların sonuçları ve yapacağı tahribatlar neden öngörülemedi?

Belediye başkanları ve meclis üyeleri dahil toplamda 1598 seçilmişin, görevlerinden istifa etmeleri halinde birçok belediyede yasal anlamda yönetim boşluğu oluşacaktı. Bu alternatif neden gündeme gelmedi? Seçilen belediye başkanları veya meclis üyelerine sömürge valisi atamalarına karşı ne düşünüyorsunuz diye neden sorulmadı? Seçilen ama kurul tarafından atanan belediye başkanları ve meclis üyeleri, halkın iradesini temsil etmiyorlar mıydı? Seçilmişlerin her biri kendi seçim çevresinde halkın oylarıyla seçilmediler mi? Ülke genelinde toplamda 97 seçim çevresinde yeniden seçim havasına girilmesi, sistem açısından bir hezimet olmayacak mıydı? Bu soruların mutlaka cevapları olmalıdır. Sorumlu düzeyde olanların halka bir özeleştiri borcu vardır.

Geniş bir çerçevede hem yerellerde hem de parti meclisinde bu konu tartışılmalıydı. Örneğin; Diyarbakır-Van ve Mardin de geniş katılımlı bir toplantı yapılarak uygulamaların neler olabileceği konusunda halkın onayı alınabilirdi. Hem sokaklar bu konuda canlı tutulabilir hem de diğer açılardan konu enine boyuna incelenip, haklı ve meşru olan bu konumda daha özgüvenli kararlar alınabilirdi.

İstifa seçeneği işletilmemesinin AKP-MHP iktidarına yaradığının görülmemesi, düşünülmemesi zafiyet olmuyor mu? İstifa konusunun bir seçenek bir alternatif olarak düşünülmemesine kim neden karar verdi? Yerel Yönetimler Kurulu, belediyelere bağlı şirketlerde çalışan birkaç yönetici için istifa mekanizmasını bir genelgeyle ilan ederken; bunun seçilmişler açısından düşünülmemesi gerçekten sorgulanmalıdır. Zira şirket yöneticilerinin istifa etmeleri, sömürge valilerin işini kolaylaştıran bir hareketti. Yasal açıdan şirket yönetim kurulları sadece genel kurulla görevden alınabiliyorken, siyasetimizin sömürge valilerin işini kolaylaştırmak için genelgeyle istifalarını sağlaması çok ama çok düşündürücü bir durum değil midir?

Meclis üyelerinin düzmece gerekçelerle görevden alınması, terörle iltisaklı gösterilmesi, asillerin yerine yedekler getirilerek meclisteki çoğunluğun iktidar lehine değişmesi için her şey yapılmıştır. Zira yasal açıdan meclis çoğunluğu sağlanmadığı taktirde, meclis seçimlerinin yenilenmesi gerektiğini bilen iktidar süreci manipüle ederek geçiştirmiştir. Yerel Yönetimler Kurulu, neden bu süreci sadece izlemekle yetinmiştir?

Oysa HDP’nin 97 seçim çevresinde oy oranı yüzde 70’ler seviyesinde ve tüm seçilmişler açısından istifa mekanizması işletilmiş olsa belediye meclisleri çoğunluğu kaybedeceğinden; mülki amir ve ilçe seçim kurullarının, yasal süresi içinde seçimlerin yenilenmesi için süreci başlatmaları anayasal bir zorunluluktu. Bu öngörüsüzlük Yerel Yönetim Kurulu açısından bir zafiyet oluşturmuyor mu?

Yerel Yönetimler Kurulu veya HDP – PM-MYK’sı bu konuda bir araştırma ve inceleme gereği neden duymadı? Yüzlerce seçim çevresinde seçimlerin yenilenmesi imkânı varken, bu imkân neden kullanılmadı? Birinci sömürge valileri döneminde varsayalım ki, acemilik yaşadık. Ama ikinci dönemi adeta üzerimize gelen zulüm ve baskı dalgasının farkında olmamak kabul edilemez bir durumdur.

Üç büyükşehir belediye başkanın görevden alınması ile tutuklanmasından yaklaşık 30 gün sonra düzmece iddianamelerle diğer başkanlar tutuklandı. Yani AKP-MHP ittifakı, bir aylık hazırlık döneminden sonra harekete geçti. Seçilmişlerin tamamının topluca istifa etmeleri hamlesi düşünülmüş ve hayata geçirilmiş olsaydı, siyasal konjonktür bu günkünden daha farklı bir noktada olamayacak mıydı? İktidarın ortaya koyduğu oyunu fark etmemek alenen iş bilmemektir.

Sadece belediye başkanları 3/2 maaşlarını alsınlar diye buna seyirci kalındığını sanmıyorum. Böyle düşünülmesi kabul edilemez bir durumdur. Bu tahribatın, bu öngörüsüzlüğün HDP’ye ve genel anlamda Kürt siyasetine hiçbir faydası olmamıştır. Yerinde ve zamanında hamle yapmazsanız sorun kangrenleşir, yara derinleşir, inanç zayıflar, güven kalmaz ve yenilgi mutlak son olur. Özellikle yerel seçimlerde ve seçim süreçlerinde binlerce lira seçim bütçesi kullanılarak alınan belediyelere, bir gecede, bir kararla el konulmasına verilen cevap; sadece birkaç basın açıklaması olmamalıydı. Bu olup bitenlerin bir tek açıklaması var, halkı hafife almak.

EĞER İSTİFA EDİLSEYDİ NE OLURDU?

674 Sayılı KHK ile 5393 sayılı belediye kanunun 45. maddesine eklenen son cümledeki ifade; "Görevden uzaklaştırılan veya tutuklanan belediye meclisi üyesinin istifa etmesi halinde de bu fıkra hükümleri uygulanır" diyor.

Görevden uzaklaştırılan veya tutuklanan seçilmişlere bu fıkra hükümleri uygulanır. Demek ki üç büyükşehir belediyesine kayyım atandığı an 97 belediyede, belediye başkanları ve meclis üyelerinin istifa etmeleri önünde hiçbir engel bulunmamaktadır.

Kısaca, AKP "45.maddeye eklenen bu ifadeyle; ben sizi görevden uzaklaştırdıktan ve tutukladıktan sonra siz istifa etseniz de bir anlamı yoktur, ben sizi görevden alıyorum" demekte. Dolayısıyla üç büyükşehir belediyesine karşı yapılan bu kayyım atamasıyla istifa seçeneği topyekûn bir hamle ile hemen devreye alınmalıydı.

Ortaya çıkan bu durum karşısında AKP-MHP hükümetinin izleyeceği iki yol vardı. Birincisi yasal süreçtir, bu da seçimlerin ilgili kurumlar tarafından derhal ve yeniden yapılmasıdır. İkincisi ise hiç seçim yapmaz istediği adamı atardı. Her iki durumda da yerinde ve zamanında yapılan hamle ile ülke ve bölge gündemini bir yanıyla bizler belirlemiş olurduk. Sanırım Kürt halkının da beklediği ve istediği çıkış böylesi bir tutum ve hamleydi.

BÜTÜN ATAMALARIN TEK SEFERDE YAPILMAMASININ NEDENİ VAR

Neden tüm HDP belediyelerine aynı anda tek seferde sömürge valisi atanmadı? Çünkü yapamazlardı. Suç üretmeleri, dosya hazırlamaları ve düzmece ifadeler bulmaları gerekirdi. Rejim yani AKP-MHP, yaklaşık 100 belediyeye aynı anda sömürge valisi atadıklarında kendi seçmenlerine ve halka bunun izahını yapamazlardı. Ama belli bir sıralamayla ilkin büyükşehirlerden başlayarak yapılan atamak daha anlaşılabilir bir durum olacağından veya kanıksanacağından bu yöntem kullanıldı. Seçilmişleri İLTİSAKLI gösterebilmek için süre ve zaman gerekliydi.

Birinci sömürge valisi döneminde üç büyükşehir belediyesine atamalardan sonra istifa seçeneği düşünülmüş olsaydı, ikinci sömürge valileri dönemi hiç yaşanmamış olacaktı ve inanın bunu göze alamazlardı.

1 Eylül 2016 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 674 sayılı KHK'dan 10 gün sonra, 1 Eylül 2016 tarihinde birinci atama dönemi hemen uygulamaya konuldu ve üç büyükşehir belediye başkanı tutuklandı. Birinci dönem iyi yönetilebilse, hükümetin oyunları önceden öngörülebilse, yerinde ve zamanında uygun hamle yapılsaydı, 4 Ekim 2016 tarihinde eş genel başkanlar, 12 milletvekili, HDP ve Kürtlere yapılan bu darbe boşa çıkartılabilirdi. Rejimin Kürtlere karşı bu kadar acımasız olabileceği öngörülemedi.

Bu dönemi hem seçim süreçleri açısından hem de yasal açılardan irdelemek ve bir karşılaştırma yaparak halkın bilgisine sunmak, tarihsel bir görev ve sorumluluk olarak orta yerde durmaktadır. İlgili kurumların bu konuda halka karşı açıklama yapması bir görev ve aynı zamanda bir zorunluluktur. Bu dönemde yaşanan öz yönetimler konusu ise bir başka yazının konusu olabilir. Kürt halkı her yönüyle bunun değerlendirilmesini yapacaktır.

2019 – 2023 BEŞİNCİ YEREL YÖNETİM DÖNEMİ

Bu dönemin en önemli çıkışı, 1999 yerel seçimlerinde kullanılan “KENDİMİZİ DE KENTİMİZİ DE BİZ YÖNETECEĞİZ” söyleminin 2019 ruhu ile yeni bir başlangıç yapma hamlesidir. 31 Mart 2019 yerel seçimine HDP ile girildi ve 3 Büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesi toplam 65 belediye kazanıldı. Önceki dönem ile karşılaştırıldığında sayısal anlamda belediye bazında ve oy oranında bir düşüş yaşandı. Ancak Amed Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde oy oranları bir önceki döneme rağmen artmıştı. Toplamda 1230 belediye meclis üyesi, 101 il genel meclis üyesi olmak üzere 1.396 kişi yerellerde seçimle göreve geldi.

2014'te alınan oy sayısı 397.148, oy oranı ise % 55,11 iken; 2019'da alınan oy 490.571, oy oranı ise % 62,93 olarak gerçekleşti. Bu durum, seçimlerde aday profilinin, kadın veya erkek olmasının seçmen tercihleri açısından önemini göstermekte. Halkın önüne kimi koyarsam kazanır mantığı önceliğini ve güncelliğini yitirmiştir. Siyasetin bu olguları dikkate alması çok önemlidir.

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde Kürt siyaseti açısından önemli bir girişim de, Kürt partiler arasında yapılan yerel seçim ittifaklarıdır. Türkiye Kürtleri açısından tarihte ilk defa Kürt partilerin bir araya gelmiş olması, Kürtlerin birliği açısından çok önemli görülmüştür. Lakin devletin gücünü ele geçiren hükümetin, Kürt siyasetçilerine ve yerel yöneticilerine yönelik uygulamaların, Kürt ittifakında kısmen çözülmelere neden olduğunun da altını çizmek gerekiyor. HDP listelerinde seçime giren ittifak adayları baskı ve zor karşısında kendilerini geri çekti ya bağımsız kaldı ya da AKP veya başka partilere geçti. Dolayısıyla sadece yerelde yapılan bu güç birliği hukuki bir bağlayıcılığı olmadığı için zayıf kaldı. Bu ittifakın halktan çok fazla destek görmediğini de belirtmek gerekir.

İttifaklar konusu 31 Mart seçim döneminde HDP il ve ilçe teşkilatlarında ciddi tartışmalara neden oldu. Üstten dayatmacı bir tarzla yapılan ittifaklar kalıcı olmuyor, dayanakları yer kapma ve çıkar ilişkileri olunca kolayca dağılıyor. Yerellerde bu görüşmelerin yapılması ve yerel ölçekte ittifak görüşmelerine kapalı olmamakla birlikte, bu görüşmeleri her yerelin kendi yapılarına bırakmak daha faydalı ve daha doğru olacaktır. Genel seçimlerde de Kürdistanî ittifaklar yerellerden bağımsız düşünülmemelidir. Bu görüşmeler ilkeler bazında ve hukuki metinler halinde bağlayıcı olmak zorundadır. Seçimlerden sonra bu metinlere bağlı kalmayan ittifak partileri teşhir edilerek, halka tüm aşamaları anlatılmalı ve sonraki seçimlerde bu ittifak içine asla alınmamalıdırlar.

Toplum olarak zorlu bir süreçten geçiyoruz ama gerek devlet yapıları olsun ve gerekse de yerel yönetimler olsun, etik olmayan, gücünü hukuktan ve halktan almayan hiçbir yönetim kısa vadede siyasal fayda sağlasa bile orta ve uzun vadede stratejik düşünmediğinden kaybetmeye mahkûmdur. İçinde halkın olmadığı hiçbir politika başarı basamaklarını yukarıya doğru çıkamaz, halka umut ve refah sağlayamaz.

HDP yerel yönetimler politikasını yeniden gözden geçirerek 2009 yılında taslak haline getirilen MODEL çalışmalarına tekrar başlamalıdır. Hala uygulanan ve uygulamada sıkıntı yaratan birçok sorunun tanımını açıklıkla yapabilmelidir. HDP yerel yönetimler modeli ülke geneline hitap edecek tarzda bir an önce hazırlanmalıdır. Bu konuda uzmanlardan oluşan bir çalışma grubu kurabilir. Hatta bu çalışmayı DBP bünyesinde yapılandırmak mümkündür ve zaman kaybetmeden bir an önce düşünülmelidir.

Devam ediyor


Mustafa Akengin: Diyarbakır doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi-İşletme bölümünü mezunu. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nde değişik kademelerde görev yaptı. HDP’de siyaset yapmakta..

Öne Çıkanlar