Bahçeli ile Goebbels'in göbek bağı: Maçlar seyircisiz oynansın

Bahçeli ile Goebbels'in göbek bağı: Maçlar seyircisiz oynansın
Her olayda beğenmediklerine parmak kaldıran Bahçeli vatandaşın parmak kaldırmasından hoşlanmadı ve “maçların seyircisiz oynanmasını” istedikten sonra Beşiktaş'tan istifa etti. Aynen Goebbels’in Almanya’nın uluslararası maçlar oynamasına engel olması gibi.

Ali Fırat ÇELEBİ


Malumunuz, Maraş depremleri sonrası başlayan ligde Fenerbahçe'nin ardından Beşiktaş-Antalyaspor maçında da tribünlerden "Hükümet istifa" sloganları yükseldi.

Ve yine malumunuz, Sinan Ateş’in öldürülmesinden sonra susan, depremden sonra altı gün boyunca ağzını açmayan, ortalıkta görünmeyen Sayın Bahçeli, artık içselleştirdiği alevlenme ve öfkelenme haliyle yine ortaya çıktı ve Beşiktaş üyeliğinden istifa ettiğini açıkladı. Devlet giderse kapı kuluna durmak yaraşır mı? Yaraşmaz, bir istifa furyası başladı. Beşiktaş üyesi olan partililer çürüyen yapraklar gibi döküldüler.
Kulüp başkanlarına maçların seyircisiz oynanması çağrısında bulunan Bahçeli’nin istifa açıklamasında, “Deprem şehitlerimize yapılan sistemli saygısızlık Beşiktaş’a ve Beşiktaş’ın taşıdığı milli manevi değerlere yakışmamıştır” ifadelerine yer verildi.

Sanırım Bahçeli, bu ülkede enkaz altında kalarak can vermeyi “milli ve manevi değerlere” uygun bir ölüm biçimi kabul ediyor ve toplu cinayetin şehitlik kavramı ile örtülebileceğini düşünüyor.

Bahçeli ismi ile müsemma bir devlet adamı. Doğalgaz zamları protesto edilince, “Protesto edenlerin doğalgazını kesin”; hoşuna giden karar çıkmayınca “Anayasa mahkemesini kapatın”; imza veren amiraller için “apoletlerini sökün, maaşlarını kesin”, depremzedelere büyük destek sağlayan Ahbap'a “Ne bu Ahbap çavuş ilişkileri” diyecek kadar hodbin; lakin söz kendisine dönüp gelince de kızıp istifa edecek kadar hisli bir yürek!

Oysa Bahçeli deneyimli bir devlet adamı ve bir akademisyen olarak spor, siyaset, mafya, sermaye ve belediye ilişkilerini biliyordur. Nereden mi biliyordur?

O kadar çok ki. Küçük bir taramayla ortaya çıkan onlarca örneğin bir kısmını yazalım:
Seçim vakti geldiğinde gittikleri illerdeki mitinglerde o ilin futbol takımının atkılarını boyunlarından düşürmemek siyasetçinin olmazsa olmazıdır bu ülkede. Yalnız siyasetçilerin takım atkılarıyla “tribüne oynama” aşkını zora sokan küçük bir pürüz vardır. O da gittikleri ilin birden fazla takımının olmasıdır. Bu durumda ilginç çözümler bulunur. Mesela İzmir’deki bir AKP mitinginde “atkı krizi”ni aşmak için bir İzmirgücü atkısı hazırlatılmış, Erdoğan mitingini boynunda Altay, Bucaspor, Göztepe, Karşıyaka, Altınordu ve İzmirspor amblemleri bulunan bir atkıyla yapmıştır.

2017’de Başakşehir Spor Kulübü Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın, NTVSpor’da katıldığı bir televizyon programında, “Sizin için iktidarın takımı diyorlar ne düşünüyorsunuz?” sorusuna; “Böylesi bir söylem karşısında sadece onur duyarız” sözleri arşivlerde kayıtlı.

Trabzonspor’un yeni stadının açılışında Katar Emiri’nin posterinin açılması; Kayseri’de on dört asker için bir dakikalık saygı duruşunun ardından önce Katar Ulusal Marşı ve sonra İstiklal Marşı çalınıp sonrasında da Kuran-ı Kerim tilaveti okutulması;
1990’lı yıllardan itibaren statlarda tribünlerin İstiklal Marşı’nın resmi bir uygulamaya dönüşmesi; milli maçlarda stat hoparlörlerinden mehter marşının çalınması;
Gol atınca asker selamı verme modası;
Fetullah’ın Galatasaray’da yarattığı nüfuz alanı ve başta Fenerbahçe olmak üzere diğer takımlarda kontrolü ele geçirme çabası;
Gezi Parkı olayları sonrasında hükümet yetkililerinin stadyumlarda siyasi öğelere izin verilmeyeceğini açıklamasından kısa süre sonra, Fenerbahçeli oyuncu Emre Belözoğlu takımının Torku Konyaspor ile yaptığı maçta attığı golden sonra “R4BİA” işareti yaparak Mısır’a selam göndermesi;
Peki ya Amedspor’a yaşatılanlar. Diyarbakır Belediyesi’ne kayyum atanmasından sonra desteğin sürebilmesi adına, takımın isminin değiştirilmesinin istenmesi…
Bu liste uzayıp gider.

İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN TAKIMI ALTINORDU

Bahçeli bunları unuttuysa eğer çok sevdikleri tarihi kazıyalım.

Yıl 1914’tür. İttihat ve Terakki Partisi’nin iktidar yılları. Fenerbahçe’yi kontrol edemeyen Talat Paşa, Kadıköy’de kurulan Progress adındaki futbol kulübünü kontrolü altına alır. Takımın adı Altınordu diye değiştirilir. Partiye adını Ziya Gökalp koyar. Sırtını İttihat Terakki’ye dayayan Altınordu 5 yıl arka arkaya İstanbul şampiyonu olur. Bu arada Fenerbahçe çözülme noktasına gelir, çünkü Birinci Dünya Harbi’nde diğer takımların futbolcuları cepheye gönderilirken, Altınordulu futbolcular İstanbul’da askerlik yaparlar. Fenerbahçe'nin bu çözülmesini ileride yıldızlaşacak, o zaman 13-14 yaşlarında olan Zeki Rıza Sporel, Alaeddin Bey, Bedri Gürsoy gibi isimler engeller. Altınordu Kulubü, savaş sonrasında Talat Paşa’nın ayrılmasıyla ve taraftar kaybetmesiyle kısa süre sonra güçten düşer.

'SPOR SİYASETİN İÇGÜVEYSİDİR'

Yani "spora siyaset karıştırıyorlar” serzenişi, iktidarların riyakarlığının ifadesinden başka bir şey değildir. Spor, kurulu düzenin meşrulaştırılmasında bir işleve sahiptir; devletin ideolojik aygıtı olması gibi bir işlevi vardır. Rahmetli Kurthan Fişek hocanın dediği gibi “spor siyasetin içgüveysidir”. Sayın Bahçeli bunları çok iyi biliyor. Spora siyaset karıştırılmasına kızmıyor, “spora siyaset karıştırılacaksa onu da biz yaparız” diyor.

Yani bütün dünya için futbol politiktir, ama diktatörler için kesinlikle politiktir!

Diktatörler ve siyaset ilişkisi üzerine de biraz örnek verelim. En bilinen örnek 1936’da Berlin’de yaşanandır. Yunanistan’dan Berlin’e meşale taşıyan 3 bin kişilik koşuculardan sonuncusunun Berlin’e ulaşmasıyla, Adolf Hitler, Olimpik kompleksi gamalı haç taşıyan bayraklarla donatarak Nazi propagandasını vitrine çıkardı. Fakat Afro-Amerikan atlet Jesse Owens, dört altın madalya kazanarak ilgiyi üzerine çekmeyi başardı.

1938 dünya kupası finalleri oynanırken, Mussolini’nin teknik direktör Vittorio Pozzo’ya “kazan ya da öl” diye telgraf çektiği tarihin sayfalarında duruyor.

Nazilerin aksine, İspanya’da Franco, Real Madrid’le özdeşleşmiştir. İspanya liginde Real Madrid’le Katalan milliyetçiliğin sembolü haline gelen Barcelona arasındaki ‘kan davası’ bugün bile devam ediyor.

DİKTATÖRLER TOPUN YUVARLAK OLMASINDAN HOŞLANMAZ!

Ancak diktatörler ‘topun yuvarlak’ bu nedenle de sürpriz sonuçlara açık olmasından da hiç hoşlanmamışlardır. Alman Milli Takımı 1941’de İsviçre’ye 2-1 yenildiğinde Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, Nazi liderliğine ‘sonucun şüpheli olduğu hiçbir spor karşılaşmasına’ gidilmemesini önermişti. Bir yıl sonra bu sefer Berlin’de İsveç’e yenildiklerinde Goebbels, “100 bin kişi stadyumu depresyonda terk etti; [Üstelik] bir futbol maçında kazanmak bu insanlar için doğuda bir şehrin fethinden daha önemli…bu tür faaliyetler moral çıkarı gereği yasaklanmalı’ diyerek Almanya’nın uluslararası maçlar oynamasına engel oldu.

İşte size diktatörlerin ortak noktası, sıkıştıklarında futbol terimiyle söyleyelim topu taca atarlar. Goebbel’in yaptığını bugün Bahçeli yapmak istiyor: “Maçlar seyircisiz oynansın.”

Çünkü sporun ve stadyumların halkların duygu ve düşüncelerini dile getirdiği anlar da vardır. Son iki gündür de Türkiye’de bunun örnekleri yaşanıyor. Eğer maçlar ertelenmemiş olsaydı bu tepkiler statlarda dalga dalga yayılacaktı. Tribünler toplumun mikro ölçekte bir aynasıdır, her zaman doğruyu olmasa da gerçeği iyi yansıtır.

Bahçeli’nin istifa kararından sonra sosyal medyaya göz gezdirmek yurttaşın beklentisini ve öfkesini görmek için yeterli olur. İstifalar karşısında Beşiktaşlıların hüzne gark olduklarını söylemek pek mümkün değil. Dün akşam birçok Beşiktaşlı açısından durumu en iyi anlatan paylaşımlardan birisi sanırım şuydu:
“İnsanlık için küçük ama Beşiktaş için büyük bir adım.”

Sanırım bu coğrafya yurttaşlarının büyük çoğunluğu da Bahçeli ve ekürisinden “ülke için büyük bir adım” bekliyor: Doğru yerden istifa.

Öne Çıkanlar